KUNÛT

 

ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]بَعَثَ النّبىُّ # سَبْعِينَ رَجًُ لِحَاجَةٍ يُقَالُ لَهُمْ الْقُرَّاءُ فَعَرَضَ لَهُمْ حَيّانِ مِنْ سُلَيمٍ، رِعْلٌ وَذَكْوَانُ عِنْدَ بِئْرٍ يُقَالُ لَهَا بِئْرُ مَعُونَةَ. فقَالَ الْقَوْمُ: واللّهِ مَا إيّاكُمْ أرَدْنَا إنَّمَا نَحْنُ مُجْتَازُونَ في حَاجَةِ النّبىَّ # فَقَتَلُوهُمْ. فَدَعَا النّبىُّ # عَلَيْهِمْ شَهْراً في صََةِ الغَدَاةِ، وذَلكَ بَدْءَ الْقُنُوتِ، وَمَا كُنَّا نَقْنُتُ. فَسَألَ رَجُلٌ أنَساً عَنِ الْقُنُوتِ، أبْعدَ الرُّكُوعِ أوْ عِنْدَ فَرَاغِ الْقِرَاءَةِ؟ قالَ: َ. بَلْ عِنْدَ فَرَاغِ الْقِرَاءَةِ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي.وفي رواية أخرى: »بَعْدَ الرُّكُوعِ« .

 

1. (2612)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ihtiyaç sebebiyle, kendilerine Kurrâ denilen yetmiş kişiyi yola çıkardı. Süleym aşiretinden Ri'l ve Zekvân adında iki kabîle, Bi'r-i Ma'ûne (Ma'ûne Kuyusu) denilen bir suyun yanında bunların önünü kesti.

Hey'et bunlara: "Biz size gelmedik. Biz Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bir ihtiyacı için gidiyoruz" dediler. Ancak öbürleri bunları dinlemeyip öldürdüler.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (duruma muttali olduktan sonra) sabah namazlarından sonra bir ay boyu onlara bedduâ etti. Bu hadise namazda kunût okumanın başlangıcı oldu. Biz kunut yapmıyorduk."

Abdülaziz İbnu Süheyb der ki: "Bir zât Enes (radıyallâhu anh)'e Kunût'dan sorarak:

"Bu, rükûdan sonra mı yoksa kırâatın tamamlanmasından sonra mı?" dedi. Enes:

"Hayır, kırâatin bitiminde" diye cevap verdi."

Bir başka rivayette (Enes şöyle) dedi: "[Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ay boyu] rükûdan sonra (kunût yaparak bazı Arap kabîlelerine bedduâ etti.)"[1]

 

ـ2ـ وفي أخرى: ]قَنَتَ رسولُ اللّهِ # شَهْراً بَعْدَ الرُّكُوعِ في صََةِ الصُّبْحِ[ .

 

2. (2613)- Bir başka rivayette: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabah namazından sonra bir ay boyu kunût yaptı" denmiştir."[2]

 

ـ3ـ ولمسلم: ]أنّ رسولَ اللّهِ # قَنَتَ شَهْراً بَعْدَ الرُّكُوعِ في صََةِ الفَجْرِ يَدْعُو عَلى عُصَيَّةَ[.وللبخارى قال: »كانَ الْقُنُوتُ في المَغْرِبِ وَالْفَجْرِ«.وفي رواية أبى داود والنسائى: »قَنَتَ شَهْراً ثُمَّ ترَكَهُ« .

 

3. (2614)- Müslim'in bir rivayetinde: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir ay boyu sabah namazında rükûdan sonra kunût yaparak Useyye (kabîlesi)ne bedduâ etti" denir."

Buhârî'nin bir rivayetinde: "Kunût, akşam ve sabah namazındaydı" denir."

Ebû Dâvud ve Nesâî'nin bir rivayetinde: "Bir ay kunût yaptı sonra terketti" denir."[3]

 

AÇIKLAMA:

 

Burada Kunût duâsının teşrî sebebiyle ilgili rivayetler gözükmektedir. Bu rivayetlerden çıkan neticeyi şöyle hülâsa edebiliriz:

1- Hanefîlerce Vitr namazının üçüncü rek'atinde okunan Kunût, du-âsı, tarih kitaplarına Bi'r-i Ma'ûne Vak'âsı diye geçen hadiseden sonra teşrî edilmiştir. Bu hadisenin özeti şudur: Hicretin dördüncü yılında Ebû Berâ Âmir İbnu Mâlik, Medîne'ye gelip Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den Necid'e İslâm'ı yayacak bir hey'et göndermesini ister. Resûlullah gidecek heyetin can emniyetinden emin olmadığını söyleyerek müsbet cevap vermek istemezse de Ebû Berâ'nın garanti vermesi üzerine, Kurrâ tabir edilen Ehl-i Suffe'ye mensup 70 kişilik bir hey'eti gönderir.

Ancak, bu he'yet Bi'r-i Maûne nam mevkide pusuya düşürülür. Sadece Amr İbnu Umeyye ed-Damri hariç hepsi bu ihânetin kurbanları olarak şehid edilirler.

2- Bu ihânete son derece üzülen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir ay boyu, bu ihâneti tezgahlayan Ri'l ve Zekvân kabîlelerine namazda bedduâ eder.

3- Rivayetler, görüldüğü üzere kunût denen bu bedduânın hangi vakitte, hangi rek'atte, re'katin neresinde olduğuna dair bazı farklılıklar ihtiva etmektedir.

Müteakip rivayetler bu mevzuyu tamamlayıcı mahiyettedir.[4]

 

ـ4ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَنَتَ رَسُولُ اللّهِ # شَهْراً مُتَتَابِعاً في الظُّهْرِ وَالْعَصْرِ وَالمَغْرِبِ والْعِشَاءِ وَصََةِ الصُّبْحِ، في دُبُرِ كُلِّ صََةِ إذَا قالَ سَمِعَ لِمَنْ حَمِدَهُ مِنَ الرَّكْعَةِ ا‘خِيرَةِ، يَدْعُو على أحْيَاءِ مِنْ سُلَيْمٍ عَلى رِعْلٍ وَذَكْوَانَ وَعُصَيَّةَ، وَيُؤَمِّنُ مَنْ خَلْفَهُ[. أخرجه أبو داود .

 

4. (2615)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tam bir ay boyu, hiç aralık vermeden her namazın peşinde, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarında Kunût yaptı. Şöyle ki: Son rek'at'te semi'allahu limen hamideh deyince Süleym aşiretinden Ri'l, Zekvân, Useyye kabîlelerine bedduâ ediyor, namazda kendine uyanlar da âmîn diyorlardı."[5]

 

ـ5ـ وعن خُفاف بن إيماء الغفارى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَكَعَ رسولُ اللّهِ # ثُمَّ رَفَعَ رَأسَهُ فقَالَ: غِفَارٌ، غَفَرَ اللّهُ لَهَا؛ وَأسْلَمُ سَالَمَهَا اللّهُ: وَعُصَيَّةُ عَصَتِ اللّهَ وَرَسُولَهُ: اللَّهُمَّ الْعَنْ بَنِى الْحَيَانَ، وَالعَنْ رِعًْ وَذَكْوَانَ. ثُمَّ وَقَعَ سَاجِداً[. أخرجه مسلم .

 

5. (2616)- Hufâf İbnu Îmâ el-Gıfârî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) rükû'ya gitti, sonra başını kaldırdı ve "Gıfâr kabîlesini Allah mağfiret etsin, Eslem kabîlesine Allah selâmet versin, Useyye Allah'a ve Resûlüne isyan etmiştir. Allahım, Benî Lihyân'a lânet et. Ri'l ve Zekvân'a da lânet et" deyip secdeye gitti."[6]

 

ـ6ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: ]أنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللّهِ # إذَا رَفَعَ رَأسَهُ مِنَ الرُّكُوعِ في الرَّكْعَةِ اخِرَةِ مِنَ الْفَجْرِ يَقُولُ: اللَّهُمَّ الْعَنُ فَُناً وَفَُناً، بَعْدَ مَا يَقُولُ سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ رَبَّنَا وَلَكَ الحَمْدُ. فأنْزَلَ اللّهُ عَلَيْهِ: لَيْسَ

لََكَ مِنَ ا‘مْرِ شَىْءٌ أوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أوْ يُعَذِّبَهُمْ فَإنَّهُمْ ظَالِمُونَ[. أخرجه البخارى والترمذي .

 

6. (2617)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'in anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sabah namazının son rekatinin rükûsundan başını kaldırınca semi'allâhu limenhamideh Rabbenâ ve leke'lhamd dedikten sonra şöyle söylediğini işitmiştir: "Allahım falancaya falancaya lânet et." Allah Teâlâ Hazretleri bunun üzerine şu meâldeki âyeti indirdi: "(Kullarımın) işinden hiçbir şey sana ait değildir. (Allah) ya onların tevbesini kabul eder, yahud onları, kendileri zâlim (kimse)ler oldukları için, azablandırır"[7] (Âl-i İmrân 128).

 

AÇIKLAMA:

 

Bu hadisi Nesâî: "Kunûtta münâfıkların lanetlenmesi" başlığını taşıyan bir bâbta verir. Hadisin başka vecihlerinde kaydedilen sarâhat, burada lânetlenen kimselerin Bi'r-i Maûne vak'âsı ile alakası olmadığını gösterir. Çünkü, diğer rivayetlerde bu şahısların ismi kaydedilmiştir: Saffân İbnu Ümeyye, Süheyl İbnu Umeyr, Hâris İbnu Hişâm, Amr İbnu'l-Âs. Allah bilahere bunların hepsine de hidayet vermiştir.[8]

 

ـ7ـ وعن الحسن: ]أنَّ عُمَرَ بنَ الخَطّابِ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ جَمَعَ النّاسَ عَلى أُبَىِّ بْنِ كَعْبٍ فَكَانَ يُصَلِّى لَهُمْ عِشْرِينَ لَيْلَةً وََ يَقْنُتُ بِهِمْ إَّ في النِّصْفِ الْبَاقِى. فإذَا كَانَتِ الْعَشْرُ ا‘وَاخِرُ تَخَلّفَ فَصَلّى في ببَيْتِهِ. وَكَانُوا يَقُولُونَ: أبِقَ أبَىُّ[. أخرجه أبو داود .

 

7. (2618)- Hasan Basri (rahimehullah) anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallâhu anh), halkı, Übeyy İbnu Ka'b üzerinde topladı. O, bunlara ramazanda yirmi gece namaz kıldırdı. Bu esnada (vitirlerde) sadece son yarıda kunût yaptı, daha önce hiç kunût yapmadı. Son on kalınca cemaate gelmedi, teravihi evinde kıldı. Halk: "Übeyy (cemaatten) kaçtı"  dedi."[9]

 

AÇIKLAMA:

 

Başka rivayetlerin tasrihine göre Hz. Ömer erkeklere ve kadınlara ayrı ayrı imam tayin etmişti. Erkeklerin imamı Übeyy İbnu Ka'b (radıyallâhu anh), kadınların da imamı Süleymân İbnu Ebî Hasme idi.

Rivayet Übeyy İbnu Ka'b'ın ramazanın ilk on gecesinde vitir namazlarında Kunût duâsı okumadığını, ikinci on gecede okuduğunu bildirmektedir. Son onunda mescidde kılmadığı için evinde okuyup okumadığı belirtilmiyor. Bu esnada namazı Hz. Muâz kıldırmıştır.

Halk Übeyy İbnu Ka'b'ın teravih kıldırmak üzere mescide gelmeyişini hoş karşılamamış olacak ki, hakkında "kaçtı" kelimesini kullanmışlardır. Arapçada    أبق aslında kölenin efendisinden kaçmasıdır.

Übeyy İbnu Ka'b'ın son onda vitri evde kılmasının sebebiyle ilgili muhtelif tahminlerde bulunulmuştur. Bunlardan birine göre radıyallâhu anh, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sünnetine uymak için böyle yapmıştır.

Kunût'un ramazının tamamında mı yoksa yarısında mı okunduğu da ihtilaflıdır. Umumiyetle ikinci yarısında okunduğu te'yid edilir.[10]

 

ـ8ـ وعن الحسن بن على بن أبى طالب رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]عَلّمَنِى رَسُولُ اللّهِ # كَلِمَاتٍ أقُولُهُنّ في الْوَتْرِ: اللَّهُمَّ اهْدِنِى فِيمَنْ هَدَيْتَ، وَعَافِنِى فِيمَنْ عَافيْتَ، وَتَوَلَّنِى فِيمَنْ تَوَلَّيْتَ، وَبَارِكْ لِى فِيمَا أعْطَيْتَ، وَقِنِى شَرَّ مَا قَضَيْت، فإنَّكَ نَقْضِى وََ يُقْضَى عَلَيْكَ، وَإنَّهُ َ يَذِلُّ مَنْ وَالَيْتَ، تَبَارَكَتْ رَبَّنَا وَتَعَالَيْتَ[. أخرجه أصحاب السنن .

 

8. (2619)- Hasan İbnu Ali İbnu Ebî Tâlib (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana vitirde okuduğum bir duâ öğretti. Şöyle ki: "Allahım! Beni hidayet verdiklerinden kıl, âfiyet verdiklerinden eyle, Beni, işlerini üzerine aldıkların arasına koy. (Ömür, mal, ilim, v.s.'den) verdiklerini hakkımda mübârek kıl. Vukûuna hükmettiğin şerlerden beni koru. Sen dilediğin hükmü verirsin, kimse seni mahkum edemez. Sen kimin işini üzerine aldıysan o zelîl olmaz. Rabbimiz! Sen münezzehsin, muallâsın."[11]

 

ـ9ـ وعن عليّ بن أبى طالب رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ # كَانَ يَقُولُ في آخِرِ وَتْرِهِ: اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكِ، وَأعُوذُ بِمُعَافَتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ، وَأعُوذُ بِكَ

 

مِنْكَ، َ أحْصِى ثَنَاءً عَلَيْكَ، أنْتَ كَمَا أثْنَيْتَ عَلى نَفْسِكَ[. أخرجه أصحاب السنن .

 

9. (2620)- Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrinin sonunda şunu okurdu: "Allahım! Senin gadabından rızana sığınırım, cezandan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana (layık olduğun) senâyı saymaya gücüm yetmez. Sen, kendini senâ ettiğin gibisin."[12]

 

AÇIKLAMA:

 

Bazı şârihler bu duânın selamdan sonra okunduğunu söylerler. Nitekim Nesâî'nin rivayetlerinin birinde: "(Aleyhissalâtu vesselâm) namazından çıkıp, yatmaya hazırlanırken okurdu" denmiştir. Bu te'vil, duânın vitir namazında da okunmasına mâni değildir. Esasen rivayetin zâhiri bunu ifade eder.[13]

 

ـ10ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أفْضَلُ الصََّةِ طُولُ الْقُنُوتِ[. أخرجه مسلم والترمذي.والمراد »بِالْقُنُوتِ« هنا القيام .

 

10. (2621)- Hz. Câbir (radıyallâhu anh) demiştir ki: "En efdal namaz, kunûtu uzun olandır."[14]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Son üç hadis namazda okunan kunût üzerinedir. Son rivayet, Teysîr'de Hz. Câbir'in kendi sözü gibi nakledilmiş. Tirmizî'de ise merfû olduğu açıktır: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a: "Hangi namaz efdaldir?" diye sorulunca: "Kunûtu uzun olandır!" diye cevap vermiştir. Ancak ulema buradaki kunût'tan maksadın kıyâm olduğunu belirtir. Hadis, böylece namazda kırâatı mümkün mertebe uzun kılmaya teşvik etmiş olmaktadır.

Hadis ayrıca, kıyam'ın rükû ve sücûddan efdal olduğunu da ifade etmektedir. Başta Şâfiî, bazı âlimler bu görüştedir.

2- Vitir duâsı olarak farklı rivayetlerin varlığı, Resûlullah'ın bunların hepsini okuduğunu ifade eder.[15]


 

[1] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/465.

[2] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/466.

[3] Buhârî, Vitr: 7, Cenâiz: 41, Cizye: 8, Megâzi: 38, Da'avât: 59; Müslim, Mesâcid: 297-308, (677-679); Ebû Dâvud, Salât: 345, (1444-1445); Nesâî, İftitah: 116, (2, 200); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/466.

[4] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/466-467.

[5] Ebû Dâvud, Salât: 345, (1443); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/467.

[6] Müslim, Mesâcid: 308, (679); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/467.

[7] Buharî, Tefsîr: Âl-i İmrân 9, Megâzi: 21, İ'tisâm: 17; Tirmizî, Tefsîr: Âl-i İmrân (3007); Nesâî, İftitah: 121, (2, 203); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/468.

[8] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/468.

[9] Ebû Dâvud, Salât: 340, (1428, 1429); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/468.

[10] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/468-469.

[11] Ebû Dâvud, Salât: 340, (1425, 1426); Tirmizî, Salât: 341, (464); Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl: 51, (3, 248); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/469.

[12] Ebû Dâvud, Salât: 340, (1427); Tirmizî, Da'avât: 123, (3561); Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl: 51, (3, 248-249); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/470.

[13] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/470.

[14] Müslim, Musâfirîn: 164, (756); Tirmizî, Salât: 285, (387); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/470.

[15] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/470.