İKİNCİ FER'

 

Ezanın Başlangıcı

 

ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كانَ المُسْلِمُونَ حِينَ قَدِمُوا المَدِينَةَ يَجْتَمِعُونَ فَيَتَحَيَّنُونَ الصََّةَ وَلَيْسَ يُنَادِى بِهَا أحَدٌ، فَتَكَلَّمُوا يَوْماً في ذَلِكَ. فقَالَ بَعْضُهُمْ: اتَّخَذُوا نَاقُوساً مِثْلَ نَاقُوس النَّصَارَى، وَقالَ بَعْضُهُمْ: اتَّخَذُوا قَرْناً مِثْلَ قَرْنِ الْيَهُودِ. فقَالَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: أوََ تَبْعَثُونَ رَجًُ يُنَادِى بِالصََّةِ؟ فقَالَ رسولُ اللّهِ #: يَا بَِلُ قُمْ فَنَادِ بِالصَّةِ[.»التَّحَيُّنُ« طلب الحين والوقت .

 

1. (2451)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Müslümanlar Medîne'ye geldikleri vakit toplanıyorlar ve namaz vakitlerini birbirlerine soruyorlardı. Namaz için kimse nidâ etmiyordu. Bir gün bu hususta konuştular. Bazıları:

"Hristiyanların çanı gibi bir çan edinin" dedi. Bazıları da:

"Yahudilerin boynuzu gibi bir boynuz edinerek (onu öttürün!)" dedi. Hz. Ömer (radıyallâhu anh):

"Bir adam çıkarsanız da namazı ilan etse!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Ey Bilâl! Kalk! namazı ilan et!" dedi."[1]

 

ـ2ـ وعن أبى عمير بن أنس عن عمومة له من ا‘نصار قال: ]اهْتَمّ رسولُ اللّهِ # لِلصَّةِ كَيْفَ يَجْمَعُ النَّاسَ لَهَا؟ فَقِيلَ لَهُ: انْصُبْ رَايَةً عِنْدَ حُضُورِ الصَّةِ فإذَا رَأوْهَا آذَنَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً: فَلَمْ يُعْجِبْهُ ذَلِكَ، فَذُكِرَ لَهُ الْقُنْعُ، وَهُوَ شَبُّورُ الْيَهُودِ فََلَمْ يُعْجِبْهُ ذَلِكَ. فقَالَ: هذَا أمْرِ مِنْ أمْرِ الْيَهُودِ؛ فَذُكِرَ لَهُ النَّاقُوسُ. فقَالَ: هُوَ مِنْ أمْرِ

 

النّصَارَى. فَانْصَرَفَ عَبْدُاللّهِ بنُ زيد ا‘نْصَارِىُّ وَهُوَ مُهْتَمٌّ لِهَمِّ رسولِ اللّهِ # فأُرِىَ ا‘ذَانَ في مَنَامِهِ[. أخرجه أبو داود .

 

2. (2452)- Ebû Umeyr İbnu Enes, Ensar'dan olan bir amcasından naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) halkı namaza nasıl toplayacağı meselesine eğildi. Kendisine:

"Namaz vakti olunca bir bayrak dik, onu görünce halk birbirine haber verir" dendi. Bu, Aleyhissalâtu vesselâm'ın hoşuna gitmedi. Bunun üzerine O'na, boynuz hatırlatıldı. Bu, yahudilerin borazanı idi. Onu bu da memnun etmedi ve hatta:

"Bu yahudi işidir!" dedi. Bunun üzerine büyük çan hatırlatıldı. Efendimiz:

"Bu hristiyanların işidir" dedi. Bu (konuşmalar)dan sonra Abdullah İbnu Zeyd el-Ensârî, Resûlullah'ın üzüntüsüne üzülerek ayrıldı. Bunun üzerine rüyasında ezan öğretildi."[2]

ـ3ـ وفي أخرى له: ]جَاءَ رَجُلٌ مِنَ ا‘نْصَارِ فقَالَ يَا رسُولَ اللّهِ: إنِّى لَمّا رَجَعْتُ لِمَا رَأيْتُ مِنْ اهْتِمَامِكَ رَأيْتُ رَجًُ كَأنّ عَلَيْهِ ثَوْبَيْنِ أخْضَرَيْنِ فقَامَ عَلى المَسْجِدِ فأذَّنَ ثُمَّ قَعَدَ قَعْدَةً ثُمَّ قَامَ فقَالَ مِثْلَهَا إّ أنّّهُ يَقُولُ قَدْ قَامَتِ الصَةُ؛ وَلَوَْ أنْ يَقُولَ النّاسُ لَقُلْتُ إنِّى كُنْتُ يَقْظَاناً غَيْرَ نَائِمٍ، فقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَقَدْ أراكَ اللّهُ خَيْراً فَمُرْ بًَِ فَلْيُؤَذِّنْ. فقَالَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: أمَا إنِّى قَدْ رأيْتُ مَثْلَ الَّذِى رَأى، وَلَكِنِّى لِما سُبِقَتْ اسْتَحْيَيْتُ، وَقالَ فِيهِ: فَاسْتَقْبَلَ الْقِبْلَةَ، قالَ:اللّهُ أكْبَرُ، اللّهُ أكْبَرُ، اللّهُ أكْبَرُ، اللّهُ أكْبَرُ، أشْهَدُ أنْ َ إلَهَ إَّ اللّهُ، أشْهَدُ أنْ َ إلَهَ إَّ اللّهُ، أشْهَدُ أنّ مُحَمّداً رسولُ اللّهِ، أشْهَدُ أنَّ مُحَمّداً رَسُولُ اللّهِ، حَىّ عَلى الصةِ مَرَّتَيْنِ، حَىّ عَلى الفََحِ مَرَّتَيْنِ، اللّهُ أكْبَرُ اللّهُ أكْبَرُ، َ إلَهَ إَّ اللّهُ، ثُمَّ أُمْهِلَ هُنَيَةً، ثُمَّ قَامَ فقَالَ مِثْلَهَا، إَّ أنهُ زَادَ بَعْدَ مَا قَالَ حَىَّ عَلى الفََحِ، قَدْ قَامَتِ الصَةُ قَدْ قَامَتِ الصَّةُ. قالَ فقَالَ رسولُ اللّهِ # لقِّنْهَا بًَِ. فأذّنَ بِهَا بَِلٌ[.   »الشّبُّورَ« الْبُوقُ.

 

3. (2453)- Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Ensardan bir adam gelerek:

"Ey Allah'ın Resûlü! Ben sizin üzüntünüzü görüp ayrıldığım vakit (rüyamdan) bir adam gördüm. Üzerinde yeşil renkli iki giysi vardı. Kalkıp mescidin üzerinde ezan okudu. Sonra bir miktar oturdu. Tekrar kalkıp aynı söylediklerini bir kere daha tekrarladı. Ancak bu sefer bir de kad kâmeti'ssalât (namaz başlamıştır) cümlesini ilave etti. Eğer halkın (bana yalancı diyeceğinden korkum) olmasaydı ben "uykuda değildim, uyanıktım" diyecektim" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Allah sana hayır göstermiş. Bilâl'e söyle (bu kelimeleri söyleyerek) ezan okusun!" dedi. Hz. Ömer (radıyallâhu anh) de atılarak:"

Onun gördüğünü aynen ben de gördüm, ancak o, anlatma işinde benden önce davranınca, ben utandım (anlatamadım)" dedi."

Adam anlattıkları arasında şunları da söyledi: "(Mescidin üzerine çıkan adam) kıbleye yöneldi ve dedi ki: "Allahu ekber Allahu akber Allahu ekber Allahu ekber, eşhedu en lâ ilâhe illallah, eşhedu en lâ ilâhe illallah. Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, hayye ala'ssalât -iki defa-, hayye ala'lfelâh -iki defa- Allahu ekber Allahu ekber, lâilâhe illallah."

Sonra bir miktar durduruldu. Sonra adam tekrar kalktı, aynı şeyleri yeniden söyledi. Ancak bu sefer Hayye ala'lfelâh'tan sonra kad kâmeti'ssalât kad kâmeti'ssalât dedi. Râvi ilave etti: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bunu Bilâl'e öğret!" buyurdu. (Adam emri yerine getirdi) Bilâl de onları söyleyerek ezan okudu."[3]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Burada aynı babın birkaç hadisi birleştirilerek sunulmuş, bazı özetlemeler de yapılmıştır.

2- Burada ismi tasrih edilmeyen rüya sahibi ensârî zât Abdullah İbnu Zeyd (radıyallâhu anh)'dir. Bu zât, rivayette de görüldüğü üzere, uyurken ezan ve kâmet kendisine rüya yoluyla öğretilmiş olan zâttır.

Rüya o kadar canlı şekilde görülmüştür ki, neredeyse "Uykuda değil, uyanık halde gördüm" diyecek olmuştur. Ancak hakkında "yalancı" denmesinden korktuğu için "rüyada gördüm" demiştir. Rüya bahsinde geçtiği üzere, rüyada açıklık, onun rüyayı sâdıka oluşunun alametidir.

3- Abdullah İbnu Zeyd'e rüyasında hem ezan hem de ikâmet tafsilatıyla birlikte öğretilmiştir. Resûlullah'a rüyasını anlatınca aleyhissalâtu vesselâm, bunu rüyayı sâdıka olarak yormuş ve namaz zamanı halka duyurmada okuması maksadıyla Hz. Bilâl (radıyallâhu anh)'e öğretmesini emretmiştir.

Emir yerine getirilir ve müteakip vakitten itibaren Hz. Bilâl ezan okumaya başlar.[4]

 

ـ4ـ وعن عبداللّه بن زيد رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]لَمَّا أمَرَ رسول اللّهِ # بالنَّاقُوسِ يُعْمَلُ لِيُضْرَبَ بِهِ لِلنَّاسِ لِجَمْعِ الصَّةِ طَاف بِى وَأنَا نَائِمٌ رَجُلٌ يَحْمِلُ نَاقُوساً في يَدِهِ، فَقلْتُ يَا عَبْدَ اللّهِ؟ أتَبِيعُ النَّاقُوسَ؟ قَالَ: وَمَا تَصْنَعُ بِهِ؟ فَقلْتُ: نَدْعُو بِهِ إلى الصََّةِ. قالَ: أفََ أدُلَّكَ عَلى مَا هُوَ خَيْرٌ مِنْ ذَلِكَ؟ فَقلْتُ لَهُ بلَى. قال تَقُولُ: اللّهُ أكْبَرُ، اللّهُ أكْبَرُ، اللّهُ أكْبَرُ، اللّهُ أكْبَرُ، أشْهَدُ أنْ َ إلهَ إَّ اللّهُ، أشْهَدُ أنْ َ إلهَ إَّ اللّهُ، أشْهَدُ أنّ مُحَمّداً رسولُ اللّه، أشْهَدُ أنّ مُحَمّداً رسولُ اللّه، حىَّ عَلى الصَّةِ، حَىّ عَلى الصَةِ، حَىّ عَلى الفََحِ، حَىّ عَلى الفََحِ، اللّهُ أكْبَرُ، اللّهُ أكْبَرُ، َ إلهَ إَّ اللّهُ. قالَ: ثُمَّ اسْتَأخَرَ عَنِّى غَيْرَ بَعِيدٍ. ثُمَّ قَالَ: ثُمَّ تَقُولُ إذَا أقَمْتَ الصََّةَ: اللّهُ أكْبَرُ اللّهُ أكْبَرُ، أشْهَدُ أنْ َ إلهَ إَّ اللّهُ، أشْهَدُ أنَّ مُحَمّداً رَسُولُ اللّهِ، حَىَّ عَلى الصََّةِ، حَىَّ عَلى الفََحِ، قَدْ قَامَتِ الصََّةُ، قَدْ قَامَتِ الصََّةُ، اللّهُ أكْبَرُ ، اللّهُ أكْبَرُ، َ إلهَ إَّ اللّهُ. فَلَمَّا أصْبَحْتُ أتَيْتُ رسولَ اللّهِ # فَأخْبَرْتُهُ بِمَا رَأيْتُ. فقَالَ: إنَّهَا لَرُؤْيَا حَقٍّ إنْ شَاءَ اللّهُ. فَقُمْ مَعَ بَِلٍ فَألْقِ عَلَيْهِ مَا رَأيْت فَلْيُؤَذِّنْ بِهِ فإنَّهُ أنْدَى صَوْتاً مِنْكَ. فَقُمْتُ مَعَ بَِلٍ فَجَعَلْتُ أُلْقِِيهِ عَلَيْهِ وَيُؤَذِّنُ بِهِ، فَسَمِعَ ذلِكَ عُمَرُ بنُ الخَطّابِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه وَهُوَ في بَيْتِهِ فَخَرَجَ وَهُوَ يَجُرُّ رِدَاءَهُ، يَقُولُ يَا رَسُولَ اللّهِ: وَالَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لَقَدْ رَأيْتُ مِثْلَ الَّذِى أُرِىَ. فقَالَ رَسُولُ اللّهِ # فَلِلّهِ الحَمْدُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .

وفي أخرى: »فقَالَ عَبْدُ اللّهِ أنَا رَأيْتُهُ وَأنَا كُنْتُ أُرِيدُهُ. قالَ: فَأقِمْ أنْتَ«.وفي رواية للترمذي: »وَذَكَرَ قِصَّةَ ا‘ذَانِ مَثْنَى مَثْنَى، وَا“قَامَةَ مَرَّةً«.وفي أخرى له قال: »كانَ أذَانُ رسولِ اللّهِ # شَفْعاً شَفْعاً في ا‘ذَانِ وَا“قَامَةِ«

 

4. (2454)- Abdullah İbnu Zeyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), halkı namaz için toplamak maksadıyla çalınmak üzere bir çan yapılmasını emrettiği zaman, ben uyurken yanıma bir adam geldi. Elinde bir çan vardı. Ben:

"Ey Allah'ın kulu, bu çanı bana satar mısın?" dedim. Adam:

"Pekala, ama bunu ne yapacaksın?" dedi. Ben:

"Bununla insanları namaza çağıracağım" dedim. Bana:

"Sana bu iş için daha hayırlı bir söz göstereyim mi?" dedi. Ben de ona: "Elbette!" dedim.

"Öyleyse şunu söyle!" diyerek bana öğretti:

"Allahu ekber Allahu ekber Allahu ekber Allahu ekber.

Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, eşhedü enne Muhammeden Resûlullah.

Hayye ala'ssalât, Hayye ala'ssalât.

Hayye ala'lfelâh, Hayye ala'lfelâh.

Allahu ekber Allahu ekber Lâilâhe illallah."

Abdullah İbnu Zeyd (radıyallâhu anh) devamlı dedi ki: "(Rüyamdaki bu zat) benden biraz uzaklaştı sonra tekrar söze başlayıp:

"Sonra namazı kılacağın zaman şunu söylersin" dedi ve öğretti:

"Allahu ekber Allahu ekber-Eşhedu en lâ ilâhe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, Hayye ala'ssalât, Hayye ala'lfelâh, Kad kâmeti'ssalât, kad kameti'ssalât, Allahu ekber Allahu ekber Lâilâhe illallah."

Sabah olunca Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek (rüyamda) gördüklerimi haber verdim. Bana:

"İnşallah bu hak bir rüyadır. Kalk rüyada öğrenmiş olduğunu Bilâl'e öğret. O bunları söyleyerek ezan okusun. Zîra o, sesce senden daha gür!" buyurdu. Ben de Bilâl'le birlikte kalktım. Ona teker teker arzediyordum. O da bunları yüksek sesle söyleyerek ezan okumaya başladı.

Bunu evinde olan Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallâhu anh) işitmişti. Hemen evden çıkıp ridâsını çekerek geldi ve:

"Ey Allah'ın Resûlü! diyordu, seni hak ile gönderen Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun, onun gördüğünün aynısını ben de gördüm!"

Bunu işiten Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Elhamdülillah! Şimdi bu daha sağlam oldu!" dedi."[5]

Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "(Bilâl ezanı okuyup sıra ikâmete gelince) Abdullah: "Onu ben gördüm, ben okumak isterim!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da:

"Öyleyse sen de ikâmet getir!" buyurdu."[6]

Tirmizî'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "(Abdullah İbnu Zeyd ezanla ilgili kıssayı anlatırken elfazı ikişer ikişer zikretti, ikâmeti ise birer kere zikretti."[7]

Yine Tirmizî'nin bir rivayetinde denmiştir ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ezanı(nda elfaz) çift çift idi, ezanda da ikâmette de."[8]

 

AÇIKLAMA:

 

Tirmizî'den kaydettiğimiz son iki ziyadeden birincisi elfazın ezanda ikişer, ikâmette birer kere tekrar edileceği belirtilmiştir. Şâfiî, Ahmed ve cumhur-u ulemâ bu hadisle amel ederek ikâmeti -başta ve sondaki tekbir dışında- birer kere okumak gerektiğine hükmetmişlerdir.

İkinci rivayette ise, ezan ve ikâmet her ikisinde de elfazın ikişer kere okunacağı belirtilmektedir. Bazı âlimler de bunu esas almıştır. Ebû Hanîfe ve ashâbı bu görüştedir.

Hanefî ulema'ya, Sevri, İbnu'l-Mübârek ve ehl-i Kûfe'ye göre, ikâmetteki elfazla ezandaki elfaz sayıca aynıdır, ancak ikâmette kad kâmeti'ssalât ilave edilir ve iki kere tekrar edilir. Bunlar Ebû Dâvud ve Tirmizî'de gelen -yukarıda kaydettiğimiz- Abdullah İbnu Zeyd hadisiyle istidlal ederler.

Diğer taraftan Şâfiî, Ahmed İbnu Hanbel ve cumhur, ikâmetin elfazının onbir kelime olduğu, başta ve sonradaki tekbirlerle kad kâmeti'ssalât lafzı dışında hepsinin birer kere, bu belirtilenlerin de ikişer kere söyleneceğine hükmetmişlerdir. Bunda delilleri, müteakiben kaydedeceğimiz Hz. Enes rivayetidir.

Sadece İmam Mâlik kad kâmeti'ssalât lafzının bir kere okunacağına hükmetmiştir. Şâfiî'nin de kavl-i kadiminde buna hükmettiği bilinmektedir.

Hz. Ömer'in ben de görmüştüm demesi üzerine Hz. Peygamber'in hamdederek daha sağlam oldu demesi, rüyanın sıdkına Hz. Ömer'in şehadet etmiş olması sebebiyledir. Çünkü Sekîne onun diliyle birçok fırsatta konuşmuştur.[9]

 

ـ5ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]لَمَّا كَثُرَ النَّاسُ ذَكَرُوا أنْ يُعَلِّمُوا وَقْتَ الصََّةِ بِشَىْءٍ يَعْرِفُونَهُ فَذَكَرُوا أنْ يُورُوا نَاراً أوْ يَضْرِبُوا نَاقُوساً. فَأمَرَ رَسُولُ اللّهِ # بًَِ أنْ يَشْفَعَ ا‘ذَانَ وَأنْ يُوتِرَ ا“قَامََةَ[. أخرجه الخمسة .

 

5. (2455)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "İnsanlar çoğalınca, herkesçe bilinecek olan bir şeyle namaz vaktinin duyurulmasının gerektiğini aralarında konuştular. Bu meyanda bir ateş yakılması veya bir çan çalınması teklif edildi.

Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bilâl'e emrederek ikişer kere söyleyerek ezan, birer kere söyleyerek de ikâmet okumasını emretti."[10]

 

ـ6ـ وعن أبى مَحْذُورة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قُلْتُ يَا رَسُولَ اللّهِ ]عَلِّمْنِى سُنَّةَ ا‘ذَانِ. قَالَ: فَمَسَحَ مُقَدَّمَ رَأسِى، قالَ تَقُول: اللّهُ أكْبَرُ، اللّهُ أكْبَرُ، اللّهُ أكْبَرُ، اللّهُ أكْبَرُ تَرْفَعُ بِهَا صَوْتَكَ. ثُمَّ تَقُولُ: أشْهَدُ أنْ َ إلَهَ إَّ اللّهُ، أشْهَدُ أنْ َ إّ اللّه، أشْهَدُ أنَّ مُحَمّداً رسولُ اللّهِ، أشْهَدُ أنّ مُحَمّداً رسولُ اللّهِ تَخْفِضُ بِهَا صَوْتَكَ؛ ثُمَّ تَرْفَعُ صَوْتَكَ بِالشَّهَادَةِ، أشْهَدُ أنْ َ إلهَ إَّ اللّهُ، أشْهَدُ أنْ َ إلهَ إَّ اللّهُ؛ أشْهَدُ أنَّ مُحَمّداً رسولُ اللّهِ، أشْهَدُ أنّ مُحَمّداً رسولُ اللّهِ؛ حَىَّ عَلى الصََّةِ، حَىَّ على الصََّةِ؛ حَىَّ عَلى الفََحِ، حَىَّ عَلى الفََحِ؛

 فإنْ كانَ صََةُ الصُّبْح قُلْتَ: الصََّةُ خَيْرٌ مِنَ النَّوْمِ، الصََّةُ خَيْرٌ مِنَ النَّوْمِ؛ اللّهُ أكْبَرُ؛ اللّهُ أكْبَرُ َ إلهَ إَّ اللّهُ[. أخرجه الخمسة إ البخارى .

 

6. (2456)- Ebû Mahzûra (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, bana ezanın usûlünü öğret" dedim. Bunun üzerine başımın ön kısmını meshederek:

"Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber dersin ve bunları derken sesini yükseltirsin. Sonra: "Eşhedü en lâ ilâhe illallah, eşhedü en lâ ilâhe illallah, eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, eşhedu enne Muhammeden Resûlullah dersin ve bunları söylerken sesini alçaltırsın, sonra sesini şehadette tekrar yükseltirsin: Eşhedü en lâ ilâhe illallah eşhedü en lâ ilâhe illallah.

Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, eşhedü enne Muhammeden Resûlullah.

Hayye ala'ssalâti hayye ala'ssalât.

Hayye ala'lfelâhi hayye ala'lfelâh.

Eğer okuduğun ezan sabah ezanı ise şunu da söylersen:

"es-Salâtu hayrun mine'nnevm, essalâtu hayrun mine'n nevm (Namaz uykudan hayırlıdır). Allahu ekber Allahu ekber, Lâilâhe illallah."[11]

 

ـ7ـ وفي رواية: ]وَعَلَّمَنِى ا“قَامَةَ مَرَّتَيْنِ مَرَّتَيْنِ، اللّهُ أكْبَرُ اللّهُ أكْبَرُ أشْهَدُ أنْ َ إلهَ إَّ اللّهُ، أشْهَدُ أنْ َ إلهَ إَّ اللّهُ؛ أشْهَدُ أنَّ مُحَمّداً رسولُ اللّهِ، أشْهَدُ أنَّ مُحَمّداً رسول اللّهِ؛ حَىَّ على الصََّةِ، حَىَّ عَلى الصََّةِ؛ حَىَّ على الفََحِ، حَىَّ على الفََحِ، اللّهُ أكْبَرُ ، اللّهُ أكْبَرُ ، َ إلهَ إَّ اللّهُ[.قال أبو داود وقال عبد الرزاق: ]وَإذَا أقَمْتَ الصََّةَ فَقُلْهَا مَرَّتَيْنِ: قَدْ قَامَتِ الصََّةُ، قَدْ قَامَتِ الصََّةُ، أسَمِعْتَ؟ قَالَ: نَعَمْ؛ وَقَالَ: وَكانَ أبُو مَحْذُورَةَ َ يَجُزُّ نَاصِيتَهُ وََ يَفْرُقُهَا

‘نَّ النَّبىَّ # مَسَحَ عَلَيْهَا[.

 

7. (2457)- Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "(Ebû Mahzûra dedi ki): "Bana [Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ikâmeti ikişer ikişer öğretti:

"Allahu ekber, Allahu ekber,

Eşhedu en lâ ilâhe illallah, Eşhedu en lâ ilâhe illallah.

Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah, Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah.

Hayye ala'ssalât, Hayye ala'ssalât.

Hayye ala'lfelâh, Hayye ala'lfelâh.

Allahu ekber, Allahu ekber.

Lâilâhe illallah.

Ebû Dâvud der ki: "Abdurrezzak rivayetinde dedi ki: "(Resûlullah devamla): "İkâmet getirince iki sefer de şunu söyle: Kad kâmeti'ssalât, kad kâmeti'ssalât!" (Aleyhissalâtu vesselâm ayrıca sordu):

"Duydun mu?" (Ebû Mahzûra):

"Evet!" dedi. (Hadisi rivayet eden râvi Sâib) der ki: "Ebû Mahzûra alnındaki saçı ne kestirir ne de ayırırdı. çünkü oraya Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın elleri değmiş idi."[12]

 

ـ8ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]إنَّمَا كَانَ ا‘ذَانُ عَلى عَهْدِ رسولِ اللّهِ # مَرَّتَيْنِ مَرَّتَيْنِ، وَا“قَامَةُ مَرَّةً مَرَّةً، غَيْرَ أنَّهُ كانَ يَقُولُ: قَدْ قَامََتِ الصََّةُ قَدْ قَامَتِ الصََّةُ يُثَنِّى. قالَ: فإذَا سَمِعْنَا ا“قَامَةَ تَوَضَّأْنَا ثُمَّ خَرَجْنَا إلى الصََّةِ[. أخرجه أبو داود والنسائى .

 

8. (2458)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Ezan Resûlullah devrinde ikişer ikişer idi. İkâmet de birer birer. Ancak (müezzin), ayrıca ikişer sefer olmak üzere kad kâmeti'-salât, kad kâmeti'ssalât da derdi."

İbnu Ömer devam eder: "Biz, ikâmeti işittik mi abdest alır, namaza giderdik."[13]

 

ـ9ـ وعن مالك: ]أنّهُ بَلَغَهُ أنَّ المُؤَذِّنَ جَاءَ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه. يُؤذِنُهُ لِصََةِ الصُّبْحِ، فَوَجَدَهُ نَائِماً. فقَالَ: الصََّةُ خَيْرٌ مِنَ النَّوْمِ. فَأمَرهُ عُمَرُ أنْ يَجْعَلَهَا في نِدَاءِ الصُّبْحِ[.

 

9. (2459)- İmam Mâlik'e ulaştığına göre: "Müezzin, sabah namazını haber vermek için Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'in yanına gider. Onu uyuyor bulunca:

"Essalâtu hayrun mine'nnevm (namaz uykudan hayırlıdır)" der. Bunun üzerine Hz. Ömer, o ibareyi sabah ezanına ilave etmesini emreder."[14]

AÇIKLAMA:

 

Bu rivayet, sadece sabah ezanında söylenen essalâtu hayrun mine'nnevm cümlesinin, ezana Hz. Ömer tarafından ilave dildiğini ifade etmektedir. Halbuki 2456 numaralı Ebû Mahzûra rivayetinde görüldüğü üzere bu ilaveyi bizzat Aleyhissalâtu Vesselâm talim buyurmuştur. Resûlullah'ın müezzinlerince söylendiğini ifade eden başka rivayet de var. Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'in bunu bilmemesi de mümkün değildir. Görüldüğü üzere ortada, izahı gereken bir müşkil söz konusudur. Ebû'l-Velid el-Baci der ki: "Muhtemelen, Hz. Ömer (radıyallâhu anh) bu cümlenin, diğer vakitlerin ezanında da kullanılmasını önlemek için bunu söylemiş, "Bunu sadece sabah ezanında söyle" demek istemiş olmalıdır." İbnu Mâce'de gelen bir rivayete göre, Hz. Bilâl (radıyallâhu anh), sabah ezanı için Resûlullah'a gelir, ancak uyumakta olduğu söylenir. Bunun üzerine Hz. Bilâl iki kere, essalâtu hayrun mine'nnevm der. Bunun üzerine bu cümle sabah ezanında sabitleşir, kesinleşir.

Bir başka rivayete göre, Ebû Mahzûra, Huneyn günü sırasında sabah vakti Resûlullah'ın yanında sabah ezanı okur. O vakit Aleyhissalâtu vesselâm ezana es salâtu hayrun mine'nnevm cümlesini ilave ettirir.

İmam Mâlik der ki: "Müezzin, essalâtu hayrun mine'nnevm cümlesini sabah ezanında hazerde de seferde de terketmemelidir. Ancak kim, kendi başına tarlasında okursa terkinde bir beis yok, fakat terketmemesi daha iyidir."[15]

 

ـ10ـ وعن مجاهد قال: ]دَخَلْتُ مَعَ ابنِ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما مَسْجِداً، وَقَدْ أُذِّنَ فِيهِ وَنَحْنُ نُرِيدُ أنْ نُصَلّى فَثَوَّبَ المُؤَذِّنُ فَخَرَجَ عَبْدُاللّهِ مِنَ المَسْجِدِ وَقالَ: اخْرُجْ بِنَا مِنْ عِنْدِ هَذَا المُبْتَدِعِ، وَلَمْ يُصَلِّ فِيهِ[. أخرجه أبو داود والترمذي.وقال: وقد روى عن ابن عمر أنهُ كانَ يَقُولُ في أذَانِ الْفَجْرِ: »الصََّةُ خَيْرٌ مِنَ النَّوْمِ«.

 

10. (2460)- Mücâhid (rahimehullah) anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'le bir mescide girdim. Ezan çoktan okunmuştu. Biz namaz kılmak istiyorduk. Müezzin tesvîbte bulundu (ikâmet okudu). Abdullah mescidi terketti ve:

"Haydi bizi bu bid'atçinin yanından çıkar!" dedi ve orada namz kılmadı."[16]

Tirmizî der ki: "İbnu Ömer'den rivayet edildiğine göre, sabah ezanında essalâtu hayrun mine'n nevm derdi."[17]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Abdullah İbnu Ömer'in mescidden çıkıp gitmesine sebep olan şey tesvîbtir. Tesvîb, lügat olarak bir duyurma yaptıktan sonra dönüp tekrar duyurma yapmaya denir. Hadiste üç ayrı mânada kullanılmıştır:

1) İkâmette ezandan sonra ikinci bir duyurma olduğu için, ikâmet'e "tesvîb" denmiştir.

2) Sabah ezanında müezzinin sarfettiği essalâtu hayrun mine'nnevm cümlesine de tesvîb denmiştir. Kelime bu iki mânada Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den beri kullanılagelmiştir.

3) Bir üçüncü tesvîb, Tirmizî'nin açıklamasına göre sonradan ihdas edilmiştir. Şöyle ki, halk ezana rağmen namaza koşmakta ağır alınca, müezzinler, ezan-ikâmet arasında "Kad kâmeti'ssalât, hayye ala'ssalât, hayye ala'l felâh" diyerek yeni bir uyarı daha yapmaya başlamışlardır. İşte buna da tesvîb denmiştir. Bu bid'attir, mekruhtur.

Sadedinde olduğumuz hadiste bu üçüncü "tesvîb" mevzubahistir. Şârihlerin belirttiği üzere müezzinler ezanla ikâmet arasına üçüncü bir tesvib (i'lam = duyurma) ihdas etmişlerdir. Bu, sünnette olmadığı için İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) buna reaksiyon göstermiş, bid'attir diye mescidi terketmiştir. Bid'at olan bu üçüncü mânadaki tesvîb hususunda âlimler ihtilaflıdır. Bazılarına göre bu tesvîb "essalâtu hayrun mine'nnevm" cümlesinin öğle ezanına ilavesidir. İşte Abdullah İbnu Ömer, bu cümlenin öğle ezanına ilavesi -veya kad kâmeti'ssalât, hayye ala'ssalât, hayye ala'lfelâh şeklindeki ara uyarı- bid'at olduğu için rahatsız olmuş ve bu bid'ata seyirci kalmış olmamak için mescidi terketmiştir. Ebû Dâvud'un rivayetinde bu hadisenin öğle veya ikindi namazında cereyan ettiği belirtilir.

2- Abdullah İbnu Ömer'in: "Bizi... çıkar" demesi âmâ olmasındandır. Ömrünün sonlarında gözlerine âmâlık ârız olduğu bilinmektedir." [18]

 

ـ11ـ وفي رواية أبى داود قال: ]كُنْتُ مَعَ ابنِ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما، فَثَوَّبَ رَجُلٌ في الظُّهْرِ وَالْعَصْرِ. فقَالَ: اخْرُجْ بِنَا فَإنَّ هَذِهِ بِدْعَةٌ[.»التَّثْوِيبُ« الرجوع في القول مرة بعد مرة، وكل داع مُثَوِّبٌ، والتثويب في أذان الفجر: قول المؤذن الصة خير من النوم مرتين: واحدة قبل أخرى .

 

11. (2461)- Ebû Dâvud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Ben İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'le beraber idim, bir adam öğle veya ikindi namazında tesvîbte bulundu. Bunun üzerine (İbnu Ömer): "Bizi (buradan) çıkar, zîra şu (yapılan tesvîb) bid'attir" dedi."[19]

 

AÇIKLAMA önceki hadiste geçti.

 

ـ12ـ وعن بل رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال لى رسول اللّه # َ تُثَوِّبَنَّ في شَىْءٍ مِنَ الصََّةِ إَّ في صََةِ الْفَجْرِ[. أخرجه الترمذي .

 

12. (2462)- Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: "Sabah hariç, sakın hiçbir namazda tesvîbte bulunma!" tembihini yaptı."[20]

 

AÇIKLAMA:

 

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Hz. Bilâl'e yasakladığı tesvîb, 2460 numarada açıkladığımız üzere, sabah ezanında söylenen essalatu hayrun mine'nnevm cümlesidir. Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) bu cümlenin sadece sabah ezanında söylenmesini muvafık bulmuş olmakta, meşru kılmaktadır. Sadedinde olduğumuz hadis de bu cümlenin diğer vakitlerde ilavesini yasaklamaktadır.[21]

 

ـ13ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]آخِرُ ا‘ذَانِ اللّهُ أكْبَرُ اللّهُ أكْبَرُ َ إَّ اللّهُ[. أخرجه النسائى .

 

13. (2463)- Yine Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) der ki: "Ezanın sonu şöyledir: "Allahu ekber, Allahu ekber, Lâilâhe illallah."[22]


 

[1] Buhârî, Ezân: 1; Müslim, Salât: 1, (377); Tirmizî, Salât: 139, (190); Nesâî, Ezân: 1, (2, 2-3); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/337.

[2] Ebû Dâvud, Salât: 27, (498); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/338.

[3] Ebû Dâvud, Salât: 28, (505-507); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/339.

[4] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/339-340.

[5] Ebû Dâvud, Salât: 28, (499); Tirmizî, Salât: 139, (189).

[6] Ebû Dâvud, Salât: 30, (512).

[7] Tirmizî, Salât: 139, (189).

[8] Tirmizî, Salât: 142, (194); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/341-342.

 

[9] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/342-343.

[10] Buhârî, Ezân: 2, 3, Enbiya: 50; Müslim, Salât: 3, (378); Ebû Dâvud, Salât: 29, (508); Tirmizî, Salât: 141, (193); Nesâî, Ezân: 2, (2, 3); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/343.

[11] Müslim, Salât: 6, (379); Ebû Dâvud, Salât: 28, (500-505); Tirmizî, Salât: 140, (191); Nesâî, Ezân: 3, 4, 5, 6, (2, 4-8); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/344.

[12] Ebû Dâvud, Salât: 28, (501); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/345.

[13] Ebû Dâvud, Salât: 29, (510); Nesâî, Ezân: 2, (2, 3); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/345.

[14] Muvatta, Salât: 8, (1, 72); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/346.

[15] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/346.

[16] Ebû Dâvud, Salât: 45, (538); Tirmizî, Salât: 145, (198).

[17] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/347.

[18] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/347.

[19] Ebû Dâvud, Salât: 45, (538); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/348.

[20] Tirmizî, Salât: 145, (198); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/348.

[21] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/348.

[22] Nesâî, Ezân: 16, (2, 14); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/348.