YEDİNCİ EDEB

 

Seferden Dönüş

 

ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: السَّفَرُ قِطْعَةٌ مِنَ الْعَذَابِ، يَمْنَعُ أحَدَكُمْ طَعَامَهُ وَشَرابَهُ وَنَوْمَهُ. فَإذَا قَضى أحَدُكُمْ نَهْمَتَهُ فَلْيُعَجِّلْ إلى أهْلِهِ[. أخرجه الثثة.»نَهْمَتَهُ« بفتح النون: أى حاجته .

 

1. (2197)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Yolculuk azabtan bir parçadır, herbirinizin yiyeceğine, içeceğine, uykusuna mâni olur. Öyleyse işini bitiren, âilesine dönmede acele etsin."[1]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Yolculuğun azabı, meşakkatidir, elemidir. Yolculukta yürümekten, binmekten muntazam hayatın alışkanlıklarının terkinden hâsıl olan birkısım meşakkatler ve sıkıntılar vardır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bütün bunları azab kelimesiyle ifade etmiştir. Hadisin devamında bu azab'ın sebebi de kısmen açıklanmaktadır: "Yiyecek, içecek ve uykuya mani olur." Bir başka rivayette "... Zîra, kişi, yolculuk sırasında yeterince namaz ve oruçla meşgul olamaz" denmiştir. Şüphesiz yolculuk, bu sayılanların aslına mani olmaz, mükemmel olmasına mani olur. Nitekim Taberânî'nin bir rivayetinde: "Uykunun, yemenin, içmenin tadını alamazsınız..." buyurulmuştur.

2- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), yolculuğun sür'atle yapılıp, bir an önce eve dönülmesini tavsiye etmektedir. İbnu Ömer'in bir rivayetinde, yolculuğun meşakkatine dikkat çekildikten sonra: "Yolculuk azabından kurtulmanın tek devası vardır, o da süratle yol almaktır" buyrulur. Dönüşün çabuk yapılmasına teşvik sadedinde, hadislerde farklı ifadelere yer verilmiştir. Efendimiz birinde şöyle der:  '...ailesine dönüşte acele etsin, çünkü bunun sevabı daha fazladır."

3- Âlimler bu hadiste, kişinin, sebepsiz olarak ailesinden uzaklaşmasının mekruh olduğu hükmünü çıkarmışlardır.

4- Yolculuktan dönmede istical (çabukluk) müstehabtır. Bu durum, gurbette olmadan maddî ve manevî zarara uğramasından korkulanlar hakkında daha da ehemmiyet kazanır. Çünkü, aile içerisindeki rahat ikamet, kişinin dünyevî ve uhrevî işlerinin düzelmesinde yardımcıdır, ibadetlerin cemaatle, huzurla, güç kuvvetle yapılmasına vesîledir.[2]

 

ـ2ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: إذَا جِئْتَ مِنْ سَفَرٍ فََ تَأتِ أهْلَكَ طُرُوقاً حَتَّى تَسْتَحِدَّ المُغِيبَةُ وَتَمْتَشِطَ الشّعِثَةُ، وَعَلَيْكَ بِالْكَيْسِ[. أخرجه الخمسة إ النسائى .

 

2. (2198)- Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Seferden dönünce ailene gece vakti gelme, ta ki kocasını bekleyen kadıncağız usturasını kullansın, dağınık saçlarını tarasın. Sana keys gerekir."[3]

 

ـ3ـ وفي رواية: ]كانَ يَنْهَاهُمْ أنْ يَطْرُقُوا النِّسَاءَ لَيًْ لِئََّ يَتَخَوَّنُوهُنَّ وَيَطْلُبُوا عَثَرَاتِهِنَّ[ .

 

3. (2199)- Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Resûlullah onları (yolculuktan dönenleri), kadınları ihanet zannı altında tutmuş ve açıklarını aramış olmaları için, evlerinin kapılarını geceleyin çalmaktan nehyetti."[4]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu iki hadis, uzun müddet gurbette kalan bir kimseye, evine döndüğü vakit kör saatte, aniden girmemesini tavsiye etmektedir. Şarihler bu kerahetin, gurbette uzun müddet kalanlarla ilgili olduğunu belirtirler. Kısa bir müddet için giden, döneceği bilinen kimse bu yasaklamanın dışındadır. Ayrıca, geceleyin geleceğine dair, şu veya bu vasıta ile önceden bir haber ulaştırabilmiş olan kimsenin de geceleyin gelmesinde bir kerâhet yoktur. Hadis, hiç beklenilmeyen bir zamanda âni gelişleri kasdetmekte, bunun gece vaktinde olmamasını tavsiye etmektedir. Bir Müslim hadisi'nde bu husus daha sarihtir: "Resûlullah, gurbette ikâmeti uzayan kimsenin, evine geceleyin gelmesini yasakladı." Sadedinde olduğumuz hadiste böylesi bir gelişte iki menfî mânanın varlığına dikkat çekilmiştir:

a) Kadınların ihânetinden şüphelenmek.

b) Açığını aramak. Açığını aramak, onu hazırlıksız, traşsız, saçı dağınık, pejmürde kıyafetle bulmak demektir. Bu durumun, karıkoca arasında bulunması gereken muhabbeti sarsacağı belirtilir. Böylece Resûlullah karıkoca arasındaki muhabbeti kırıcı, zedeleyici bir durumu yasaklamış olmaktadır.

2- Keys: Önceki hadiste geçen bu kelimeyi âlimler farklı şekillerde yorumlamıştır. Hattâbî: "Keys burada "hazer (sakınmak)" mânasındadır. Ancak keys bazan "rıfk" ve "iyi temenni" mânasına gelir" der. İbnu'l-Arabî'ye göre "Keys "akıl" demektir. Resûlullah burada çocuk talebini akıl olarak ifade etmiştir." Diğer bazıları da: "Resûlullah, keys ile cimaya acz göstermekten sakınmayı kastetmiştir" demiştir. İbnu Hibbân, keys ile, hadiste cima kastedildiğini cezmen yani pek kesin bir üslûbla söylemiştir. İbnu İshâk'ın bir rivayetinde bu mânayı te'yid eden sarâhat gösterilmiştir.

Kadı İyâz der ki: "Buhârî ve başkaları keys'i "çocuk ve nesil talebi" olarak tefsir ettiler. Bu yorum sahihdir." Keys'in manası üzerinde yeterli tahkikten sonra İbnu Hacer, neticede lügat olarak akıl mânasına gelse de, hadiste "cima" ve "çocuk talebi" mânasında anlamak gerekeceğine hükmeder.[5]

 

ـ4ـ وفي أخرى: ]َ تَلِجُوا عَلى المُنِيبَاتِ، فَإنَّ الشَّيْطَانَ يَجْرِى مِنْ أحَدِكُمْ مَجْرَى الدَّمِ، فَقُلْنَا: وَمِنْكَ؟ قَالَ: وَمِنِّى إَّ أنَّ اللّهَ أعَانَنِى عَلَيْهِ فَأسْلَمَ.قال سفيان: معناه أسلم أنا منه، فإن الشيطان  يسلم .

 

4. (2200)- Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "(Resûlullah:) "Kocası gurbette olan (yabancı) kadınların yanına girmeyin. Zîra şeytan, herbirinizin içinde, vücudunuzda kanın dolaştığı gibi, (kendisini hissettirmeden) dolaşır" buyurdu. Biz atılıp sorduk: "Sende de dolaşır mı?" "Bende de (dolaşır), ancak Allah bana yardım etti de (şeytanım) müslüman oldu."[6]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Burada, Resûlullah, kocası gurbette olan yabancı kadınların yanına gitmemeyi tavsiye etmektedir.

2- Şeytanın vücudda kan gibi dolaşması iki mâna'ya muhtemeldir:

a) Şeytana insanda dolaşma gücünün gerçekten verilmiş olması. Bu durumda hadiste mecaz mevzubahis değildir.

b) Bu ifade mecaz olabilir. Hakikati de şeytanın verdiği vesvesenin çokluğudur.

3- Şeytanın müslüman olması meselesine Süfyân-ı Sevrî itiraz ederek: "Şeytan müslüman olmaz" demiştir. Bu durumda ‘Esleme’ imlasının mazi fiil değl ‘Eslemu’ şeklinde muzârî okunması uygun bulunmuştur: "Ben ondan selamette kaldım" demek olur.[7]

 

ـ5ـ وفي أخرى ]كانَ إذَا قَفَلَ مِنْ غَزْوَةٍ أوْ سَفَرٍ فَوَصَلَ عَشِيَّةً لَمْ يَدْخلُ حَتَّى يُصْبِحَ. فإذَا وَصَلَ قَبْلَ الصُّبْحِ لَمْ يَدْخُلْ إَّ وَقْتَ الْغَدَاةِ. يَقُولُ: أُمْهِلُوا كَىْ تَمْتَشِطَ التَّفِلَةُ وَتَسْتَحِدَّ المُغِيبَةُ[.»الطُّرُوقُ« المجئ لي.»وَالتَّخَوُّنُ« طلب الخيانة والتهمة.»وَاِسْتِحْدَادُ« حلق العانة، وهو استفعال من الحديد، وكأنه استعمله على طريق الكتابة والتورية.»وَالمُغِيبَةُ« التي غاب عنها زوجها.»والشِّعثَّةُ« البعيدة العهد بالغسل وتسريح الشعر والنظافة.»والتّفِلَةُ« التي لم تتطيب.»وَالْكَيْسُ« الجماع، والْكَيْسُ العقل، فيكون قد جعل طلب الولد من الجماع عقًْ .

 

5. (2201)- Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir gazveden -veya bir seferden- döndüğü vakit Medîne'ye gece ulaşacak olsa girmez, sabahı beklerdi. Sabahtan önce ulaşacak olsa yine girmez, sabah vaktini beklerdi. Derdi ki: "Biraz mühlet tanıyın da kokusunu sürünmemiş olan taransın, kocası gurbette olan usturasını kullansın."[8]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadisle ilgili açıklama, önceki rivayetlerin îzâhı sırasında geçmiştir. Burada Ebû Dâvud'da kaydedilen: "Kişi seferden döndüğü zaman ailesine dâhil olacağı en iyi vakit, gecenin başıdır" hadisini açıklama sadedinde ulemânın dikkat çektiği bir yoruma, bir bakıma bu bahsin neticesi olarak yer vermek istiyoruz:

"Önceki hadisler, yolcunun ailesine geceleyin dönmesini mekruh görürken, bir rivayet "gecenin başında dâhil olma"yı tavsiye etmekte ve ortaya bir tenâkuz çıkmaktadır. Ancak ulema burada tenâkuz görmez. Der ki, bu Ebû Dâvud hadisinde kastedilen ehline duhul'den maksad, "evine dönme" değildir, hanımı ile halvet edip başbaşa kalmadır, cima ihtiyacını görmedir. Bu maksadla gecenin başı tavsiye edilmiştir, çünkü tabiî olarak, yolcu, ailesinden uzak kalmış olması sebebiyle, onda şehvet galebe çalar. Arzusunu gecenin başında yerine getirince nefsi sükünete erer ve uykusu rahat geçer."[9]

 

ـ6ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]لَمَّا نَهَاهُمْ النّبىُّ # أنْ يَطْرُقُوا النِّسَاءَ لَيًْ طَرَقَ رَجَُنِ بَعْدَ النَّهْىِ فَوَجَدَ كُلُّ وِاحِدٍ مِنْهُمَا مَعَ امْرَأتِهِ رَجًُ[. أخرجه الترمذي .

 

6. (2202)- Hz. İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onları kadınların yanına geceleyin gelmeyi yasakladığı zaman, iki kişi (bu yasağı dinlemeyip), geceleyin evlerine geldi. Her ikisi de evinde hanımının yanında bir yabancı erkek buldu."[10]

 

AÇIKLAMA:

 

İbnu Ebî Cemre, 2198'de kaydedilen Buhârî hadisi'ni açıklama zımnında: "Hadiste, yolcunun, geleceğine dair önceden herhangi bir haber ulaştırmadan, ailesine aniden girmesi yasaklanmaktadır. Bunun sebebi de hadiste işaret edilen husustur" dedikten sonra, sadedinde olduğumuz hadisi kastederek şöyle der: "Resûlullah'ın bu yasağına muhalefet edenler oldu ve hanımının yanında yabancı erkek buldu. Muhalefetine karşılık bu suretle cezalandırıldı."

Ebû Avâne'nin kaydettiği bir rivayete göre Abdullah İbnu Revâha, sefer dönüşü geceleyin ailesine döner. Hanımının yanında, onu taramakta olan bir kadın vardır. İbnu Revâha ilk anda bu yabancıyı erkek zanneder ve kılıcını çeker, o anda Resûlullah'ın kişiyi ehline geceleyin dönmesini yasakladığını hatırlayarak tevakkuf eder ve böylece bir cinayetten kendisini kurtarır. [11]


 

[1] Buhârî, Umre: 19, Cihâd: 136, Et'ime: 30; Müslim, İmâret: 179, (1927); Muvatta, İsti'zân: 39, (2, 980); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/35.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/35-36.

[3] Buhârî, Nikâh: 120, Umre: 16; Müslim, İmâret: 183-184, (715); Ebû Dâvud, Cihâd: 175, (2776, 2777, 2778); Tirmizî, Radâ: 17, (1172) İsti'zân: 19, (2713); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/36.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/36.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/36-37.

[6] Tirmizî, Radâ: 17, (1172); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/37.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/37-38.

[8] Kaynak 2198'de kaydedildi; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/38.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/38-39.

[10] Tirmizî, İsti'zân: 19, (2713); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/39.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/39.