ÜÇÜNCÜ EDEB

 

Yürüme ve Konaklama

 

ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسول اللّه #: إذَا سَافَرْتُمْ في الخِصْبِ فَأعْطُوا ا“بِلَ حَظَّهَا مِنَ ا‘رْضِ، وَإذَا سَافَرْتُمْ في الجَدْبِ فَأسْرِعُوا عَلَيْهَا السَّيْرَ وَبَادِرُوا بِهَا نِقْيَهَا، وَإذَا عَرَّسْتُمْ فَأجْتَنِبُوا الطَّرِيقَ فَإنَّهَا مَأوَى الْهَوامِّ بِاللَّيْلِ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي.وزاد أبو داود: »وََ تَعْدُوا المَنَازِلَ«.»النِّقْىُ« مُخُ العظام.»وَالتَّعْرِيسُ« نزول المسافر آخر الليل ساعة لستراحة.

 

1. (2186)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Münbit yerde sefer yaptığınız zaman, deveye arzdaki hissesini verin. Çorak yerde sefer yaptığınız zaman da orada yürümeyi hızlandırın, ilikleri kurumasın. Mola verdiğiniz zaman yoldan sakının çünkü orası geceleyin haşerâtın sığınağıdır."[1]

Ebû Dâvud'da "hissesini verin" dendikten sonra "mutad mola yerlerini (konaklamadan yürüyüp) geçmeyin" ibaresini ilave etmiştir.[2]

 

AÇIKLAMA:

 

Münbit, bol ot bitiren araziye denir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), sefer sırasında yolumuz otlu araziden geçtiği zaman, oradan hızla geçmeyip, zaman zaman durup, hayvanın otlatılmasını tavsiye etmektedir. Arazideki hayvanın hakkı, otlamasıdır. Çorak ve otsuz araziden de çabuk çıkılmalı ki hayvan daha fazla acıktırılmamalıdır. Şu halde uzun çekecek yolculukta, yol güzergâhı tabii olarak bazan otlu, bazan otsuz araziden geçecektir. Resûlullah molaların otlak yerlerde verilecek şekilde programlanmasını tavsiye buyurmaktadır. Ebû Dâvud'un ziyade cümlesi, hedefe bir an önce varmak için konaklama yerlerinde mola yapmadan geçip gitmeyi de yasaklamaktadır. Zîra bu, hayvan için yorucu olur. Ayrıca konaklamaların yol üzerinde değil, yolun dışında uygun bir yerde yapılması tavsiye edilmektedir. Böylece hem yılan, akrep gibi zararlı hayvanların geceleyin geçitleri engellenmemiş, hem de onların zararlarından emin kalınmış olur.

Bu hadiste hem binek hayvanına hem de kırlarda yaşayan haşerata karşı Resûlullah'ın şefkat ve merhametinin derecesini görmekteyiz. Evet O aleyhissalâtu vesselâm, rahmeten li'l-âlemîn'dir.[3]

 

ـ2ـ وعن خالد بن مَعْدَانَ يرفعه قال: ]قال النبي #: إنَّ اللّهَ رَفِيقٌ يُحِبُّ الرِّفْقَ وَيَرضى بِهِ وَيُعِينُ عَلَيْهِ مَا َ يُعِينُ عَلى الْعُنْفِ، فَإذَا رَكِبْتُمْ هذِهِ الدَّوَابَّ الْعُجْمَ فَأنْزِلُوهَا مَنَازِلَهَا. فإنْ كَانَتِ ا‘رْضُ جَدبَةً فَانْجُوا عَلَيْهَا بِنِقْيَهَا، وَعَلَيْكُمْ بِسَيْرِ اللَّيْلِ، فإنَّ ا‘رْضَ تُطوَى بِاللَّيْلِ مَاَ تُطْوَى بِالنَّهَارِ، وَإيَّاكُمْ والتَّعْرِيسَ عَلى الطَّرِيق فإنَّهَا طَرِيقُ الدَّوَابِّ وَمَأوى الحَيَّاتِ[. أخرجه مالك .

 

2. (2187)- Hâlid İbnu Ma'dân -merfu olarak (yani Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sözü olarak)- rivayet ediyor: "Resûlullah buyurdular ki: "Allah refikdir, (yumuşaklık, kolaylık, musamaha sahibi). Bu sebeple rıfkı sever, rıfk sebebiyle razı olur, rıfk (sahibin)'e mahsus bir yardımı vardır ki, şiddet sahipleri bu yardımı göremez. Öyleyse bu, dili olmayan hayvanlara bindiğiniz zaman bunlara konaklama yerlerinde mola verin. Eğer geçtiğiniz arazi çoraksa, oradan hayvanın iliğini kurutmadan çıkın. Gece yürüyüşünü tercih edin. Zîra geceleyin arz, gündüzleyin dürülmeyecek şekilde dürülür. Yol üzerine (geceleyin) konaklamaktan kaçının. Çünkü o, hayvanların yolu, yılanların sığınağıdır."[4]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Rıfk, sözde ve fiilde kolaylık, yumuşaklık, tatlılık gibi mânalara gelir. Allah'ın refik yani rıfk sahibi olması, kullarına karşı kolaylık göstermesi, zorluk göstermemesi, güç yetirecekleri emirler vermesi, müsamaha ve afla muamele etmesi.. demektir. Bazı âlimler Allah'a "Refîk" ismini izafe etmeyi câiz görmemiştir. "Çünkü, derler Allah'ın isimleri tevatürle sabittir. Bu isim mütevatir haberle gelmediğine göre, Allah'a isim olarak kullanılamaz. Hadiste bu, arkadan gelecek hükmü genişletmek maksadıyla Allah'ın bir vasfı olarak beyan edilmiştir." Bu mütalaaya Nevevî: "Haber-i vâhidle sâbit olan  "refîk" ve diğer isimlerle Allah'ın tesmiyesi câizdir, esah olan budur" diye cevap verir.

2- Allah'ın rıfkı sevmesi, insanların birbirine müşfik ve anlayışlı davranmalarından Allah'ın hoşlanması demektir. Rıfk sebebiyle râzı olması, rıfk sahiplerine sevap vermesi; rıfk sahibine yardım etmesi, rıfk ile muamele etmek isteyene maksadını kolaylaştırması demektir. Müslim'in rivayetinde: "... Rıfk için verdiğini, şiddet (unf) için, başka bir şey için vermez" şeklinde gelmiştir.

Hadiste şiddet diye tercüme ettiğimiz unf, zorluk, meşakkat, kabalık, sertlik, anlayışsızlık gibi ahlâkî düşüklük ve merhametsizlikleri ifade eder.

Rıfk üzerine başka rivayetler de gelmiştir.

Rıfk, hadisin devamında da görüldüğü üzere sadece akıl sahipleri için tavsiye edilmez, hayvanlara karşı da rıfkla muâmele tavsiye ve emredilir: "Bu, dili olmayan hayvanlara bindiğiniz zaman.." Hayvanlar konuşmadığı için onlar "dilsiz" olarak tavsif edilmiş ve merhamet celbedilmek istenmiştir.

3- Hayvanlara rıfk'ın gereklerinden biri olarak, yol sırasında mûtad konaklama yerlerinde durulup mola verilmesi zikredilmektedir. Buralar, dinlenme ve yeniden güç kuvvet kazanma yerleridir. Buralarda durulmaması hayvanın yorgunluğunu artıracağından onlara karşı merhametsizlik olur. Hadisin Dârakutnî'de gelen vechinde: "Hayvana konaklama hakkını da verin, sakın onlara karşı şeytanlar olmayın" buyrularak, konak yerlerinde durmamanın "haksızlık" olduğu belirtilmiştir: "Allah'ın mahlukatına şefkatsiz davranarak şeytanların birisi gibi binip, onların kullanışı gibi kullanmayın" demektir. Şeytanın hayvana binmeyeceği söylenecek olsa, "emre âsilikte onlar gibi olmayınız" şeklinde mâna te'vîl edilir.

4- Hadis geceleyin yolculuk yapmayı tavsiye etmektedir. Gece yolculuğunun kazandıracağı kolaylıklar, taşınması kolay dürülü bir kumaşa benzetilmiştir. Taberî'nin kaydettiği bir rivayette: "Geceleyin seyahat edin, çünkü yolu geceleyin Allah dürer" denmiştir.

5- Yolculuk âdâbı meyanında, geceleyin uyku için konaklandığı takdirde yol üzerine konaklanmaması tavsiye edilmektedir .Burada hem haşerata karşı merhamet, hem de yolcuya karşı emniyet vardır. Hadislerin muhtelif vecilerinden bu anlaşılmakdır. Şârihler haşeratın, yollara oradan geçen yolculardan kalan kırıntıları yemek üzere geceleyin ineceklerini belirtir. O halde yolda konaklayanlar hem bunları rahatsız eder, hem de onlardan zarar görebilir. Ayrıca geceleyin seyahat eden başka yolcuları da rahatsız etmek mevzubahistir.

İbnu Mâce'nin bir rivayetinde, geceleyin yolda konaklamaktan başka, yola "kazayı hâcet yapmak" da yasaklanır.[5]

 

ـ3ـ وعن أبى قتادة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كانَ رسولُ اللّهِ # إذَا عَرَّسَ بِلَيْلٍ اضْطَجَعَ عَلَى يَمِينِهِ، وَإذَا عَرَّسَ قَبْلَ الصُّبْحِ نَصَبَ ذِرَاعَهُ وَوَضَعَ رَأسَهُ عَلى كَفِّهِ.[ أخرجه مسلم .

 

3. (2188)- Ebû Katâde (radıyallâhu anh)  anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yolculuk sırasında geceleyin uyumak üzere konaklayınca sağı üzerine yatardı. Sabah vaktine yakın konaklamış ise, (yastık yerine) kolunu diker, başını avucunun içine koyardı."[6]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Müslim'deki lafızla, Teysir'in lafzı arasında biraz farklılık var: Teysir, "seferde" kelimesini hazfetmiş, ayrıca "sabaha yakın" veya "sabahtan az önce" diye tercüme edebileceğimiz kubeyle'ssubh yerine kable'ssubh demiş. Tercümede bu durumu gözönüne aldık.

2- Hadis, yolculuk sırasında ne şekilde yatılacağını göstermektedir. Sabaha yakın yatıldığı zaman kolun dikilerek başın avucun içine konması, herhalde sabah namazının geçmesini önlemek, kolayca uyanmak içindir. [7]

 

ـ4ـ وعن أبى ثَعْلَبَةَ الخُشَنِىِّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كانَ النَّاسُ إذَا نَزَلَ رسولُ اللّهِ مَنْزًِ تَفَرَّقُوا في الشِّعَابِ وَا‘وْدِيَةِ. فقَالَ النَّبىُّ # إنَّ تَفَرُّقَكُمْ في الشِّعَابِ وَا‘وْدِيَةِ إنَّمَا ذلِكُمْ مِنَ الشّيْطَانِ، فَلَمْ يَنْزلُوا بَعْدُ مَنْزَِ إّ انْضَمَّ بَعْضُهُمْ إلى بَعْضٍ حَتَّى يُقَالَ لَوْ بُسِطَ عَلَيْهِمْ ثَوْبٌ لَعَمَّهُمْ[ .

 

4. (2189)- Ebû Salebe el-Huşenî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sefer sırasında konaklayınca yanında bulunan halk vadilere ve dağ geçitlerine dağılırdı. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Vadilere ve geçitlere dağılmanız şeytan işidir" diye ikaz etti. Bundan sonra herhangi bir yere inilince birbirlerine yakın şekilde yerleşirlerdi. Öyle ki, "Üzerlerine bir yaygı atılsa hepsini örter" denirdi."[8]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Vadi, dağların arasındaki sel yataklarıdır. Şiâb, "şib"in cem'i olup dağlardaki yollar, geçitler mânasına gelir.

2- Resûlullah, yolcuların, mola verildiği zaman etrafa rastgele dağılmalarını hoş görmemiş topluca konaklamalarını tavsiye etmiştir. Dağılmadaki keraheti, bu tarzı nisbet ederek ifade buyurmuştur. Resûlullah, pekçok hikmet ve maslahatı muhtevi bir yasağı çoğu kere "şeytan"a nisbet ederek veciz şekilde ifade etmiştir. Müteâkip hadis, bu sıklıkta sıkışıklığa sebep olmamanın esas olduğunu ifade edecektir.[9]

 

ـ5ـ وعن سهل بن معاذ الجُهَنِىًِّ عن أبيه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال:]كانَ النَّبى # في غَزْوَةٍ فَنَزَلَ مَنْزًِ فَضَيَّقَ النَّاسُ المَنَازِلَ وَقَطَعُوا الطّرِيقَ. فَبَعَثَ النّبىُّ # مُنَادِياً يُنَادِى في النَّاسِ: إنَّ مَنْ ضَيَّقَ مَنْزًِ أوْ قَطَعَ طَرِيقاً فََ جِهَادَ لَهَ[. أخرجه أبو داود .

 

5. (2190)- Sehl İbnu Muâz el-Cühenî, babası (Sehl)'den naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gazve sırasında bir yerde konaklamıştı. Askerler konakladıkları yerleri birbirine pek yakın tutarak darlığa sebep oldular ve yolu da kestiler. Bunun üzerine bir dellal çıkararak halka şunu ilan ettirdi: "Konak yerini daraltıp yolu kesenin cihadı yoktur."[10]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu rivayette Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) konak yerinde başkasını daraltmamayı, rahatsız etmemeyi, lüzumundan fazla yer işgal etmemeyi, geçenlerin geçişini engelleyecek şekilde yolu kesmemeyi tavsiye etmektedir. Bu yasaklamayı "cihad sevabını kaybeder" ifadesiyle, mübalağalı bir üslubla müeyyideye bağlamış olmaktadır.

Şu halde önceki hadis dağılmayı yasaklayıp sık olmayı emrederken, bu hadisin de sıkışıklığı yasaklaması arasında tenakuz mevzubahis değildir. Öyle ise yolcular birbirini rahatsız etmeyecek, gelip geçenlere zorluk vermeyecek şekilde makul aralıklarla yerleşmelidirler. [11]


 

[1] Müslim, İmâret: 178, (1926); Tirmizî, Edeb: 75, (2862); Ebû Dâvud, Cihâd: 63, (2529).

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/22.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/22-23.

[4] Muvatta, İsti'zân 38, (2, 979); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/23.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/23-25.

[6] Müslim, Mesâcid: 313, (683): İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/25.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/25.

[8] Ebû Dâvud, Cihad: 97, (2628): İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/25.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/25-26.

[10] Ebû Dâvud, Cihâd: 97, (2629, 2630); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/26.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8/26.