İKİNCİ BAB

 

İKİNCİ FASIL

 

HAYVANLARIN ZEKÂTI

 

 

ـ1ـ عن سالم عن أبيه رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَتَبَ النَّبىُّ # كِتَابَ الصَّدَقَةِ وَلَمْ يُخْرِجْهُ إلى عُمَّالهِ حَتَّى قُبضَ فَقَرَنَهُ بِسَيْفِهِ فَعَمِلَ بِهِ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ حَتَّى قُبِضَ، ثُمَّ عَمِلَ بِهِ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ حَتَّى قُبِضَ، وَكَانَ فِيهِ: في خَمْسٍ مِنَ ا“بِلِ شَاةٌ. وفي عَشْرٍ شَاتَانِ. وَفي خَمْسَ عَشَرَةَ ثََثُ شِيَاهٍ. وفي عِشْرِينَ أرْبَعُ شِيَاهٍ. وفي خَمْسٍ وَعِشْرِينَ بِنْتُ مَخَاضٍ، إلى خَمْسٍ وَثََثِينَ. فإذَا زَادَتْ وَاحِدَةٌ فَفِيهَا ابْنَةُ لَبُونٍ إلى خَمْسٍ وَأرْبَعِينَ. فإذَا زَادَتْ وَاحِدَةٌ فَفِيهَا حِقّةٌ إلى سِتِّينَ. فإنْ زَادَتْ وَاحِدَةٌ فَفِيهَا جَذَعَةٌ إلى خَمْسٍ وَسَبْعِينَ. فإنْ زَادَتْ وَاحدَةٌ فَفِيهَا ابْنَتَا لَبُونٍ إلى تِسْعِينَ. فإنْ زَادَتْ وَاحِدَةٌ فَفِيهَا حِقّتَانِ إلى عِشْرِينَ وَمِائَةٍ. فإنْ كَانَتِ ا“بِلُ أكْثَرَ مِنْ ذلِكَ فَفِي كُلِّ خَمْسِينَ حِقَّةٌ، وفي كُلِّ أرْبَعِينَ ابْنَةُ لَبُونٍ، وفي الغَنَمِ في كُلِّ أرْبَعِينَ شَاةً شَاةٌ إلى عِشْرِينَ وَمِائَةٍ. فإذَا زَادَتْ وَاحِدَةٌ فَفِيهَا شَاتَان إلى المِائَتَيْنِ. فإذَا زَادَتْ وَاحِدَةٌ عَلى المِائَتَيْنِ فَفِيهَا ثََثُ شِيَاهٍ إلى ثََثِمِائَةٍ. فإنْ كَانَتِ الغَنَمُ أكْثَرَ مِنْ ذلِكَ فَفِى كُلِّ مِائَةِ شَاةٍ شَاةٌ، ثُمَّ لَيْسَ فِيهَا شَىْءٌ حَتَّى تَبْلغَ المِائَةَ، وَلَ يُفَرَّقُ بَيْنَ مُجْتَمِعٍ وََ يُجْمَعُ بَيْنَ مُتَفَرِّقٍ مَخَافَة الصَّدَقَةِ، وَمَا كَانَ مِنْ خَلِيطَيْنِ فَإنَّهُما يَتَراجَعَانِ بَيْنَهُمَا بِالسَّوِيَّةِ، وََ يُؤخَذُ في الصَّدَقَةِ هَرِمةٌ وََ ذَاتُ عَيْبٍ[.قال الزهرى: إذا جاءَ المصدق قسمت الشَّاءُ أثثاً: ثلثاً شراراً، وثلثاً خياراً،

وثلثاً وسطاً. فيأخذ المصدق من الوسط، ولم يذكر الزهرى البقر. أخرجه أبو داود والترمذي .

 

1. (2016)- Sâlim, babası Abdullah İbnu Ömer'den naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (mallardan alınması gereken) zekâtların miktarını belirten bir kitap yazmıştı. Âmillerine göndermeden vefat etti. Resûlullah onu kılıncına yakın olarak asmıştı. Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh), ölünceye kadar onunla amel etti. Sonra Hz. Ömer (radıyallâhu anh) de ölünceye kadar onunla amel etti. Bu kitapta şunlar yazılı idi:

 

DEVELER:

 

1) 5 devenin zekâtı 1 koyundur.

2) 10 devenin zekâtı 2 koyundur.

3) 15 devenin zekâtı 3 koyundur.

4) 20 devenin zekâtı 4 koyundur.

5) 25'e ulaştı mı 35'e kadar, zekât bir bintu mehâz'dır.

6) 36'ya ulaştı mı 45'e kadar, zekât bir ibnu lebûn'dur.

7) 46'ya ulaştı mı 60'a kadar, zekât bir hıkka'dır.

8) 61'e ulaştı mı 75'e kadar, zekât bir ceza'a'dır.

9) 76'ya ulaştı mı 90'a kadar, zekât 2 ibnetu lebûn'dur.

10) 91'e ulaştı mı 120'ye kadar, zekât 2 hıkka'dır.

11) Deve 120'den fazla ise zekât her elliye bir hıkka; her kırka bir ibnetu lebûn zekât gerekir.

KOYUNA GELİNCE

12) 40'a ulaşınca 120 koyuna kadar zekâtı 1 koyundur.

13) 121'e ulaşınca 200 koyuna kadar zekâtı 2 koyundur.

14) 201'e ulaşınca 300 koyuna kadar zekâtı 3 koyundur.

15) 300'ü aştı mı her 100 koyuna bir koyun zekât düşer, yüzden aşağıda kalan küsûrata zekât düşmez.

16) Zekât korkusuyla müctemi (birleşik) olanlar ayrılmaz, müteferrik (ayrı) olanlar da birleştirilmez.

17) İki ortağın malından alınan zekâtta, her ikisi de adalet üzere birbirlerine müracaat ederler.

18) Zekât olarak, çok yaşlı ve ayıplı olan hayvan alınmaz.

19) Zührî der ki: "Zekâtı almak üzere memur geldiği vakit, koyunlar üç sınıfa ayrılır: Üçte biri kötü, üçte biri iyi, üçte biri de vasat. Zekât memuru, zekât payını vasat kısmından alır." Zühri, sığırdan bahsetmez." [Tirmizî, Zekât 4, (621); Ebû Dâvud, Zekât  4, (1568, 1569, 1570); İbnu Mâce, Zekât 9, (1798).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

1-Sadedinde olduğumuz, İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) rivâyeti, ahkâm beyan eden kısımlarıyla, bir önceki Enes rivâyetiyle hemen hemen aynı muhtevadadır. Bu hadiste geçen bazı muğlak maddeler, önceki hadiste açıklanmıştır, tekrar etmeyeceğiz oraya bakılsın.

2-Burada dikkatimizi çeken husûs, zekâtla ilgili tâlimatın, taşradaki ilgili memurlara tamim edilmek üzere bizzat Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm) tarafından yazılı olarak hazırlanmış olma keyfiyetidir. Önceki rivâyette belirtilmeyen bu tasrihata dayanarak şunu söylemek mümkündür: Hz. Ebû Bekir'in yazılı ve mühürlü olarak Hz. Enes'e verdiği nüsha, Resûlullah'ın hazırladığı metnin bir tıpkı istinsahından başka bir şey değildir. Zekât toplamak üzere taşraya gönderilen her bir zekât tahsildarına bir nebevî asıldan bir nüsha istinsah edilip verilmiş olmalıdır.

3- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın zekât olarak alınacak malın evsafıyla ilgili direktiflerinin, tatbikata intikalinde takip edilen yolun adilâne oluşu dikkat çekicidir. Mallar üç sınıfa ayrılıyor: İyiler, vasatlar ve âdiler. Kerâimu'l-emvâl denen kıymetlilerin alınmasını yasakladığını daha önce (2010. hadis) kaydetmiştik. Son iki hadiste, kör, sakat gibi âdilerin verilmesi de yasaklanıyor.

Tahsildar, zekât payını vasat olanlar arasından seçmelidir ve öyle yapılmıştır.[2]

 

ـ2ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسول اللّه #: في كُلِّ ثََثِينَ مِنَ الْبَقَرِ تَبِيعٌ أوْ تَبىعَةٌ، وفي كُلِّ أرْبَعِينَ مُسِنَّةٌ[. أخرجه الترمذي .

 

2. (2017)- İbnu Mes'ûd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Her otuz sığır için erkek veya dişi bir tebî' zekât verilir. Her kırk sığır için de bir müsinne zekât verilir." [Tirmizî, Zekât 5, (622).][3]

 

AÇIKLAMA:

 

Tebî' sığırın yaşını doldurmayan yavrusudur, Türkçemizde buzağı denir. Dişisine de tebi'a denir.

Müsinne: Üçüncü senede dişleri çıkan sığırdır. [4]

 

ـ3ـ وعن معاذ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]بعثنِى النبىُّ # إلى الْيَمَنِ وَأمَرَنِى أنْ آخُذَ مِنْ كُلِّ ثََثِينَ بَقَرَةً تَبِيعاً أوْ تَبِيعَةً، وفي كُلِّ أرْبَعِينَ مُسِنَّةً، وَمِنْ كُلِّ حَالِمٍ دِينَاراً أوْ عَدْلَهُ مُعَافِرِيّاً[. أخرجه أصحاب السنن، واللفظ للترمذي.وزاد أبو داود »وَالمُعَافِرِىُّ« ثياب تكون باليمن

 

3. (2018)- Hz. Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm) beni Yemen'e gönderdi ve bana: "Her otuz sığırdan bir erkek veya dişi buzağı (tebi'a), her kırktan bir müsinne, her bir bülûğa eren şahıstan bir dinar veya o değerde muâfiri (adındaki bir giyecek) almamı" emretti." [Tirmizî, Zekât 5, (623); Ebû Dâvud, Zekât 4, (1576, 1577, 1578); Nesâî, Zekât 8, (5, 25, 26). Metnin lafzı Tirmizî'ye aittir.][5]

 

ـ4ـ وعن سفيان بن عبداللّه الثقفى رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ. ]أنَّ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ. بَعَثَهُ مُصَدِّقاً فَكَانَ يُعَدُّ عَلى النَّاسِ بِالسَّخْلِ. فَقَالُوا: أتَعُدُّ عَلَيْنَا بِالسَّخْلِ وََ تَأخُذْ مِنْهُ شَيْئاً؟ فَلَمّا قَدِمَ عَلى عُمَرَ بنِ الخَطَّابِ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ ذَكَرَ لَهُ ذلِكَ. فقَالَ عُمَرُ: نَعَمْ تَعُدُّ عَلَيْهِمْ بِالسَّخْلَةِ يَحْمِلُهَا الرَّاعِى، وََ يَأخُذُ المُصَدِّقُ، وََ يأخُذُ ا‘كولَةَ، وََ الرُّبَّى، وََ المَاخِضَ، وََ فَحْلَ الغَنَمِ، وَيَأخُذُ الجَذَعَةَ وَالثَّنِيَّةَ، وَذلِكَ عَدْلُ المَالِ بَيْنَ غِذَاءِ الْغَنَمِ وَخِيَارِهِ[. أخرجه مالك.»ا‘كُولَةُ« الشاة التي هى ل‘كل.»والرُّبَّى« التي تربى في البيت ‘جل اللبن، وقيل هى الحديثة النتاج.»وَالمَاخِضُ« الحامل إذا ضربها الطلق.»وَغِذَاءُ المَالِ« جمع غذى وهو الحملُ أو الجدى، والمراد أن يأخذ الساعى خيار المال و رديئة وإنما يأخذ الوسط .

 

4. (2019)- Süfyân İbnu Abdillah es-Sakafi (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh) kendisini zekât tahsildarı olarak göndermişti. Gittiği yerde kuzuları halkın addedip, sayıya dâhil etmedi. Kendisine: "Kuzuları bizden sayıp, onlardan bir şey almıyor musun?" dediler. (Medîne'ye geri dönüp) Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'e uğrayınca, durumu ona anlattı. Hz. Ömer: "Evet kuzuyu onlara iade edersin, çoban onu götürür, tahsildar almaz. Ekûle (denen hususi şekilde kesip, yemek için beslenmiş) olanı, Rübbâ (denip sütü için evde beslenmekte) olanı, Mâhız (denen hâmile) olanı, (teke koç gibi) döl alınan davarı zekât olarak almaz. Ceza'a'yı (beş yaşına basmış deve), seniyye'yi (altı yaşına basmış deve) alır. Bu, davarın iyisi ile düşüğü arasında orta halli olanıdır." [Muvatta, Zekât 26, (1, 265).][6]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Kaydedilen son rivâyetler, Resûlullah'ın zekât tahsildarı olarak gönderdiği zatlara, sadece çeşitli mallardan alınacak zekât miktarları husunda tâlimat vermeyip, bunları nasıl alacağı, hangi vasıftaki malları alıp, hangi vasıftaki malları almayacağı husûsunda da bilgi verdiğini, tenbihatta bulunduğunu göstermektedir.

2- Son rivâyet, zekât olarak alınmaması gereken mallardan bazılarını sayıyor:

* Sahl: Yeni doğan yavru, bilhassa koyun yavrusu ki, kuzu diyoruz.

*  Ekûle: Kişinin etini yemek üzere husûsî beslediği hayvan.

*  Rübbâ: İki mânaya gelmektedir: Sütünden istifâde için evde beslenen sağmal hayvan; yeni yavru doğurmuş, onun yetişmesinde gerekli olan anaç hayvan.

*  Mâhız: Hâmile hayvan.

*  Fahl: Döl almak üzere husûsi beslenen erkek hayvan, koç ve teke gibi.

3-Şu mallar da zekât olarak alınabilecek orta halli hayvanlardır:

* Ceza'a: Ceza', esas itibariyle genç demektir. Deve için kullanılınca beşinci yaşına basan kastedilir. Sığır ve davar için kullanılınca ikinci yaşına basan kasdedilir. Mamâfih sığır için "üç yaşına basan", davar için "birinci yaşını tamamlayan" ceza'dır diyen de olmuştur, daha farklı görüşler ileri süren de olmuştur.

* Seniyye de davar, sığır ve deve için müştereken kullanılan bir tabirdir. Davar ve sığırdan üç yaşına basana, deveden ise altı yaşına basana ıtlak olunmaktadır. Erkeğine ise seniyye denmektedir. Ahmed İbnu Hanbel iki yaşındaki davar ile, üç yaşındaki sığıra seniyye demiştir.[7]

 

ـ5ـ وعن عمرو بن شعيب عن أبيه عن جده قال: ]قال رسول اللّه #: َ جَلَبَ وََ جَنَبَ في زَكاةٍ. َ تُؤْخَذُ زَكَاتُهُمْ إَّ في دُورِهِمْ[ .

قال محمد بن إسحاق: »َ جَلَبَ« يعنى  تجلب الصدقات إلى المُصَدِّقِ.»وَ جَنَبَ« أى  ينزل المُصَدِّقُ بأقصى مواضع أصحاب الصدقة فتُجْنَبُ إليه، ولكن تؤخذ من الرجل في موضعه. أخرجه أبو داود .

 

5. (2020)- Amr İbnu Şuayb an ebîhi an ceddihî tarikiyle anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Zekâtta ne ayağa getirtme, ne uzağa gitme vardır. Zekâtlar evlerinde alınır."

Muhammed İbnu İshak bunu şöyle açıklamıştır: "Zekât mükellefi, zekâtını tahsildarın ayağına getirmez. Tahsildar da mükellefin uzaktaki (tarla, ağıl, yayla vs. gibi) yerlerine gitmez. Zekâtlar mükelleflerin ikâmet mahallerinde alınır." [Ebû Dâvud, Zekât 8, (1591, 1592).][8]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadiste yasaklanmış olan celeb ve ceneb, aslında at yarışlarıyla ilgili iki tâbirdir. Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm) bunlarla, zekât toplama sırasında ortaya çıkacak meşakkati asgariye düşürecek bir tarz vaz'etmiş olmaktadır. Şöyle ki: Zekât toplama işinde celeb, tahsildarın bir bölgeye gidince, sürülerden uzakça bir yere inerek sürüleri oraya celbettirip zekâtını hesaplayıp almasıdır. Tabii ki bu tarzda, sürü sahipleri için büyük meşakkat vardır. Öyleyse uygun olanı, tahsildarın sürülerin bulunduğu su başlarına veya kaldıkları yerlere kadar gitmesi, bizzat yerinde almasıdır. Bu davranışta sürü sahiplerine kolaylık vardır. Resûlullah, celeb yoktur demekle, tahsildarın sürülerden uzak bir yere konaklamasını yasaklamış olmaktadır.

Ceneb yoktur emriyle de, mal sahibinin tahsildara zahmet getirecek ferdî şekilde uzaklaşmalarını yasaklamış olmaktadır.

Sadaka, evlerinde alınır cümlesindeki ev kelimesinin aslı olan dûr, dâr'ın cem'idir. Dâr, münferid evden ziyade, yakınlarla beraber oturulan evdir. Şöyle ki: Sözgelimi bir baba kendine mahsus bir ev (beyt) inşa eder. Sonra evlatları için, evlendikçe, bunun bitişiğinde ikinci, üçüncü beyt'ler yapılır. Böylece zaman içerisinde bir avlunun etrafında bir beytler kümesi meydana gelir. İşte bu kümeye dâr denir. Klasik Arap evleri bu plân üzre inşa olunurdu (üçüncü cildimizin 187. sayfasına bakılsın). Şu halde, zekât memuru, mal sahibinin mûtad, normal ikâmetgahına kadar gidecektir. Şârihler, evleri diye tercüme ettiğimiz dûr kelimesini menzilleri, mekânları, suları, kabîleleri diyerek tafsil eder.[9]

 

ـ6ـ وعن عمران بن حصين رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قال رسول اللّهِ #: َ جَلَبَ وََ جَنَبَ وََ شِغَارَ في ا“سَْمِ، وَمَنِ انْتَهَبَ نُهْبَةً فَلَيْسَ مِنَّا[. أخرجه النسائى.»وَالشِّغَارُ« في النكاح: أن يقول ا“نسان زَوْجْنِى ابنتك أو أختك، وأزوجك ابنتى أو أختى، وصداق كل واحدة منهما بُضْعُ ا‘خرى: فإن كان بينهما صداق مسمى فليس بشغار .

 

6. (2021)- İmrân İbnu Husayn (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm) buyurdular ki: "İslâm'da ne (zekâtı) ayağa getirme, ne (zekât için uzağa gitme, ne de şiğar (mehre bedel nikahlama) vardır." [Nesâî, Nikâh 60, (6, 111).][10]

 

AÇIKLAMA:

 

1-Hadisin baş kısmı önceki hadiste açıklandı.

2-Son kısmında şiğar yasaklanmaktadır. Şiğar, mehir vermekten kaçmak için başvurulan bir evlenme şekli idi. Buna göre bir erkek, evlenmek istediği kızın babasına müracaat ederek: "Sen kızın (veya kızkardeşini) bana nikâhla, ben de mehre bedel kızımı (veya kız kardeşimi) sana nikâhlayayım" diye teklifte bulunur. Her iki taraf birbirlerinden mehir istemezler. Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm) bu câhiliye evliliğini yasaklamıştır. Çünkü alınan veya verilen mehir, ne kardeşin, ne babanın hakkıdır. Mehir kızın hakkıdır. Bu haktan ne babanın, ne kardeşin vazgeçme veya bağışlama hakkı yoktur. Şiğar yoluyla evlenmede iki kız mağdur ediliyor demektir. Dînimiz, kızların mağduriyetini önleyecek tedbirlere yer vermiştir. Mehirsiz nikâh sahîh olmaz. Mehir husûsunda kesin bir miktar da tayin etmemiştir, kız dilediği kadar isteyebilecektir.

Yukarıda belirtilen karşılıklı kız alıp vermede muayyen bir mehir araya girerse, buna şiğar denmez ve câiz olur.[11]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/357-358b

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/358.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/358.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/358.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/359.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/359-360.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/360.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/361.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/361.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/362.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/362.