DOKUZUNCU FASIL

 

ÜZÜNTÜ VE TASA HALİNDE DUÂ

 

ـ1ـ عن سعد رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قالَ رسُولُ اللّهِ #: دَعْوَةُ ذِى النُّونِ إذْ دَعَاهُ في بَطْنِ الحُوتِ: َ إلهَ إَّ أنْتَ، سُبْحَانَكَ إنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ. مَا دَعَا بِهَا أحَدٌ قَطُّ إَّ اسْتُجِيبَ لَهُ[. أخرجه الترمذى .

 

1. (1839)- Hz. Sa'd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Balığın karnında iken, Zü'n-Nûn'un yaptığı dua şu idi: Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine'zzâlimîn. (Allahım! Senden başka ilâh yoktur, seni her çeşit kusurlardan tenzih edirim. Ben nefsime zulmedenlerdenim.)" Bununla dua edip de icâbet görmeyen yoktur." [Tirmizî, Daavât 85. (3500).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

Zü'n-Nûn, Sâhibi'l-Hût da denen Hz. Yûnus (aleyhisselâm)'tur. Bir balık tarafından yutulmuş olması sebebiyle bu isimlerle yâd edilmiştir. Zîra her iki tâbir de balık sâhibi mânâsına gelir.

Hz. Yûnus, İbnu Metta, yani Metta'nın oğlu diye de bilinir. Ninovalıdır. Kendisine otuz yaşlarında peygamberlik gelmiştir. Aşırı zenginlik ve refahın şımarttığı halk, sapıtmıştı, putlara tapıyordu. Hz. Yûnus (aleyhisselam)'un Hakk'a dâvetini dinlemiyorlardı. Otuz üç sene kadar gayretine rağmen iki kişiyi hidâyete erdirebilmişti. O, halkın bu haline üzülerek orayı terke karar vermişti. Allah'tan izin almaksızın yola çıktı. Halbuki peygamberler, bu çeşit ciddi kararlar aldıkları zaman, Cenâb-ı Hakk'ın iznine başvurmaları gerekirdi.

Böyle izinsiz bir ayrılışla şehri terkedip deniz kenarına geldi. Hareket etmek üzere olan bir gemiye bindi. Gemi bir müddet yol alınca ârızalandı, ne ileri ne geri gitmiyordu. Bütün gayretlere rağmen tâmir olmuyordu. Bir de fırtına çıktı. Batma tehlikesi ile karşılaşan gemide panik başladı. Kimse ne yapacağını bilemiyordu. Yolcular bu durumu uğursuzluğa yorup: "İçimizde büyük günah işlemiş biri var!" diyerek onu ortaya çıkarmak istediler. Bunu kur'a ile bulmaya karar verdiler. Çekilen kur'aya göre suçlu Hz. Yûnus (aleyhisselam)'tu. "Bu sâlih biridir, yanlışlık var!" denildi ise de rivâyete göre üç kere çekilen kur'a hep ona isabet etti.

Hz. Yûnus fırtınalı, dalgalı ve karanlık bir gecede denize atladı. Bir müddet sonra büyük bir balık onu yuttu (Saffat 142).

İşte burada ölmediğini anlayan Hz. Yûnus hatasını anlayıp, sadedinde olduğumuz hadiste belirtildiği üzere Cenâb-ı Hakk'a ihlâsla yöneldi ve dua etti. Allah, bu ihlâslı duayı kabul etti. Balığa vahyederek Yunus'u kenara atmasını emretti. Hz. Yûnus (aleyhisselam) böylece karanlığa, fırtınaya, kabaran denize, kendisini yutan balığa rağmen kurtuluşa erdi.

Âyette, onun duasının kabul edilmesi, Rabbine yaptığı tesbihatla îzah edilmiştir: "Eğer çok tesbih edenlerden olmasa idi, insanlarn tekrar diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalacaktı" (Saffat 143-144).[2]

 

ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قالَ: ]كَانَ رسُولُ اللّهِ # يَقُولُ عِنْدَ الْكَرْبِ: َ إلَهَ إَّ اللّهُ الْعَظِيمُ الحَلِيمُ. َ إلهَ إَّ اللّهُ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ. َ إلهَ إَّ اللّهُ رَبُّ السَّمواتِ، وَرَبُّ ا‘رْضِ، وَرَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ[. أخرجه الشيخان، واللفظ لهما والترمذى .

 

2. (1840)- Hz. İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) üzüntü sırasında şu duayı okurdu: "Halîm ve azîm olan Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arş'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur. Kıymetli Arş'ın Rabbi, arzın Rabbi, Semâvât'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur." [Buhârî, Daavât 27, Tevhîd 22, 23; Müslim, Zikr 83, (2730); Tirmizî, Daavât 40, (3431); İbnu Mâce, Dua 17, (3883).][3]

 

ـ3ـ وعن الخدرى رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ  قال: ]دَخَلَ رسولُ اللّهِ # ذَاتَ يَوْمٍ المَسْجِدَ، فإذَا هُوَ بِرَجُلٍ مِنَ ا‘نْصَارِ يُقَالُ لَهُ: أبُو أُمَامَةَ، فقَالَ: يَا أبَا أُمَامَةَ مَالِى أرَاكَ جَالِساً في المَسْجِدِ في غَيْرِ وَقْتِ صََةٍ؟ قالَ: هُمُومٌ لَزِمَتْنِى، وَدُيُونٌ يَا رسُولَ اللّهِ، فقَالَ #: أَ أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ إذَا قُلْتَهُنَّ أذْهَبَ اللّهُ عَنْكَ هَمَّكَ، وَقَضى دَيْنَكَ؟ قَالَ: قُلْتُ بَلَى يَا رَسُولَ اللّهِ. قالَ: قُلْ إذَا أصْبَحْتَ وَإذَا أمْسَيْتَ: اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِكَ مِنَ الْهَمِّ

وَالْحَزَن، وَأعُوذُ بِكَ مِنَ الْعَجْزِ وَالْكَسَلِ، وَأعُوذُ بِكَ مِنَ الجُبْنِ وَالْبُخْلِ، وَأعُوذُ بِكَ مِنْ غَلبَةِ الدَّيْنِ، وَقَهْرِ الرِّجَالِ، فَقُلْتُ ذلِكَ فأذْهَبَ اللّهُ عَنِّى غَمِّى، وَقَضَى دَيْنِى[. أخرجه أبو داود .

 

3. (1841)- el-Hudrî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün Mescid'e girdi. Orada Ensâr'dan Ebû Ümâme (radıyllahu anh) denen kimse ile karşılaştı. Ona:

"Ey Ebû Ümâme, niçin seni namaz vakti dışında Mescid'de oturmuş görüyorum?" diye sordu.

"Peşimi brakmayan bir sıkıntı ve borçlar sebebiyle ey Allah'ın Resûlü" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Sana bazı kelimeler öğreteyim mi? Bunları okursan, Allah, senden sıkıntını giderir ve borcunu öder."

"Evet, ey Allah'ın Resûlü, öğret!" dedim.

"Öyleyse, dedi, akşama çıktın mı sabaha erdin mi şu duay oku: "Allahm üzüntüden ve kederden sana sığınırm. Aczden ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çalmasından ve insanların kahrından sana sığınırım."

(Ebû Ümâme) der ki: "Ben bu duayı yaptım, Allah benden gamımı giderdi, borcumu ödedi." [Ebû Dâvud, Salât 367, (1555).][4]

 

ـ4ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]جَاءَتْ فَاطِمَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنْها إلى النَّبىِّ # تَسْألُهُ خَادِماً، فقَالَ لَهَا قُولِى: اللَّهُمَّ رَبَّ السَّمواتِ السَّبْعِ، ورَبَّ العَرْشِ العَظِيمِ رَبَّنَا وَرَبَّ كُلِّ شَئٍ، مُنْزِلَ التَّوْرَاةِ وا“نْجِيل وَالْفُرْقَانِ، فَالِقَ الحَبِّ والنَّوَى. أعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ كُلِّ شَئٍ أنْتَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهِ. أنْتَ ا‘وَّلُ فَلَيْسَ قَبْلَكَ شَىْءٌ، وَأنْتَ اŒخِرُ فَلَيْسَ بَعْدَكَ شَىْءٌ، وَأنْتَ الظَّاهِرُ فَلَيْسَ فَوْقَكَ شَئٌ، وَأنْتَ الْبَاطِنُ فَلَيْسَ دُونَكَ شَئٌ: اقْضِ عَنِّى الدّيْنَ، وَأغْنِنِى مِنَ الْفَقْرِ[.

 

4. (1842)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Fâtıma (radıyallâhu anhâ) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek bir hizmetçi taleb etmişti. Resûlullah ona:

"Şu duayı oku(man senin için hizmetçi edinmenden daha hayırlı)" dedi:

"Allahım! Sen yedi semânın Rabbi, Arş-ı Âzam'ın Rabbisin. Sen bizim Rabbimiz ve herşeyin Rabbisin. Tevrat, İncil ve Furkân'ı indiren, tohum ve çekirdekleri açansın. Her şeyin şerrinden sana sığınıyorum. Her şeyin alnından yapışmışsın (dizginleri senin elindedir). Evvel sensin, senden önce bir şey yoktur. Ahir sensin, senden sonra da bir şey kalmayacak. Sen zâhirsin, senin üstünde bir şey mevcut değildir. Sen bâtınsın, senin dışında bir şey yoktur. Benim borcumu öde, beni fukaralıktan kurtar, zengin kıl." [Tirmizî, Daavât 68, (3477); İbnu Mâce, Dua, 2 (3831).][5]

 

ـ5ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رسُولُ اللّهِ # إذَا كَرَبَهُ أمْرٌ يَقُولُ: يَا حَىُّ يَا قَيُّومُ بِرَحْمَتِكَ أسْتَغِيثُ، وَقال: ألِظُّوا بِيَاذَا الجََلِ وَا“كْرَامِ[. أخرجه الترمذي.ومعنى »ألِظُّوا« الزموا ذلك، وثابروا عليه، وأكثروا من التلفظ به .

 

5. (1843)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı bir şey üzecek olsa şu duayı okurdu: "Yâ Hayyu ya Kayyum, birahmetike estağîsu. (Ey diri olan, ey Kayyûm olan Rabbim, rahmetin adına yardımını talep ediyorum)." Ve keza şöyle derdi: "Elizzu biyâze'lcelâli ve'l-İkrâm." (Yâ ze'lcelâli ve'l-ikrâm)'ı devamlı söyleyin! [Tirmizî Daavât 99, (3522).][6]

 

AÇIKLAMA:

 

Rivâyetin ikinci kısmı, Resûlullah'ın dua âdâbıyla ilgili bir tavsiyesini ihtiva ediyor. Dua yaparken, Allah'a: "Ey celâl ve ikram sâhibi, duamı kabul et!" mânasında bir yakarış olan Yâ ze'lcelâli ve'l-İkram cümlesini çokça, sıkça tekrar etmeyi tavsiye ediyor.

Bu tavsiye ile önceki kısım aynı senetle geldiği için Tirmizî hazretleri rivâyette sunmuştur.[7]

 

ـ6ـ وعن أسماء بنت عميس رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قالَ لِى رسُولُ اللّهِ #

أَ أُعَلِّمُكِ كَلِمَاتٍ تَقُولِهِنَّ عِنْدَ الْكَرْبِ؟ أللّهُ اللّهُ رَبِّى َ أشْرِكُ بِهِ شَيْئاً[. أخرجه أبو داود .

 

6. (1844)- Esmâ Bintu Umeys (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: "Sana sıkıntı zamanında okuyacağın bir duayı öğreteyim mi?" diye sordu ve şu duayı söyledi: "Allâhu, Allâhu Rabbî lâ üşriku bihî şey'en. (Rabbim Allah'tır, Allah! Ben ona hiçbir şeyi ortak koşmam!)" [Ebû Dâvud, Salât 361, (1525), İbnu Mâce, Dua 17, (3882).][8]

 

ـ7ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]مَنْ كَثُرَ هَمُّهُ فَلْيَقلِ: اللَّهُمَّ إنِّى عَبْدُكَ، وَابْنَ عَبْدِكَ، وَابْنُ أمَتِكَ، وَفِي قَبْضَتِكَ، نَاصِيَتِى بِيَدِكَ، مَاضٍ  فِيَّ حُكْمُكَ عَدْلٌ فِيَّ قَضَاؤُكَ. أسْأَلُكَ بِكُلِّ اسْمٍ هُوَ لَكَ سَمَّيْتَ بِهِ نَفْسَكَ، أوْ أنْزَلْتَهُ في كِتَابِكَ، أوْ اسْتَأْثَرْتَ بِهِ في مَكْنُونِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ أنْ تَجْعَلَ الْقُرآنَ رَبِيعَ قَلْبِي وَجَِءَ هَمِّى وَغَمِّى، مَا قَالَهَا عَبْدٌ قَطُّ إَّ أذْهَبَ اللّهُ غَمَّهُ وَأبْدَلَهُ فَرَحاً[. أخرجه رزين.»اِستِئْثَارُ« بالشئ التخصص به وانفراد، وقوله.»أنْ تَجْعَلَ القُرآنَ رَبِيعَ قَلْبِى« شبه بالربيع من الزمان رتياح ا“نسان فيه وميله إليه .

 

7. (1845)-  İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) demiştir ki: "Kimin sıkıntısı artarsa şu duayı okusun:

"Allahım ben senin kulunum, kulunun oğluyum, câriyenin oğluyum, senin avucunun içindeyim, alnım senin elinde. Hakkımdaki hükmün câridir. Kazan ne olursa hakkımda adâlettir. Kendini tesmiye ettiğin veya kitabında indirdiğin veya nezdinde mevcut gayb hazinesinden seçtiğin, sana ait her bir isim adına senden Kur'ân'ı kalbimin baharı, sıkıntı ve gamlarımın atılma vesîlesi kılmanı dilerim."

Bu duayı okuyan her kulun gam ve sıkıntısını Allah gidermiş, yerine ferahlık vermiştir." [Rezîn ilâvesi, (Hadis Mecmau'z Zevaîd'de (10,136) mevcuttur. Hâkim'in Müstedrek'inde de (1,509) kaydedilmiş.][9]

 

AÇIKLAMA:

 

1-Bu rivâyet Teysir'de kaydedildiği şekliyle mevkuf hadis yâni İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh)'un şahsî sözü görünümündedir. Ancak hadis aslında merfudur. Mesela Müstedrek'in kaydettiği vechinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sözü olduğu için sarih şekilde ifade edilmiştir.

2- "Kur'an'ı, kalbin baharı kılmasını" istemek, kalbin hoşlanacağı, ferahlık duyacağı, zevkle okuyacağı şey kılmasını taleb etmektir. Zîra kalb, baharda ferahlar, o mevsimden memnun kalır, ondan ayrılmak istemez.[10]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/67.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/67-68.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/68.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/69.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/70.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/70.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/70.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/71.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/71-72.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/72.