ÜÇÜNCÜ FASIL

 

KUR'ÂN'I HİZB VE EVRAD KILMA

 

ـ1ـ فيه حديث عبداللّه بن عمرو بن العاص: ]ألَمْ أُخْبَرْ أنَّكَ تَصُومُ النَّهَارَ وَتقُومُ اللّيْلَ؟[ وَتقدم في باب اقتصاد في ا‘عمال .

 

1. (920)- Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs'ın daha önce zikri geçen: "Bana haber verildi ki sen gündüzleri oruç tutuyor, geceleri de namaz kılıyormuşsun, doğru mu?.." diye başlayan hadis bu konuya girer. Oraya bakılsın (33. hadis).[1]

 

ـ2ـ وعن عبد الرحمن بن عبدالقارى. قال: ]سَمِعْتُ عُمَرَ بْنَ الخطابِ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ يَقُولُ. قَالَ رسولُ اللّه #: مَنْ نَامَ عَنْ حِزْبِهِ مِنَ اللَّيْلِ أوْ عَنْ شَئٍ مِنْهُ فَقَرَأهُ مَا بَينَ صََةِ الْفَجْرِ وَصََةِ الظُّهْرِ كُتِبَ لَهُ كَأنَّمَا قَرَأهُ مِنَ اللّيْلِ[. أخرجه الستة إ البخارى .

 

2. (921)- Abdurrahmân İbnu Abdi'l-Kârî (rahimehullah) anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh)'ın şöyle söylediğini işittim: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim geceleyin hizbini veya hizbinden bir kısmı okumadan uyursa bunu sabah namazı ile öğle namazı arasında tamamlasın. Bu takdirde, sanki gece (mûtad vaktinde) okumuş gibi aynı sevâba nail olur." [Müslim, Müsâfirin 142, (747); Muvatta, Kur'ân 3, (1, 200); Tirmizî, Salât 20, (581); Ebû Davud, Salât 309, (1313).][2]

 

AÇIKLAMA:

 

Hizb, kelime olarak, tâife, gürûh, bölük, kısım, grub gibi mânalara gelir. Kur'ân hizbi denince her cüz'ün belli bir kısmı kastedilir. Bir de belli bir prensip üzere belli vakitlerde devamlı  okunan şey, bu Kur'ân olur, me'sur dualar olur, salâvatlar olur vs. belli bir prensiple müdâvemet üzere okunduğu için hepsine  hizb denir. Cem'i ahzâb gelir.

Aynı mânada olmak üzere vird kelimesi de kullanılır. Vird cemî (çoğul) olarak da evrâd şekliyle de kullanılır. Bu kelimeden dilimize bir de tabir geçmiştir. Vird-i zeban etmek diline dolamak, dilinden düşürmemek demektir.

Yukarıdaki hadis gece ibâdetine teşvik eden rivayetlerdendir. Daha önce de belirtildiği gibi (bak. 848. hadis) İslâm dini, gece vaktinin boş ve ölü geçirilmemesine büyük ehemmiyet vermiştir. Nüzûl sırasında üçüncü olan Müzzemmil sûresinin gece kalkışını emrettiğini ve gecenin nasıl değerlendirilmesi gerektiğini açıklayan teferruata yer verdiğini gözönüne alınca vahyin başlangıcıyla birlikte bu meselenin ele alınacak ana meselelerden biri yapıldığını anlarız. Esasen Kur'ân-ı Kerim'de, gece kalkışına (kıyâmu'lleyl) teşvik eden pekçok âyet mevcuttur.

Şu halde yukarıdaki rivayette Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), "Allah ve Resûlü'nün irşadlarına uyarak gece kalkışını prensip edinmiş bir mü'min, uyku arızası sebebiyle kalkamadığı takdirde -alışkanlığa dönüşmüş niyyeti sebebiyle- onu gündüz telâfi edince, Cenâb-ı Hakk'ın bu ibâdeti, aynen gece yapılan gibi kat kat sevablı olarak kabul edeceğini" müjdelemektedir. Şârihler, bunun  bir lütf-i ilâhî olduğunu belirtirler. Gerçekten lütuftur, zîra, normalde daha az sevaplı olan gündüz nâfileleri, geceleri kalkmayı alışkanlık hâline getirmiş kul hakkında, bir lütuf olarak, gece gibi mükâfaatlandırılıyor.

Şu halde hayatımızı faydalı ve hayırlı işlere alıştırınca, uykudan daha mâzur kılıcı; kaçınılmaz meşguliyet, kaza, hastalık, musibet ve hatta "ölüm" gibi sebeplerle bu hayırlı işleri yapamayacak durumlarda bile lütf-i ilahî olarak normal zamanın sevabına nail olmaya devam etmekteyiz. Nitekim, kısa bir ömürle ebedî cennet veya cehennemi kazanmak da bu "niyet"le izah edilmiştir: "Mü'min ebediyen yaşasaydı kulluk üzere devam edecekti, o niyette ve o azimde idi. Allah da bu niyetine binâen ebedî cennetle mükâfaatlandırmaktadır. Kâfir de öyle ebediyen küfre azmetmiştir" denmiştir. Resûlullah'ın müjdesini bir kere daha hatırlıyalım:    نِيَّةُ الْمُؤْمِنِ خيْرٌ مِنْ عمله

"Mü'minin niyyeti amelinden hayırlıdır."

Bu hadis, İslâm'ın fıtrat dini  olduğunu bir kere daha hatırlatmaktadır. Gece ibadetleri yapılmalıdır, ancak fıtratın tabii seyri zorlanmamalıdır. Uyku fıtrî bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın, ibâdet  maksadıyla gözardı edilmesi, bastırılması câiz değildir. Arkadan başka mahzurlar getirebilecek, sıhhati bozabilecektir. Öyle ise çok yaparak sonunda aksatmaktansa, az da olsa devamlı yapmak daha makbuldür. Bunun miktarı da vücudun fıtrî ve tabii seyri ile ta'yin edilmelidir. Evet gece kalkışı mü'minin prensibi olacak, ama müddeti belli bir ölçüde uyku hâline bırakılacak; uyku galebe çalınca bırakılacak. Uyku durumunun önceki gündeki yorgunluk durumuyla, alınan gıda ile alâkası var. Şu halde fıtrî seyir bunu ayarlayacaktır. Hadisten anladığımız o ki, Resûlullah bu fıtrî  seyrin bozulmamasını tavsiye etmektedir. Muvatta rivayetleri arasında yer alan şu hadis bu hususu te'yid eder:

"Hiç kimse yoktur ki, geceleyin uykusu galebe çalarak terkettiği bir gece namazı bulunsun da, o kimseye o namazın ecri yazılmasın. O kimse için uykusu bir sadakadır."

  هَذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّنَا [3]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/453.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/453.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/453-455.