4- BRAHMANİZM'DE PEYGAMBERİMİZ'E İŞARET:

 

Daha evvelki diğer dinler gibi Brahmanizm'de de "ilerde gelecek" ve "beklenen bir kimse" inancı vardı. Meselâ ASRAVA VEDA adını taşıyan dinî kitaplarında bu kimsenin ismi de verilmiştir: NARASANŞAH, ASTİVİŞYAT, yani "Alkışlanacak olan, övülmeye lâyık kişi." Onun bineceği araba çok sür'atli. Koşan develer tarafından cenete varana kadar koşturulacaktır. vs.

VİŞNHU PURAN adlı kitabın 24. bölümünde denmektedir ki, Vedalar anı gerçek ilim kitaparı tarafından öğretilen hareket ve fiiller, hukukî müesseseler mevcuduyitlerini tam kaybedecekleri sırada bu karanlık çağların sona ermesi yaklaşacak ve Tanrı'nın son tenâsuhu, bir "cenkçi muharip" şeklinde  tezahür edecektir.

Bu muharip, Sambla Dib (Kumlu Ada)'de  ârif ve namlı bir aileden dünyaya gelecek, babasının adı Visnuyaşa (Allah'ın kölesi: Abdullah),  anasınınki ise Somti (Emin olunan kimse: Emine) olacaktır. vs.

Brahmanizm'de Allah'ın yeryüzüne insan şeklinde ineceğine inanılır. Bunların kutsal kitaplarından müteşekkil bir külliyatı vardır. Bu kitaplara "PURANA" denir. Tam karşılığı "Eski Yazılar"demektir. Kur'an-ı Kerim bu kitaba işaret etmiştir: "Şüphesiz bu Kur'an âlemlerin rabbinin indirmesidir.  Uyarıcılardan olasın diye onu senin kalbine Ruhu'l-Emin apaçık bir Arapça ile indirdi. O "Zuburu'l-Evvelin" (eski yazılar) da vardır."

Hindistan Brehmenlerin kutsal kitabı olan Veda'lan'a göre yukarıda işaret edilen muharip, kumlar diyarında doğacak, sonra vatanını terk edip kuzeydeki bir yere iltica edecektir. Göğe değecek bir arabası olacaktır. Bu zat, deve sahibi bir hakim (hikmetli kişi) olacak, yapacağı iki büyük savaşın birincisinde üç yüz, ikincisinde on bin askeri bulunacaktır.

Peygamberimiz kumlar diyarı olan Mekke'de doğmuş, peygamberliğinin ortalarında Medine'ye iltica etmiştir. Gerçekten onun ilk savaşı Bedir'de kendisi ile üç yüz, son  savaşı Mekke'nin fethinde on bin askeri bulunmuştur. Göğe değen arabası da şüphesiz yaptığı mirac'ın ifadesidir.

İşte görülüyor ki, bütün semavî kitaplar Fahr-i Kâinat efendimizin geleceğini  açıkça ifade etmişlerdir. Onun son peygamber, peygamberin zübdesi olduğundan zerre kadar şüphe yoktur. Adem'den beri her peygamber Allah'ın bir sıfatında fâni olmuş iken, o ferdaniyet makamına ulaşmış, Allah'ın doğrudan zâtında fâni olmuştur. Onun içindir ki, ona Rûhu'l-Hak deniliyor. Salat ve selam ona, tazim ve tekrîm ashabına.[1]

 

ـ14ـ وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما. في قوله تعالى: ]وََ تَجْهَرْ بِصََتِكَ وََ تُخَافِتْ بِهَا اŒية، قالَ نَزلت والنَّبىُّ # مُتَوارٍ بِمَكَّةَ، وَكانَ إذَا رَفَعَ صَوْتَهُ سَمِعَهُ الْمُشْرِكُونَ فَيَسُبُّوا الْقُرآنَ وَمَنْ أنْزَلَهُ وَمَنْ جَاءَ بِهِ. فَقَالَ اللّهُ تعالى: وََ تَجْهَرْ بِصََتِكَ: أىْ بِقِرَاءَتِكَ فَيَسْمَعَهَا الْمُشْرِكُونَ، وََ تُخَافِتْ بِهَا عَنْ أصَحابِكَ فََ

تُسْمِعْهُمْ؛ وَابْتَغِ بَيْنَ ذلِكَ سَبِيً: بَيْنَ الْجَهْرِ وَالْمُخَافَتَةِ[. أخرجه الخمسة إ أبا داود .

 

14. (691)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ), "..Ey Muhammed namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma, ikisi ortasında bir yol tut" (İsra, 110) âyeti hakında şu açıklamayı yaptı:

"Bu âyet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın gizli (tebligatta) bulunduğu sırada nâzil olmuştur. O zaman sesini yükseltince müşrikler işitiyor ve Kur'ân'a onu indirene, onu getirene küfrediyorlardı. Allah Teâla Hazretleri, "Namazını açıktan yapma." yani "açıktan, yüksek sesle okuma, tâ ki müşrikler duymasın, ashabın işitmeyecek  kadar da kısma" buyurarak ikisi arası, yâni seslilikle sessizlik ortası bir yol tutmasını emretti." [Buhârî, Tefsir, Benû İsrail 14, Tevhid 34, 44, 52; Müslim,Salât 145, (446); Tirmizî, Tefsir, Benû İsrail, (3144); Nesâî, Salât 80, (2, 177).][2]

 

AÇIKLAMA:

 

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'ın "Namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma, ikisi arasında bir yol tut" (İsra, 110) meâlindeki âyetle ilgili bu yorumunda farklı yorumlar da yapılmıştır.

1- Bundan maksad dua âdabını öğretmektir.Nitekim Hz. Aişe'den kaydedilecek müteâkip rivayette bunu görecek ve açıklayacağız.

2- Rivâyete göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gece Ashab'ın evlerini dolaşır, Hz. Ebû Bekir'in namazda sesini kısarak, Hz. Ömer'in  ise cehrî şekilde yüksek sesle Kur'ân okuduklarını görür. Ertesi gün sebebini sorunca, Hz. Ebû Bekir: "Rabbimle fısıldaşıyordum." Hz. Ömer de: "Şeytanı bastırıyordum" der. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Ebû Bekir'e sesini biraz yükseltmesini, Hz.Ömer'e de kısmasını emreder.

3- Âyet sesinizi ne bütün namazlarda kısın, ne de hepsinde cehrî yapın, gündüz namazlarında kısın, karanlıkta kılınan namazlarda cehrî yapın demektir vs.

Bu gibi farklı yorumlarda birini  tercihden ziyade hepsine bir vechin varlığını kabul etmek esastır. [3]

 

ـ15ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]أنزلتْ هذِهِ اŒيةُ في الدُّعَاءِ. تعنى وََ تَجْهَرْ بِصََتِكَ[. أخرجه الثثة .

 

15. (692)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) diyor ki: "Şu âyet dua hakkında nâzil olmuştur: "(Ey Muhammed) namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma.." (İsra, 110). [Buhârî, Tefsir, Benû İsrail 14, Da'avât 17, Tevhid 44; Müslim, Salât 146, (447); Muvatta, Kur'ân 39, (1, 218).][4]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu âyet-i kerime dua âdabını öğretmektedir. Mü'min dua ederken ne kendisi işitemeyecek kadar çok alçak bir sesle, ne de yanındakileri rahatsız edecek kadar yüksek sesle dua etmemelidir. Âyetin iniş sebebi bir kısım rivayetlerde müşriklerin küfrünü önlemeye mahsus olarak ifade edilmektedir. Bazı rivayetlerde de, "Dua ve taleb âdabıyla ilgili olarak indi" denmektedir. Nitekim Rabbimiz A'raf suresinin 205. ayetinde de şu tavsiyede bulunmaktadır: "Rabbini gönülden ve korkarak, içinden hafif bir sesle sabah-akşam an, gâfillerden olma."

Rivayetlerde geldiğine göre Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a Ashab'tan bazıları: "Rabbimiz yakın mıdır, uzak mı? Yakınsa fısıldayarak, uzaksa bağırarak dua edelim" diye sorarlar. Bunun üzerine: "Kullarım senden beni sorarlarsa, bildir ki,  ben yakınım. Dua edenin duasına, dua edince cevap veririm" (Bakara, 186) âyeti nazil olur.

Sahiheyn'de rivayet edildiği üzere, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  Hayber seferinde iken, yolda Ashâb'tan bâzılarının yüksek sesle tekbir getirdiklerini işitince müdâhele ederek, seslerini kısmalarını tenbihler ve: "Siz sağır veya gâib birisine hitap etmiyorsunuz. Dua ettiğiniz Zat işiticidir, yakındır, herbirinize devenizin boynundan daha yakındır"  buyurur.

Şu halde dua ederken bu âdâba riayet müstehabtır.

Âyeti, Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) ve Mücâhid  de böyle yorumlamıştır.

Dua âdabıyla ilgili olarak 465. hadis de görülmelidir.[5]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/64-65.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/66.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/66.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/67.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 4/67.