* YE'CÜC VE ME'CÜC

 

ـ1244 ـ7231 ـ4080 -حَدّثَنَا أزْهَرُ بْنُ مَرْوَانَ. ثَنَا عَبْدُ ا‘عْليَ. ثَنَا سَعِيدٌ عَنْ قَتَادَةَ. قَالَ: حَدّثَنَا أَبُو رَفِعٍ عَنْ أَبِي  هُرَيْرَةَ؛ قَالَ: قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ يَأْجُوجَ وَ مَأجُوجَ يَحْفِرُونَ كُلَّ يَوْمٍ. حَتَّى إِذَا كَادُوا يَرَوْنَ شُعَاعَ الشَّمْسِ قَالَ الَّذِي عَلَيْهِم: ارْجِعُوا فَسَنَحْفِرُهُ غَداً. فَيُعِيدُهُ اللّهُ أشَدَّ مَا كَانَ. حَتَّى إِذَا بَلَغَتْ مُدَّتُهُمْ وَأرَادَ اللّهُ أنْ يَبْعَثَهُمْ عَلى النَّاسِ حَفَرُوا حَتَّى إِذَا كَادُوَا يَرَوْنَ شُعَاعَ الشَّمْسِ قَالَ الَّذِي عَلَيْهِمْ: ارْجِعُوا فَسَتَحْفِرُونَهُ غَداً إنْ شَاءَ اللّهُ تَعالى. وَاسْتَثْنُوا. فَيَعُودُونَ إلَيْهِ وَهُوَ كَهَيْئَتِهِ حِينَ تَرَكُوهُ. فَيَحْفِرُونَهُ وَيَخْرُجُونَ عَلى النَّاسِ فَيَنْشِفُونَ الْمَاءَ. وَيَتَحَصَّنُ النَّاسُ مِنْهُمْ فِي حُصُونِهِمْ فَيَرْمُونَ بِسِهَامِهِمْ إِلَى

السَّمَاءِ. فَتَرْجِعُ عَلَيْهَا الدَّمُ الّذِي إجْفَظَّ. فَيَقُولُونَ: قَهَرْنَا أهْلَ ا‘رْضِ وَعَلَوْنَا أهْلَ السَّمَاءِ فَيَبْعَثُ اللّهُ نَغَفاً فِي أقْفَائِهِمْ فَيَقْتُلُهُمْ بِهَا.قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ والَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ! إنَّ دَوَابَّ ا‘رْضِ لَتَسْمَنُ وَتَشْكَرُ شَكَراً مِنْ لُحُومِهِمْ.فِي الزوائد: إسناد صحيح. رِجَالُهُ ثقات. ورواه الحاكم و قَالَ: صحيح عَلَى شرط مسلم .

 

1244. (4080) (7231)- Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ye'cüc ve Me'cüc (seddi) her gün kazarak nihayet güneşin ışığını görmeye yakın, başlarındaki kişi onlara: "Haydi dönün, kazımıza yarın devam ederiz!" der. Allah Teâla hazretleri, sabah oluncaya kadar seddi eski güçlü haline iade eder. Bu hal onların müddetleri doluncaya kadar devam edecek. Vakit dolup da Allah onları insanların üzerine göndermek istediği zaman, aynı şekilde yine kazacaklar, güneşin ışığını görecekleri gedik açılacağı zaman, başlarındaki "haydi dönün inşaallah yarın kazmaya devam ederiz" diyecek. Onlar da "inşaallah!" diyecekler; ertesi günü gelecekler. Bu sefer seddi bıraktıkları gibi bulacaklar. Yine kazacaklar, bu sefer insanların üzerine çıkacaklar ve (uğradıkları) suyu içip tüketecekler. İnsanlar, onlara karşı kalelerine çekilecekler. Bu sefer onlar da oklarını göğe atacaklar. Okları, üzeri kanlı olarak geri dönecek. Bunun üzerine Ye'cüc ve Me'cüc: "Biz yeryüzündeki insanları kahrettik ve göktekilere de galebe çaldık" diyecekler. Sonra Allah, onların enselerine musallat olacak deve kurtlarını gönderecek, bunlarla onları öldürecek."

Resûlullah Aleyhissalâtu vesselâm devamla dedi ki: "Nefsim elinde olan Zât-ı zülcelâl'e yemin olsun ki, yerdeki hayvanlar onların etlerini yemek suretiyle muhakkak ki iyice semirecek ve memeleri sütle dolacaktır."[1]

 

ـ1245 ـ7232 ـ4081 -حَدّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ  بَشَّارٍ.ثَنَا يَزِيدُ بْنُ هارُونَ. ثَنَا الْعَوَّامُ بْنُ حَوْشَبٍ. حَدَّثَنِي جَبَلَةُ بْنُ سُحَيْمٍ عَنْ مُؤْثِرِ بْنِ عَفَازَةَ عَنْ عَبْدِ اللّهِ بْنِ مَسْعُودٍ؛ قَالَ: لَمَّا كَانَ لَيْلَةَ أُسْرِيَ بِرَسُولِ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَقِيَ إِبْرَاهِيمَ وَ مُوسَى وَعِيسَى فَتَذَاكَرُوا السَّاعَةَ. فَبَدَأُوا

بإِبْرَاهِيمَ. فَسَألُوهُ عِنْهَا. فَلَمْ يَكُنْ عِنْدَهُ مِنْهَا عِلْمُ. ثُمَّ سَألُوا مُوسَى. فَلَمْ يَكُنْ عِنْدَهُ مِنْهَا عِلْمٌ. فَرُدَّ الحَدِيثُ إِلَى عِيسَى بْنِ مَرْيَمَ. فَقَالَ: قَدْ عُهِدَ إِلَىَّ فِيمَا دُونَ وَجْبَتُهَا. فَأمَّا وَجْبَتِهَا فََ يَعْلَمُهَا إَّ اللّهُ. فَذَكَرَ خُرُوجَ الدَّجَّالِ قَالَ: فَأنْزِلُ فَأقْتُلُهُ. فَيِرْجِعُ النَّاسُ إِلَى بَِدِهِمْ. فَيَسْتَقْبِلُهُمْ يَأجُوجُ  وَ مَأجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونُ. فََ يَمُرُّونَ بِمَاءٍ إَّ شَرِبُوهُ. وََ بِشَيْءٍ إَّ أفْسَدُوهُ فَيَجْأرُونَ إِلَى اللّه فَأدْعُو اللّهَ أنْ يُمِيتَهُمْ فَتَنْتُنَ ا‘رْضُ مِنْ رِيحِهِمْ. فَيَجْارُونَ إِلَى اللّهِ فَأدْعُو اللّهَ فَيُرْسِلُ السَّمَاءَ بِالْمَاءِ. فَيَحْمِلُهُمْ فَيُلْقِيهِمْ فِي الْبَحْرِ. ثُمَّ تُنْسَفُ الْجِبَالُ وَتِمَدُّ ا‘رْضُ مَدَّ ا‘دِيمِ. فَعُهِدَ إِلَىَّ: مَتَى كَانَ ذَلِكَ كَانَتِ السَّاعَةُ مِنَ النَّاسِ. كَالْحَامِلِ الَّتِي َ يَدْرِى أهْلُهَا مَتَى تَفْجَؤُهُمْ بِوَِدَتِهَا. قَالَ الْعَوَّامُ: وَوُجِدَ تَصْدِيقُ ذلِكَ فِي كِتَابِ اللّهِ تَعالَي »حَتَّى إِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَ مَأجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ«.فِي الزوائد: هَذَا إسناد صحيح. رِجَالُهُ ثقات. ومؤثربن عفازة ذكره اِبْنِ حبان فِي الثقات. وباقي رِجَال ا“سناد ثقات. ورواه الحاكم و قَالَ: هَذَا صحيح ا“سناد .

 

1245. (4081) (7232)- Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Miraç gecesinde, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa ile karşılaştı. Kıyameti aralarında müzakere ettiler. Önce Hz. İbrahim aleyhisselâm'dan başlayıp ona Kıyametten sordular. Onun Kıyamet hakkında herhangi bir bilgisi yoktu. Sonra Hz. Musa aleyhisselâm'a sordular. Kıyamet hakkında onun da bir bilgisi yoktu. Söz Hz. İsa aleyhisselâm'a geldi. O: "Kıyametin kopmasına yakın şeyler (alametler) hakkında bana bilgi verildi. Ama Kıyametin kopma (vaktini) Allah'tan başka hiç kimse bilemez" dedi. Sonra (Kıyametin alâmetlerinden biri olarak) Deccal'in çıkmasını anlattı. Şunları söyledi: "Sonra ben inip onu öldüreceğim ve bundan sonra halk memleketlerine dönecek. Bu defa onların karşısına Ye'cüc ve Me'cüc çıkacak ve her tepeden hızla hücum edeceklerdir. Onlar giderken rastladıkları her suyu içip tüketecekler ve uğrayacakları her şeyi bozup alt-üst edecekler. Bunun üzerine halk feryat ederek Allah'tan yardım dileyecek. Ben de Ye'cüc ve Me'cüc'ü öldürmesi için Allah'a dua edeceğim. (Duam kabul görecek) ve yer onların (leşlerinin) kokusu ile çok pis kokacak. Ben yine Allah'a dua edeceğim! Allah da bir su gönderecek ve o su, onları taşıyıp denize atacaktır. Daha sonra dağlar ufaltılıp dağıtılacak ve yer, derinin yarılıp genişletildiği gibi yayılıp genişletilecek. İşte söylenen bu hal vukua gelince, insanlara yakınlığı itibariyle Kıyametin, ev halkı ne zaman doğumu ile aniden karşılaşacaklarını bilmedikleri hamile kadın gibi olacağı bana bildirildi."

Râvi el-Avvâm demiştir ki: "Bunun tasdiki Kitabullah'da bulunmuştur (Meâlen): "Nihayet, Ye'cüc ile Me'cüc'ün önündeki sed açıldığında, her tepeden saldırmağa başlarlar" (Enbiya 96).[2]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/554.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/555-556.