* BELAYA SABIR

 

ـ1224 ـ7211 ـ4024 -حَدّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ إِبْرَاهِيمَ. ثَنَا اِبْنُ أَبِي فُدَيْكٍ. حَدَّثَنِي هِشَامُ بْنُ سَعْدٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ أسْلَمَ عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ؛ قَالَ: دَخَلْتُ عَلَى النَّبِيَّ صَلَّي

اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ يُوعَكُ فَوَضَعْتُ يَدِي عَلَيْهِ. فَوَجَدْتُ حَرَّهُ بَيْنَ يَدَيَّ فَوْقَ اللِّحَافِ. فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ للّهِ! مَا أشَدَّهَا عَلَيْكَ! قَالَ: إنَّا كَذلِكَ يُضَعَّفُ لَنَا   الْبََءُ وَيُضَعَّفُ لَنَا ا‘جْرُ قُلْتُ: يَا رَسُولَ للّهِ! أيُّ النَّاسِ أشَدُّ بََءً؟ قَالَ: ا‘نْبِيَاءُ قُلْتُ: يَا رَسُولَ للّهِ! ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ: ثُمَّ الصَّالِحُونَ. إنْ كَانَ أحَدُهُمْ لَيُبْتَلَى بِالْفَقْرِ. حَتَّى مَا يَجِدُ أحَدُهُمْ إَّ الْعَبَاءَةَ يُحَوِّيهَا. وَإنْ كَانَ أحَدُهُمْ لَيَفْرَحُ بِالْبََءِ كَمَا يَفْرَحُ أحَدُكُمْ بِالرَّخَاءِ.فِي الزوائد: إسناده صحيح. رِجَالُهُ ثقات .

 

1224. (4024) (7211)- Ebu Sa'idi'l-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah Aleyhissalâtu vesselâm hasta yatmakta iken yanına girdim. Elimi üzerine koydum, hararetini, yorganın üstünden elimin altında hissettim. "Ey Allah'ın Resulü! Hararetiniz çok fazla!" dedim.

"Biz (peygamberler) böyleyiz. Belalar bize katmerli gelir, buna mukabil ücretleri de katmerli verilir" buyurdular.

"Ey Allah'ın Resûlü! Hangi insanlar en çok bela çekerler?" dedim.

"Peygamberler!" buyurdular.

"Ey Allah'ın Resûlü! Sonra kimler?" dedim.

"Sonra sâlihler! buyurdular ve açıkladılar: Onlardan biri fakirliğe öylesine müptelâ olur ki, kendini örten abadan başka bir şey bulamaz. Onlar, sizin bollukla sevindiğiniz gibi fakirlikle sevinirler."[1]

 

ـ1225 ـ7212 ـ4027 -حَدّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ الْجَهْضَمِيُّ وَمُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى؛ قَاَ: ثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ. ثَنَا حُمَيْدٌ عَنْ أنَسِ بْنِ مَالِكٍ؛ قَالَ: لَمَّا كَانَ يَوْمُ أُحُدٍ كُسِرَتْ رَبَاعِيَةُ رَسُولِ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَشُجَّ. فَجَعَلَ الدَّمُ يَسِيلُ عَلَى وَجْهِهِ. وَجَعَلَ يَمْسَحُ الدَّمَ عَنْ وَجْهِهِ وَيَقُولُ: كَيْفَ يُفْلِحُ قَوْمٌ خَضَبُوا وَجْهَ نَبِيِّهِمْ بِالدَّمِ وَهُوَ يَدْعُوهُمْ إِلَى اللّهِ! فَأنْزَلَ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ -لَيْسَ لَكَ مِنَ ا‘مْرِ شَيْءٌ اَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ اَوْ يُعَذِّبَهُمْ فَإنَّهُمْ ظَالِمُونَ-.فِي الزوائد: إسناده صحيح، رِجَالُهُ ثقات .

 

1225. (4027) (7212)- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Uhud (savaşı) gününde Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bir dişi kırıldı ve başından yaralandı. Kan yüzüne akmaya başladı. Yüzündeki kanı hem siliyor hem de: "Kendilerini Allah'a çağıran peygamberlerinin yüzünü kanâ boyayan bir kavim nasıl iflah olur?" diyordu. Allah Teâla hazretleri (sanki bu sözleri tevekküle uygun bulmayarak) şu ayeti inzal buyurdu:

"Kullarımın tedbir ve idaresinden senen elinde bir şey yoktur ve sen onların inkârlarından mes'ul değilsin. Allah dilerse onlara tevbe nasip eder, dilerse zalim oldukları için onlara azab verir" (Âl-i İmrân 128).[2]

 

ـ1226 ـ7213 ـ4028 -حَدّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ طَرِيفٍ. ثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنْ ا‘عْمَشِ عَنْ أَبِي سُفْيَانَ عَنْ أنَسٍ؛ قَالَ: جَاءَ جِبْرِيلُ عَلَيْهِ السََّمُ ذَاتَ يَوْمٍ إِلَى رَسُولِ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهُوَ جَالِسٌ حَزِينُ. قَدْ خُضِبَ بِالدِّمَاءِ قَدْ ضَرَبَهُ بَعْضُ أهْلِ مَكَّةَ. فَقَالَ: مَالَكَ؟ فَقَالَ: فَعَل بِي هَؤَُءِ وَفَعَلُوا قَالَ: أتُحِبَّ أنْ أُرِيَكَ آيَةً؟ قَالَ نَعَمْ أرِنِي فَنَظَرَ إِلَى شَجَرَةٍ مِنْ وَرَاءِ الْوَادِي. قَالَ: ادْعُ تِلْكَ الشَّجَرَةَ فَدَعَاهَا فَجَاءَتْ تَمْشِي حَتَّى قَامَتْ بَيْنَ يَدَيْهِ. قَالَ: قُلْ لَهَا فَلْتَرْجِعْ. فَقَالَ لَهَا فَرَجَعَتْ حَتَّى عَادَتْ إِلَى مَكَانِهَا. فَقَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ »حَسْبِي«.فِي الزوائد: هَذَا إسناد صحيح إن كَانَ أَبُو سفيان واسمه طمحة بن نافع سمع من جابر .

 

1226. (4028) (7213)- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün Hz. Cibril aleyhisselâm, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına geldi. O sırada Resûlullah üzgün vaziyette oturuyordu. Sebebiyse Mekkelilerden biri vurup yaralamıştı, mübarek vücutları kana boyanmıştı. Hz. Cebrail: "Neyin var (niye üzgünsün)?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Şunlar bana yaptıklarını yaptılar!" dedi. Cibrîl: "Diler misin sana bir mucize göstereyim?" dedi. Resûlullah: "Evet bana (bir mucize) gösterin!" buyurdu. Derken Cebrail aleyhisselâm, bulundukları vadinin gerisindeki bir ağacı gösterdi: "Şu ağacı çağır!" dedi. O da hemen çağırdı. Ağaç yürüyerek geldi, önünde durdu. Cebrail aleyhisselâm: "Ona söyle de geri gitsin!"dedi. Aleyhissalâtu vesselâm ağaca: "Geri dön!" dedi, o da döndü, eski yerine vardı. (Bunu gören Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, "üzüntümün zâil olması için) bu bana yeter!" buyurdu." [3]

 

ـ1227 ـ7214 ـ4030 -حَدّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ. ثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ. ثَنَا سَعِيدُ بْنُ بَشِيرٍ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ مُجَاهِدٍ عَنِ اِبْنِ عَبَّاسٍ عَنْ أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ عَنْ رَسُولِ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؛ أنَّهُ لَيْلَةَ أُسْرِيَ بِهِ وَجَدَ رِيحاً طَيِّبَةً. فَقَالَ يَا جِبْرِيلُ! مَا هذِهِ الرِّيحُ الطَّبِّيَةُ؟ قَالَ: هذِهِ رِيحُ قَبْرِ الْمَاشِطَةِ وَابْنَيْهَا وَزَوْجِهَا. قَالَ: وَكَانَ  بَدْءُ ذلِكَ أنَّ الْخَضِرَ كَانَ مِنْ أثْرَافِ بَنِى إسْرِائِيلَ. وَكَانَ  مَمَرُّهُ بِرَاهِبٍ فِي صَوْمَعَتِهِ فَيَطْلَعُ عَلَيْهِ الرَّاهِبُ. فَيُعَلِّمُهُ ا“سَْمَ. فَلَمَّا بِلَغَ الْخَضِرُ زَوَّجَهُ أبُوهُ امْرَأةَ. فَعَلَّمَهَ الْخَضِرُ. وَأخَذَ عَلَيْهَا أنْ َ تُعْلِمَهُ أحَداً. وَكَانَ  َ يَقْرَبُ النِّسَاءَ. فَطَلَّقَهَا. ثُمَّ زَوَّجَهُ أبُوهُ أُخْرى. فَعَلَّمَهَا وَأخَذَ عَلَيْهَا أنْ َ تُعْلِمَهُ أحَداً. فَكَتَمَتْ إحْدَاهُمَا وَأفْشَتْ عَلَيْهِ ا‘خْرَى. فَانْطَلَقَ هَارِباً. حَتَّى أتَى جَزِيرَةً فِي الْبَحْرِ فَأقْبَلَ رَجَُنِ يَحْتَطِبَانِ فَرَأيَاهُ فَكَتَمَ أحَدُهُمَا وَأفْشَى اŒخَرُ، وَقَالَ : قَدْ رَأيْتَ الْخَضِرَ. فَقِيلَ: وَمَنْ رَأهُ مَعَكَ: قَالَ: فَُنٌ. فَسُئِلَ فَكَتَمَ وَ كَانَ فِي دِينِهِمْ أَنَّ مَنْ كَذَبَ قُتِلَ قَالَ، فَتَزَوَّجَ الْمَرْأةَ الْكَاتِمَةَ. فَبَيْنَمَا هِي تَمْشِطُ ابْنَةَ فِرْعَوْنَ إذْسَقَطَ الْمُشْطُ. فَقَالَتْ: تَعِسَ فِرْعَوْنُ! فَأخْبَرَتْ أبَاهَا. وَ كَانَ لِلْمَرْأةِ ابْنَانِ وَزَوْجٌ. فَأرْسَلَ ألَيْهِمْ فَرَاوَدَ الْمَرْأةَ وَزَوْجَهَا أنْ يَرْجِعَا عَنْ دِينِهِمَا. فَأبَيَا فَقَالَ: إنّى قَاتِلُكُمَا. فَقَاَ: إحْسَاناً مِنْكَ إلَيْنَا إنْ قَتَلْتَنَا أنْ تَجْعَلَنَا فِي بَيْتٍ فَفَعَلَ فَلَمَّا أُسْرِيَ بِالنَّبِيِّ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَجَدَ رِيحاً طَيِّبَةً. فَسَألَ جِبْرِيلَ فَأخْبَرَهُ.فِي الزوائد: فِي إسناده سَعِيدِ بن بشير قَالَ فِيهِ البخاري: يتكلمون فِي حفظه. و قَالَ أَبُو حاتم: سَمِعْتُ أَبِي وأبي زرعة قَاَ. محله الصدق عندنا قلت: يحتج به؟ قَاَ:  وضعفه غيرهم .

 

1227. (4030) (7214)- Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Mi'rac gecesinde çok hoş bir koku hissetti.

"Ey Cibril bu güzel koku nedir?" diye sordu. O da anlattı:

"Bu mâşıta (berber) kadının, iki oğlunun ve kocasının kabirlerinin kokusudur. Bunların hikâyesi şöyledir: Hızır aleyhisselâm, Benî İsrail'in ileri gelenlerinden biriydi. Onun yol güzergâhında manastırda oturan bir rahib vardı. Hızır oradan geçtikçe rahib önüne çıkar, İslâm'ı öğretirdi. Hızır buluğa erince babası onu bir kadınla evlendirdi. Hızır İslâm'ı hanımına öğretti ve bunu kimseye haber vermemesi hususunda söz aldı. Kendisi kadınlara yaklaşmazdı. Bu sebeple bir müddet sonra kadını boşadı. Aradan zaman geçince babası, Hızır'ı bir başka kadınla evlendirdi. Hızır ona da İslâm'ı öğretti ve kimseye söylememesi için söz aldı. Bu sırrı o iki kadından biri tuttu, diğeri ifşa etti. (Böylece onun İslâm'ı yaydığı ortaya çıktı.) Bunun üzerine Hızır oradan kaçtı. Deniz ortasında bir adaya geldi. Odun kesmek için iki kişi oraya geldi ve onu gördüler. Bunlardan biri Hızır'ı gördüğünü gizledi, diğeri ifşa etti ve: "Ben Hızır'ı gördüm!" dedi. Ona: "Seninle beraber onu başka kim gördü?" denildi. O: "Falan kimse!" dedi. Ona soruldu ise de gördüğünü söylemedi. Onların dininde yalan söyleyen öldürülürdü. Zamanla bu sır tutan adam, öbür sır tutan kadınla evlendi. Bu kadın, Firavun'un kızının başını tararken tarak elinden düştü. Kadıncağız: "Firavun helak olsun!" dedi. Kız bunu babasına haber verdi. Kadının kocasından başka iki de oğlu vardı. Firavun, onları da çağırttı. Bunları dinlerinden çevirmek için Firavun ısrar eni. Onlar direndiler. O zaman Firavun: "Öyleyse sizi öldüreceğim!"dedi. Karı-koca: "Bu, tarafınızdan bize bir ihsan olur!" diye merdane cevap verdiler ve: "Madem öldüreceksin hiç olsun bizi bir kabre koy!" dediler. O da öyle yaptı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Mirac'ta iken güzel bir koku duydu, Cibril aleyhisselâm'a bunu sordu. O da bu hâdiseyi anlattı."[4]

 

ـ1228 ـ7215 ـ4034 -حَدّثَنَا الْحُسَيْنُ بْنُ الْحَسَنِ الْمَرْوَزِيُّ. ثَنَا ابْنُ أَبِي عَدِيٍّ. وَحَدّثَنَا إِبْرَاهِيمُ اِبْنُ سَعِيدٍ الْجَوْهَرِيُّ. ثَنَا  عَبْدُ الْوَهَّابِ بْنُ عَطَاءٍ قَاَ: ةيهب رَاشِدٌ أَبُو مُحَمَّدٍ الْحِمَّانِيُّ عَنْ شَهْدِ بْنِ حَوْشَبٍ عَنْ أُمِّ الدَّرْدَاءِ عَنْ أَبِي الدَّرْدَاءِ؛ قَالَ: أوْصَانِي خَلِيلِي صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أنْ َ تُشْرِكْ بِاللّهِ شَيئاً وَإنْ قُطِّعْتَ وَحُرِّقْتَ وََ تَتْرُكْ صََةً مَكْتُوبَةً مُتَعَمِّداً فَمَنْ تَرَكَهَا مُتَعَمِّداً فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُ الذِّمَّةُ. وََ تَشْرَبِ الْخَمْرَ فإنَّهَا مِفْتَاحُ كُلِّ شَرٍّ.فِي الزوائد: إسناده حسن. وشهر مختلف فِيهِ .

 

1228. (4034) (7215)- Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh anlatıyor: "Halilim Aleyhissalâtu vesselâm bana şu vasiyette bulundu: "Hiçbir şeyi Allah'a ortak kılma, hatta param parça edilsen, ateşlerde yakılsan da; bile bile hiçbir namazını terketme; kim namazı bile bile terkederse ondan Allah'ın zimmeti (garantisi) kalkar; içki içme, çünkü o, bütün kötülüklerin anahtarıdır."[5]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/542.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/543.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/543.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/544-545.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/545.