* LA İLAHE İLLALLAH'IN FAZİLETİ

 

ـ1141 ـ7128 ـ3795 -حَدَّثَنَا هَارُونَ بْنُ إسْحَاقَ الْهَمْدَانِيُّ. ثَنَا مُحَمَّدٌ بْنُ عَبْدِ الْوَهَّابِ عَنْ مِسْعَرٍ عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ أَبِي خَالِدٍ عَنِ الشَّعْبِيِّ عَنْ يَحْيَى بْنِ طَلْحَةَ عَنْ أُمِّهِ سُعْدى الْمُرِّيَّةِ؛ قَالَتْ: مَرَّ عُمَرَ بِطَلْحَةَ بَعْدَ وَفَاةِ رَسُولِ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. فَقَالَ: مَالَكَ كَئِيباً؟ أسَاءَتْكَ إمْرَةُ بْنِ عَمِّكَ؟ قَالَ: َ. ولكِنْ سَمِعْتُ رَسُولَ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: إنِّى ‘عْلَمُ كَلِمَةً َ يَقُولَهَا أحَدٌعِنْدَ مَوْتِهِ إ كَانَتْ نُوراً لصَحِيفَتِهِ. وَإنَّ جَسَدَهُ وَرُوحَهُ

لَيَجِدَانَ لَهَا رَوْحاً عِنْدَ الْمَوْتِ. فَلَمْ أَسٍألْهُ حَتَّى نُوَفِّيَ. قَالَ: أَنَا أَعْلَمُهَا. هِيَ ألَّتِى أرَادَ عَمَّهُ عَلَيْهَا وَلَوْ عَلِمَ أنَّ شَيْئاً أنْجَى لَهُ مِنْهَا ‘مَرَهُ.فِي الزوائد: اختلف عَلَى الشعبي. فقيل: عنه هكَذَا. وقيل: عنه أن أَبِي طلحة عن أبيه. وقيل: عنه عن يَحْيَى عن أمه سعدى عن طلحة. وقيل: عنه عن طلحة مرس .

 

1141. (3795) (7128)- Su'dâ'l-Mürriyye radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın vefatından sonra Hz. Ömer, (bir gün kocam) Talha'ya uğradı. (Onu üzgün bularak:) "Neyin var, niye üzgünsün? Amca oğlun (Ebu Bekr'in) halife oluşu mu seni üzdü?" dedi. Talha: "Hayır! Lakin ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Ben bir kelime biliyorum, her kim ölümü anınâ onu söylerse mutlaka amel defteri için bir nur olur ve onun cesedi ve ruhu ölüm anında o kelime sebebiyle bir rıza, bir rahmet bulacaktır" buyurduğunu işittim" dedi. Ben bu kelimenin ne olduğunu o ölünceye kadar sormadım. (İşte bunun için üzgünüm)" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ben o kelimeyi biliyorum. (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın amcası (Ebu Tâlib)e vefatı anında teklif etti, kelime-i tevhiddir. Eğer Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, amcası için, kelime tevhidden daha kurtarıcı bir şey bilseydi onu (söylemesini) emrederdi" dedi."[1]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu hadis ziyadesiyle mesaj yüklü bir muhteva taşımaktadır:

* Sahabeyi en çok meşgul eden, sevindiren veya üzen şeyler hep uhrevîdir, zikirdir; ubudiyettir.

* Kelime-i tevhid çok feyizli bir kelimedir. Ölüm anında hayatı onunla kapayabilmek büyük bir saadettir. Bu saadete ermek için ölüm anı gelmezden önce dili dudakların ona alıştırılması, kalbe, zikre iyice nakşedilmesi gerekmektedir. Zira Aleyhissalâtu vesselâm, kişi ne şey üzerine yaşadıysa o şey üzerine öleceğini haber vermektedir. Tevhid üzere yaşayanın şirk üzere ölmesi rahmet-i ilahîyeden baîddir. Keza şarkı, türkü, mâlâyâniyat üzere yaşayanın kelime-i tevhid üzere hayata elveda etmesi de uzak bir ihtimaldir.

* Hz. Ömer, Hz. Talha'nın sormayı ihmal ettiği kelimenin kelime-i tevhid olduğunu istidlali pek makuldur. Çünkü Aleyhissalâtu vesselâm, hayatı boyunca himayesini gördüğü sevgili amcası Ebu Tâlib'in uhrevi kurtuluşunu çok istiyordu. Bu maksatla ona şu teklifi yapmıştı: "Ey amcacığım, Lâ ilahe illallah de! Ben o sayede

Allah indinde senin imanına şehadet edeyim, (ebedi kurtuluşuna vesîle olayım)." Resûlullah bunda ısrar etmişti, fakat o buna yanaşmamıştı. (Bu bahis açıklandı).[2]

 

ـ1142 ـ7129 ـ3796 -حَدَّثَنَا عَبْدُ الْحَمِيدِ بْنُ بَيَانٍ الْوَاسِطِىُّ. ثَنَا خَالِدُ بْنُ عَبْدُ اللّهِ عَنْ يُونُسُ عَنْ حُمَيدِ بْنِ هَِلٍ عَنْ هِصَّانَ بْنِ الْكَاهِلِ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ سَمُرَةَ عَنْ مُعَاذٍ بْنِ جَبَلٍ؛ قَالَ: قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا مِنْ نَفْسٍ تَمُوتُ تَشْهَدُ أنْ َ إلهَ إَّ اللّهُ وَأنِّى رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَرْجِعُ ذلِكَ إِلَى قَلْبِ مُوقِنٍ إَّ غَفَرَ اللّهُ لَهَا.فِي الزوائد: الحديث رواه النسائي فِي عمل اليوم والليلة من طرق .

 

1142. (3796) (7129)- Muâz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ölen bir nefis (ölüm anında) Allah'ın bir ve benim Allah elçisi olduğuma şehadet eder, kalbi de bunu tasdik ederse, Allah mutlaka ona mağfiret kılar."[3]

 

ـ1143 ـ7130 ـ3797 -حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ الْمُنْذِرِ الْحِزَامِيُّ. ثَنَا زَكَرِيَا بْنُ مَنْظُورٍ. حَدَّثَنِي مُحَمَّدُ بْنُ عْقَبَةَ عَنْ أُمِّ هَانِئٍ؛ قَالَتْ: قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:  قال َ إلهَ إَّ اللّهُ؛ َ يَسْبِقُهَا عَمَلٌ وََ يَسْبِقُهَا عَمَلٌ وََ تَتْرُكُ ذَنْباً.فِي الزوائد: فِي إسناده زكريا بن منظور وهو ضعيف .

 

1143. (3797) (7130)- Ümmü Hâni radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah Aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "La ilahe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur)" kelimesini fazilette hiçbir amel geçemez ve bu kelime hiçbir günahı bırakmaz, (affettirir)."[4]

 

ـ1144 ـ7131 ـ3799 -حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بُنُ أَبِي شَيْبَةَ. ثَنَا بَكْرُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ. ثَنَا عِيسَى بْنُ الْمُخْتَارِ عَنْ مُحَمَّدُ بْنُ أَبِي لَيْلىَ عَنْ عَطِيَّةَ الْعَوْفِيِّ عَنْ أَبِي سَعِيدٍ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؛ قَالَ: مَنْ قَالَ فِي دُبُرِ صََةِ الْغَدَاةِ َ إلهَ إَّ اللّهُ وَحْدَهُ َ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ كَانَ كَعَتَاقِ رَقَبَةٍ مِنْ وَلَدِ إِسْمَاعِيلَ. فِي الزوائد: فِي إسناده عطية العوفي، وهو ضعيف. وكذَلِكَ الراوي عنه .

 

1144. (3799) (7131)- Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Kim, sabah namazının peşinden La ilâhe illallahu vahdehu la şerîke leh lehü'l-mülkü ve lehû'l-hamdü bi-yedihi'l-hayr ve hüve alâ külli şey'in kadîr (Allah'tan başka ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur, mülk ona aittir, hamdler de ona layıktır, her çeşit hayır O'nun elindedir. O her şeye kadirdir)" derse kendisine, Hz. İsmail evlatlarından bir köleyi âzâd etmiş gibi sevap yazılır."[5]

 

ـ1145 ـ7132 ـ3801 -حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُالْمُنْذِرِ الْحِزَامِيُّ. ثَنَا صَدَقَةُ بْنُ بَشِيرٍ، مَوْلىَ الْعُمَرِيِّينَ، قَالَ: سَمِعْتُ قُدَامَةَ بْنَ إِبْرَاهِيمَ الْجُمَحَيَّ يُحَدِّثُ؛ أنَّهُ كَانَ يَخْتَلِفُ إِلَى عَبْدِ اللّهِ بْنُ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ وَهُوَ غَُمٌ. وَ عَلَيْهِ ثَوْبَانِ مُعَصْفَرَانِ. قَالَ فَحَدَّثَنَا عَبْدُ اللّهِ بْنُ عُمَرَ؛ أَنَّ رَسُولَ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَدَّثَهُمْ: أنَّ عَبْداً مِنْ عِبَادِ اللّهِ قَالَ: يَا رَبِّ! لَكَ الْحَمْدُ كَمَا يَنْبَغِي لِجََلِ وَجْهِكَ وَلِعَظِيمِ سُلْطَانِكَ. فَعَضَّلَتْ بِالْمَلَكَيْنِ. فَلَمْ يَدْرِيَا كَيْفَ يَكْتُبَانِهَا. فَصَعِدَا إِلَى السَّماء وَ قَاَ: يَا رَبَّنَا! إنَّ عَبْدَكَ قَدْ قَالَ مَقَالَةً َ نَدْرِي كَيْفَ نَكْتُبُهَا. قَالَ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ وَهُوَ أعْلَمُ بِمَا قَالَ عَبْدُهُ: مَاذَا قَالَ عَبْدِى؟ قَاَ: يَا رَبِّ! إنَّهُ قَالَ: يَا رَبِّ! لَكَ الْحَمْدُ كَمَا يَنْبَغِي لِجََلِ وَجْهِكَ وَعَظِيمِ سُلْطَانِكَ. فَقَالَ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ لَهُمَا: اكْتُبَاهَا كَمَا قَالَ عَبْدِي. حَتَّى يَلْقَانِي فَأجْزِيَهُ بِهَا.فِي الزوائد: فِي إسناده قدامة بن إِبْرَاهِيمَ ذكره اِبْنِ حبان فِي الثقات. وصدقة بن بشير لم أر من جرّحه و من وثقه وباقي رِجَال ا“سناد ثقات .

 

1145. (3801) (7132)- Kudâme İbnu İbrahim el-Cümahî radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Kendisi, Hz. Abdullah İbnu Ömer İbni'l-Hattâb radıyallahu anhümâ'ya gidip geliyordu. Bu uğramaları esnasında yaşça delikanlı ve üzerinde kırmızıya boyanmış iki parça yiyecek vardı. Kudâme devamla der ki: "Abdullah İbni Ömer bize Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın kendilerine şunu anlattığını söyledi: "Allah'ın kullarından bir kul dedi ki: "Ey Rabbim! Senin zâtının celalin ve senin hâkimiyetinin azametine layık şekilde sana hamd olsun." Bu ham kulun amelini yazmakla muvazzaf iki meleği aciz bıraktı. Onlar (bunun sevabını) nasıl yazacaklarını bilemediler. Bunun üzerine melekler göğe çıktılar ve "Ey Rabbimiz! Senin kulun öyle bir kelam söyledi ki, nasıl yazacağımızı bilemiyoruz" dediler. Allah Teâla hazretleri, -kulun söylediği sözü en iyi bilen olduğu halde-: "Benim kulum ne söyledi?" diye sordu. Melekler: "Ey Rabbimiz! O kul: "Ya Rabbi lekel-hamdu kemâ yenbagi li-Celâli vechike ve azîmi sultânike" söyledi" dediler. Bunun üzerine Allah Teâla hazretleri o iki meleğe buyurdu ki: "Kulum bana kavuşup da ben onu söylediği söze (hamde) karşılık mükâfatlandırıncaya kadar siz o sözü kulumun söylediği gibi yazınız" buyurdu."[6]

 

ـ1146 ـ7133 ـ3803 -حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ خَالِدٍ ا‘زْرَقُ، أَبُو مَرْوَانَ. ثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ. ثَنَا زُهَيْرُ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ مَنْصُورِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أُمِّهِ صَفِيَّةَ بِنْتِ شَيْبَةَ، عَنْ عَائِشَةَ؛ كَانَ: كَانَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا رَأى مَا يُحِبُّ قَالَ: الْحَمْدُ للّهِ الَّذِي بِنِعْمَتِهِ تِتِمُّ الصَّالِحَاتُ. وَ إِذَا رَأى مَا يَكْرَهُ قَالَ -الْحَمْدُ للَه عَلَى كُلِّ حَالٍ.فِي الزوائد: إسناده صحيح، و رِجَالُهُ ثقات .

 

1146. (3803) (7133)- Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sevdiği bir şeyi görünce: "Hamd o Allah'a mahsustur ki sâlih şeyler sadece onun lütuf ve nimetiyle tamamlanır" derdi. Hoşlanmadığı bir şey görünce de: "Her durum üzerine Allah'a hamd olsun" derdi."[7]

 

ـ1147 ـ7134 ـ3804 -حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ. ثَنَا وَكِيعٌ عَنْ مُوسَى بْنِ عُبَيْدَةَ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ ثَابِتٍ عَنْ أَبِي  هُرَيْرَةَ؛ أَنَّ النَّبِيّ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَقُولُ: الْحَمْدُ للّهِ عَلى كُلُّ حَالٍ. رَبِّ أعُوذُ بِكَ مِنْ حَالِ أهْلِ النَّارِ.فِي الزوائد: فِي إسناده مُوسَى بن عبيدة وهو ضعيف. وشيخه مُحَمَّد بن ثابت مجهول .

 

1147. (3804) (7134)- Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle derlerdi: "Elhamdulillah alâ külli hal. Rabbi eûzu bike, min hâli ehli'n-nâr. (Hep hal için Allah'a hamdolsun. Ey Rabbim cehennem ehlinin halinden sana sığınırım."[8]

 

ـ1148 ـ7135 ـ3805 -حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ الْخََّلُ. ثَنَا أَبُو عَاصِمٍ عَنْ شَبِيبِ بْنِ بِشْرٍ عَنْ أنَسٍ؛ قَالَ: قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا أنْعَمَ اللّه عَلَى عَبْدِ نِعْمَةَ فَقَالَ: الْحَمْدُ للّهِ

إَّ كَانَ الَّذِي أعْطَاهُ أفْضَلَ مِمَّا أخَذَ.فِي الزوائد: إسناده حسن. شبيب بن بشر مختلف فِيهِ .

 

1148. (3805) (7135)- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah kuluna bir nimet verdiği zaman kul "Elhamdülillah" derse, kulun verdiği (yani hamd demek suretiyle ödediği, kendine sağlayacağı menfaatçe) aldığından efdal (üstün) olur."[9]

 

ـ1149 ـ7136 ـ3807 -حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ. ثَنَا عَفَّانُ. ثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ عَنْ أَبِي سِنَانٍ عَنْ عُثْمَانَ بْنِ أَبِي سَوْدَةَ عَنْ أَبِي  هُرَيْرَةَ؛ أَنَّ رَسُولَ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَرَّبِهِ وَهُوَ يَغْرِسُ غَرْساً فَقَالَ: يَا أبَا  هُرَيْرَةَ! مَا الَّذِي تَغْرِسُ؟ قُلْتُ: غرَاساًلي. قَالَ: أَ أُدُلُّكَ عَلَى غِرَاسٍ خَيْرٍ لَكَ مِنْ هذَا؟ قَالَ: بَلى يَا رَسُولَ للّهِ! قَالَ: قُلْ: سُبْحَانَ اللّهِ وَ الْحَمْدُ اللّهِ وََ إلهَ إَّ اللّهُ وَاللّهُ أكْبَرُ يُغْرَسْ لَكَ بِكُلِّ وَاحِدَةٍ شَجَرَةٌ فِي الْجَنَّةِ.فِي الزوائد: إسناد حسن. وأبو سنان أمه عيسى بن سنان الحنفي مختلف فِيهِ .

 

1149. (3807) (7136)- Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın anlattığına gön "Kendisi ağaç dikerken yanına Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm uğrar ve: "Ey Ebu Hureyre! Şu diktiğin nedir?" der.

"Kendim için bir fidan dikiyorum!" cevabını verir. Aleyhissalâtu vesselâm "Sana, senin için daha hayırlı bir dikilecek olan göstermiyeyim mi?" buyurur. Ebu Hureyre: "Göster! Ey Allah'ın Resûlü!" der. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm: "Sübhanallahi velhamdülillahi ve lâ ilahe illallahu vallahu ekber (Allah bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün hamdler ona mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür)" de! Bunu söylersen her bir kelimesi için sana cennette bir ağaç dikilir."[10]

 

ـ1150 ـ7137 ـ3809 -حَدَّثَنَا أَبُو بِشْرٍ بَكْرُ بْنُ خَلَفٍ. حَدَّثَنِي يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ عَنْ مُوسَى بْنِ أَبِي عِيسَى الطَّحَّانِ عَنْ عَوْنِ بْنِ عَبْدِاللّهِ عَنْ أبِيهِ اَوْ عَنْ أخِيهِ عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ؛ قَالَ: قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ مِمَّا تَذْكُرُونَ مِنْ جََلِ اللّهِ التَّسْبِيحَ وَالتَّهْلِيلَ وَاتَّحْمِيدَ. يَنْعَطِفْنَ خَوْلَ الْعَرْشِ. لَهُنَّ دَوِيٌّ كَدَوِيِّ النَّحْلِ. تُذَكِّرُ بِصَاحِبِهَا. أمَا يُحِبُّ

أحَدُكُمْ أنْ يَكُونَ لَهُ. »أوَْ يَزَالَ لَهُ« مَنْ يُذَكِّرُ بِهِ؟.فِي الزوائد: إسناده صحيح. رِجَالُهُ ثقات. وأخو عون اسمه عبيد اللّه بن عتية .

 

1150. (3809) (7137)- Nu'man İbnu Beşîr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah'ın celalinden zikrettiğiniz tesbih (sübhanallah), tehlil (lâ ilahe illallah) ve tahmid (elhamdülillah) cümleleri Arş'ın etrafında dönüp dururlar. Onlar tıpkı arı oğulu uğultusu gibi uğultu çıkararak, sahiplerini andırırlar. Sizden biri, Arş'ın civarında kendisini andırtan birisinin olmasından hoşlanmaz mı?"[11]

 

ـ1151 ـ7138 ـ3810 -حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ الْمُنْذِرِ الْحِزَامِيُّ. ثَنَا أَبُو يَحْيَى زَكَرِيَّا بْنُ مُنْظِورٍ. حَدَّثَنِي مُحَمَّدُ بْنُ عُقْبَةَ بْنِ أَبِي مَالِكٍ عَنْ أُمِّ هَانِىءٍ؛ قَالَتْ: أتَيْتُ إِلَى رَسُولِ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ للّهِ! دُلَّنِي عَلَى عَمَلٍ. فَإنِّي قَدْ كَبِرْتُ وَضَعُفْتُ وَبَدُنْتُ. فَقَالَ: كَبِّرِي اللّهَ مَائَةَ مَرَّةٍ. وَاحْمَدِى اللّهِ مِائَةَ مِرَّةٍ. وَسَبِّحِي اللّهَ مِائَةَ مَرَّةٍ. خَيْرٌ مِنْ مِائَةِ فَرَسٍ مُلْجَمٍ مُسْرَجٍ فِي سَبِيلِ اللّهِ. وَخَيْرٌ مِنْ مِائَةِ بَدَنَةٍ. وَخَيْرٌ مِنْ مِائَةِ رَقَبَةٍ.فِي الزوائد: فِي إسناده زكريا وهو ضعيف .

 

1151. (3810) (7138)- Ümmü Hani radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a geldim ve: "Ey Allah'ın Resûlü! Bana (kolay ve sevabı büyük) bir amel gösterin. Zira artık ben yaşlandım, zaafa uğradım ve şişmanladım" dedim. Aleyhissalâtu vesselâm derhal şu cevabı verdiler: "Yüz kere Allahuekber de! Yüz kere elhamdulillah de, yüz kere sübhanallah de. (Bunu yapman senin için) Allah yolunda eğerlenip gemlenmiş yüz attan daha hayırlıdır. (Kurban edilmiş) yüz deveden daha hayırlıdır. Yüz köle azad etmekten daha hayırlıdır."[12]

 

ـ1152 ـ7139 ـ3813 -حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ. ثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنْ عُمَرَ بْنِ رَاشِدٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِي كَثِيرٍ عَنْ أَبِي سَلَمَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أَبِي الدَّرْدَاءِ؛ قَالَ: قَالَ لِي رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: عَلَيْكَ بِـ سُبْحَانَ اللّهِ وَالْحَمْدُ للّهِ وََ إلهَ إَّ اللّهُ وَاللّهُ أكْبَرُ- فَإنَّهَا.

يَعْنِي يَحْطُطْنَ الْخَطَايَا كَمَا تَحُطُّ الشَّجَرَةُ وَرَقَهَا.فِي الزوائد: فِي إسناده عمر بن راشد، قَالَ فِيهِ البخاري: حديثه عن اِبْنِ أَبِي كسير مضطرب، ليس بالقائم. قَالَ اِبْنِ حبان: يضع الحديث  يحل ذكرن إ عَلَى السبيل القد ح فِيهِ .

 

1152. (3813) (7139)- Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana dedi ki: "Sana sübhanallahi velhamdulillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber" demeyi tavsiye ederim. Zira bu kelimeler, günahları döker, tıpkı ağacın yapraklarını dökmesi gibi."[13]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/491.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/491-492.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/492.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/492.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/493.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/493-494.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/494.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/494.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/495.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/495.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/496.

[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/496.

[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/497.