* NAMAZ ŞİFADIR

 

ـ1043 ـ7030 ـ3458 -حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ مُسَافِرٍ. ثَنَا السَّرِيُّ بْنُ مِسْكِينٍ. ثَنَا ذُؤَادُ بْنُ عُلْبَةَ عَنْ لَيْثٍ عَنْ مُجَهِدٍ عَنْ أَبِي  هُرَيْرَةَ؛ قَالَك هَجَّرَ النَّبِيُّ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَهَجَّرْتُ. فَصَلَّيْتُ ثُمَّ جَلَسْتُ. فَالْتَفَتَ إِلَىَّ النَّبِيُّ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ: اشْكَمَتْ دَرْد؟ قُلْتُ: نَعَمْ. يَا رَسُولَ للّهِ! قَالَ: قُمْ فَصَلِّ فإنَّ فِي الصََّةِ شِفَاءً.حَدَّثَنَا أَبُو الْحَسَنِ الْقَطَّانُ. ثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ نَصْرٍ. ثَنَا أَبُو سَلَمَةَ. ثَنَا ذُؤَادُ بْنُ عُلْبَةَ. فَذَكَرَ نَحْوَهَ وَ قالَ فِيهِ: اشِكَمَتْ دَرْد. يَعْنِي تَشْتَكِى بَطْنَكَ بِالْفَارِسِيَّةِ. قَالَ أَبُو عَبْدِ اللّهِ: حَدَّثَ بِهِ رَجُلٌ ‘هْلِهِ. فَاسْتَعْدَواْ عَلَيْهِ.فِي الزوائد: فِي إسناده ليث، وهو اِبْنِ أَبِي سليم. وقد ضعفه الجمهور. جَاءَ فِي هامش الطبعة الهندية ما يأتيك قَالَ الفيروز آبادي فِي باب تكلم النَّبِيّ بالفارسية: ما صح شئ. ثم قَالَ: قلت رِجَال هَذَا الحديث كلهم بأمونون، إ ذؤاد بن علبة فإنه ضعيف. قَالَ اِبْنِ حبان: منكر الحديث جدا يروي عن الثقات ما أصل له، ومنالضعفاء ما يعرف.كما يكره فِي التهذيب .

 

1043. (3458) (7030)- Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir keresinde) Resûlullah Aleyhissalâtu vesselâm erken namaza kalktı. Ben de erken kalktım ve biraz namaz kıldıktan sonra oturdum. "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana dönüp baktı ve (Farsça): "Karnın mı ağrıyor?" buyurdu. Ben: "Evet! Ey Allah'ın Resûlü!" dedim.

"Öyleyse kalk! Namaz kıl! Çünkü namazda şifa var!" buyurdular."[1]

 

AÇIKLAMA:

 

Namazda şifa olması hususunda yapılan bazı açıklamalar şöyledir:

1) Namaz bedenen birçok hareketleri ihtiva etmektedir. Bunların sağlığa tesiri herkesçe bilinen bir husustur.

2) Namaz mukaddes bir ibadettir, feyzle doludur. Kişinin onun feyzinden feyizlenmesi, maddî-manevî hastalıklarına şifa bulması rahmet-i ilahiyeden beklenir.

3) Namaz bir meşguliyettir: Zihnin, fikrin, hayalin, dikkatin dünyevî umurdan koparılıp meâliyâta, ruhâniyata, maneviyâta çekilmesidir. Hele huşû, hudû ve huzur ile kılınan namaz, insanı, dünyevi olan ihsaslardan fevkalade uzaklaştıracak, acılarını, ızdıraplarını duymaz hale getirecek, en azından onları asgari seviyede algılar, hisseder durumda tutacaktır. Bu çeşit, ruhî tahavvül ve tegayyürlerin bir kısım hastalıkların gelişme seyrini tâdil edeceği söylenebilir. Nitekim tababette, tedavinin çeşitli usulleri vardır: Hastaya telkin, dua, ümit, sevinç ve heyecan vermek; unutturmak, ferahlatmak, efkâr ve üzüntüsünü gidermek; mahcup etmek vs... Namazda bunların bir kısmı vardır. Daha önce örnekler geçtiği üzere Ashabın namaz esnasında gürültü duymadıkları, yaralarındaki acıyı hissetmedikleri vs. rivayetlerle sabittir. Dolayısıyla namazın, hadiste kaydedilen örnekte olduğu üzere, karın ağrısı gibi, gelip-geçici bir kısım rahatsızlıklârın giderilmesinde ilaca, doktora gidinceye kadar hemen tevessül edilecek bir çare olarak düşünülmesi gerekir. Şüphesiz, bütün rahatsızlıkların giderilmesinde, ilk ve son yegane çare namazdır denmiyor. Zaten pek çok hadiste her derdin dermanı bulunduğu belirtilerek derman aramaya teşvik edilmiştir.[2]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/444.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/444-445.