* ÖĞLE FARZINDAN SONRA İKİ REKATI KAÇIRAN

 

ـ350 ـ6337 ـ1159 -حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ. ثَنَا عَبْدُ اللّهِ بْنُ إدْرِيسَ، عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِي زِياَدٍ، عَنْ عَبْدُ اللّهِ بْنِ الْحَارِثِ؛ قَالَ: أرْسَلَ مُعَاوِيَةُ إِلَى أُمِّ سَلَمَةَ. فَانْطَلَقْتُ مَعَ الرَّسُولِ فَسَأَلَ أُمَّ سَلَمَةَ. فَقَالَتْ: إنَّ رَسُولَ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَيْنَماَ هُوَ يَتَوَضَّأُ فِي بَيْتِي للظُّهْرِ، وَ كَانَ قَدْ بَعَثَ سَاعِيًا. وَكَثُرَ عِنْدَهُ الْمُهاَجِرُونَ. وَقَدْ أهَمَّهُ شَأْنُهُْم. إذْ ضُرِبَ الْباَبُ. فَخَرجَ إلَيْهِ فَصَلَّى الظُّهْرَ. ُثمَّ جَلَسَ يَقْسِمُ ماَ جاَءَ بِهِ. قَالَت: فَلَمْ يَزَلْ كذالكَ حَتَّى الْعصْرِ. ثُمَّ دَخَلَ مَنَزِلِي فَصلَّى رَكْعَتَيْنِ ثَمَّ قَالَ: شَغَلَنِي أمْرً السَّاعِي أنْ أُصَلِيهُماَ بَعْدَ الظُّهْرِ. فَصَلَّيْتُهُمَا بَعْدَ الْعَصْرِ . فِي الزوائد: فِي إسناده يزيد بن أَبِي زياد، مختلف فِيهِ. فيكون ا“سناد حسنا. إ أنه كَانَ يدلّس وقد عنعنه. ورواه البخاري ومسلم و أَبُو داود بغير هذا اللفظ.

 

350. (1159) (6337)- Abdullah İbnu'l-Hâris anlatıyor: "Hz. Muaviye (bir gün Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın muhterem zevceleri Ümmü Seleme radıyallahu anhâ'ya bir elçi gönderdi. Elçinin yanında ben de vardım. Elçi Ümmü Seleme'ye sordu. O da şöyle cevap verdi: "(Zekat toplamak üzere) bir memur göndermiş olan Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir gün benim odamda öğle namaz için abdest aldığı sırada yanında çokça muhacir vardı. Resûlullah muhacirlerin meseleleriyle yakinen ilgileniyor idi. Derken kapı vuruldu. Kapıya çıktı (tahsildar gelmişti). Önce öğle namazı(nın farzını) kıldı; sonra, tahsildarın getirdiğini taksim etmek üzere oturdu. Bu taksim işi ikindi vakti girinceye kadar devam etti. Sonra odama girdi, iki rekat namaz kıldı ve arkadan şu açıklamayı yaptı: "Tahsildarla olan meşguliyetim, bu iki rek'ati öğlenin peşinden kılmama mani oldu. Bu sebeple onları ikindiden sonra kıldım."[1]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu hadis, sıkışık durumlarda namazların sünnet olan kısımlarının tehir edilse bile farz kısmının tehir edilemeyeceğini, vaktinde kılınmasına ciddi şekilde gayret gösterilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Resûlullah'ın, öğlenin son iki rek'atını ikindi namazının vakti girdikten sonra kılması da cidden manidardır: Sünnetleri "farz değil" diyerek terketmemek gerektiğini gösterir. Zaten ayet-i kerimede "sırf ibadet için yaratıldığı" belirtilen insanoğlu için ibadetin azami sınırı yoktur. Farzlar asgari sınırdır. Bu asgari miktara sünnetler "asgari ziyade"yi ifade ederler. Daha fazlası kişinin iradesine bırakılmıştır: Teheccüt, kuşluk, evvâbîn vs. namazlar bunlardandır.[2]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/63.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/63.