* CEHMİYE

 

ـ48 ـ6035 ـ181ـ حَدّثَنَا أبُو بَكْرِ بْنُ أبي شَيْبَةَ. ثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ. أنْبَأنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَة، عَنْ يَعْلَى بْنِ عَطَاءٍ، عَنْ وَكِيعِ بْنِ حُدُسٍ، عَنْ عَمِّهِ أبِي رَزِينٍ؛ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: »ضَحِكَ رَبَّنَا مِنْ قُنُوطِ عِبَادِهِ وَقُرْبِ غِيَرِهِ« قَالَ، قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّهِ! أوَيضْحَكُ الرَّبُّ؟ قَالَ »نَعَمْ« قُلْتُ: لَنْ نَعْدِمَ مِنْ رَبٍّ يَضْحَكُ خَيْراً.في الزوائد: وكيع ذكره ابن حبان في الثقات. وباقي رجاله احتج بهم مسلم .

 

48. (181) (6035)- Ebu Rezin anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Rabbimiz, sıkıntılı durumun değişeceği zaman yakın olmasına rağmen kullarının ümitsizliğe düşmesine güldü."Ebu Rezin devamla der  ki: "Ey Allah'ın Resulü dedim hiç Rab Teala güler mi?""Evet!" buyurduar. Ben de:"Öyleyse gülme vasfı bulunan bir Rabb'ten bize hayır eksik olmayacaktır!" dedim."[1]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadis, Allah'ın güldüğünü ifade  etmektedir. Bu  ise, Allah'ı insanlara benzetmeye müncer olur. Halbuki Allah "Bir benzeri yoktur. O, hiç bir şeye benzemez." Alimler bu çeşit hadislerde ne kastedilmiş olabileceğini tahlil ederler. İnsanlarda gülme memnuniyet ve hayırhahlık ifade ettiğine göre, Allah hakkında da bu fiilden hasıl olan neticenin kastedilmiş olması benimsenmiştir. Yani hadislerde, bir fiil Allah'a nisbet edilmişse, o hadis, o fiilden hasıl olan neticeyi Allah hakkında kastetmiş olmalıdır.

Hadiste geçen ümitsizlik, "Allah'ın rahmeti"nden ümitsizlik olmamalıdır. Çünkü bu çeşit yeis büyük günah addedilmiştir. Büyük günah karşısında Allah'ın rahmeti, rızası düşünülemez. Öyleyse buradaki ümitsizlik hali kulun amelini yetersiz görme halidir. Bu çeşit ye'is kulu  ucubtan kurtarır, tevbe, istiğfar ve rahmet-i İlahiyeye  ilticaya sevkeder. İşte bu türlü ye'sden Rabb Teala memnun olur, rızasını, rahmetini tecelli ettirir. İşte  Resulullah, sadedinde olduğumuz hadiste bu İlahî tecelliyi gülme kelimesiyle ifade etmiştir.[2]

 

ـ49 ـ6036 ـ184ـ حَدّثَنَا مُحَمّدُ بْنُ عَبْدِالْمَلِكِ بْنِ أبِي الشَّوَارِبِ. ثَنَا أبُو عَاصِمٍ العَبَّادَانِيُّ. ثَنَا الْفَضْلُ الرَّاقِشِيُّ، عَنْ مُحَمّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ، عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِاللّهِ؛ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: »بَيْنَا أهْلُ الْجَنَّةِ فِى نَعِيمِهِمْ إذْ سَطَعَ لَهُمْ نُورٌ. فَرَفَعُوا رُؤُسَهُمْ، فَإذَا الرَّبُّ قَدْ أشْرَفَ عَلَيْهِمْ مِنْ فَوْقِهِمْ. فَقَالَ: السََّمُ عَليْكُمْ، يَا أهْلَ الْجَنَّةِ! قَالَ وَذلِكَ قَوْلُ اللّهِ: سََمٌ قَوًْ مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ.)ـ36 ! سورة يس! اŒية ـ58( قال فَيَنْظُرُ إلَيْهِمْ وَينْظُرُونَ إلَيْهِ. فََ يَلْتَفِتُونَ الى شَيْءٍ مِنَ النَّعِيمِ مَادَامُوا يَنْظُروُنَ إلَيْهِ حَتّى يَحْتَجِبَ عَنْهُمْ وَيَبْقَى نُورُهُ وَبَرَكَتُهُ عَلَيْهِمْ فِى دِيَارِهِمْ«.قال السيوطىّ في مصباح الزجاجة: والذي رأيته أنا في كتاب العقيليّ مانصه: عبداللّه بن عبيداللّه، أبو عاصم العبادانيّ، منكر الحديث. وكان »الفضل« يرى القدر. كاد أن يغلب على حديثه الوهم .

49. (184) (6036)- Hz. Cabir İbnu Abdillah (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cennet ehli nimetler arasında yaşarken onlar için bir nur parlar. Onlar derhal başlarını kaldırırlar. Rab Teala'yı başlarının üstünde kendilerine yaklaşmış ve: "Ey cennet ehli,  sizlere selam olsun!" dediğini görürler."Resulullah devamla dedi ki: "İşte bu hal, Kur'an'da zikri geçen: "Rahmet sahibi Rablerinden onlara selam vardır" (Yasin 58) ayetinin haber verdiği durumdur.

Resulullah devamla buyurdular:"Rab Teala onlara, onlar da Rab Teala'ya bakarlar. O'na baktıkları müddetçe  etraflarındaki cennet nimetlerinden hiçbirine iltifat etmezler.  Bu hal onların nazarında Rabb Teala hicaba bürününceye kadar devam eder. Rab Teala hicaba bürünür, fakat Allah'ın nuru ve bereketi cennet ehlinin üzerinde ve makamlarında  baki kalır."[3]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Ehl-i Sünnet uleması,  cennet ehlinin rü'yetullaha mazhar olacağına  gökte dolunayı görürcesine Rab Teala'yı gözleriyle göreceğine inanır ve bu hususta  ittifak ederler. Allah'ın görülmesinin, cennet ehlinin mazhar olacağı en büyük nimet olacağı belirtilmiştir. Nitekim sadedinde olduğumuz hadis, Allah kendini gösterdiği müddetçe cennet ehlinin diğer nimetlere iltifat etmeyeceğini belirtir. Bu iltifat etmeme hali, rü'yetin onların hepsinden üstün bir nimet olduğunu ifade eder.

2- Hadis, bir kısım kelamî münakaşalara müsait tabirler taşır: "Allah'ın başların üstünde görünmesi" ifadesi gibi. Burada Allah'a cihet ve mekan izafesi mevcuttur. Halbuki O, cihet ve mekandan münezzehtir. Şu halde bunu, mahiyetçe farklı olan ahiret  âlemindeki bir hali, bizim me'lufumuz olan tabiratla ifade olarak anlayacağız. Rabbimizi ahirette göreceğiz. Bu kesin hâdise, dünyevî tabirlerle ifade edilmiş olmaktadır.Keza Allah'ın, kullarına cennette bakması hadisesi de müteşabihtir. Zira Allah her an insanları görmektedir. Bu da, rahmetini daha kesif olarak tecelli  ettirmesi şeklinde te'vil edilir.

3-  Hadisten, ahirette Allah'ı, kadın ve erkek bütün cennet ehlinin göreceği hükmü de çıkarılmıştır.[4]

 

ـ50 ـ6037 ـ190ـ حَدّثَنَا إبْرَاهِيمُ بْنُ الْمُنْذِرِ الْحِزَامِيُّ، وَيَحْيى بْنُ حَبِيبِ بْنِ عَرَبِيٍّ. قَاَ: ثَنَا مُوسى ابْنُ إبْرَاهِيمَ بْنِ كَثِيرٍ ا‘نْصَارِيُّ الْحِزَامِيُّ. قَالَ: سَمِعْتُ طَلْحَةَ بْنَ خِرَاشٍ، قَالَ: سَمِعْتُ جَابِرَ ابْنَ عَبْدِ اللّهِ يَقُولُ: لَمَّا قُتِلَ عِبْدُاللّهِ بْنُ عَمْرِو بْنِ حَرَامٍ، يَوْمَ أُحُدٍ، لَقِيَنِى رَسُولُ اللّهِ #، فَقَالَ: »يَا جَابِرُ! أَ أُخْبِرُكَ

مَا قَالَ اللّهُ ‘بِيكَ؟« وَقالَ يحْيى فِي حَدِيثِهِ َفقَالَ: »يَا جَابِرُ! مَالِي أرَاكَ مُنْكَسِراً؟« قَالَ، قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّهِ! اسْتُشْهِدَ أبِي وَتَركَ عِيَاً وَدَيْناً. قَالَ: »أفََ أبَشِّرُكَ بِمَا لَقِيَ اللّهُ بِهِ أبَاكَ؟« قَالَ: بَلَى: يَا رَسُولَ اللّهِ! قَالَ: »مَا كَلَّمَ اللّهُ أحَداً قَطُّ إَّ مِنْ وَرَاءِ حَجِابٍ«. وَكَلَّمَ أبَاكَ كِفَاحاً. فَقَالَ: يَا عَبْدِي! تَمَنَّ عَلَيَّ أُعْطِكَ. قَالَ: يَا رَبِّ! تَحْيِينِي فَأُقْتَلُ فِىكَ ثَانِيَةً. فَقَالَ الرَّبُّ سُبْحَانَهُ: إنَّهُ سَبَقَ مِنِّي أنَّهُمْ إلَيْهَا َ يَرْجِعُونَ. قَالَ: يَا رَبِّ! فَأبْلِغْ مَنْ وَرَائِي. قَالَ فَأنْزَلَ اللّهُ تَعَالى: وََ تَحْسَبَنَّ الّذِىنَ قُتِلُوا فِى سَبِىلِ اللّهِ أمْوَاتاً بَلْ أحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ.)سورة آل عمران! ـ169(قال السنديّ: ليس هذا الحديث من أفراد ابن ماجة، متناً و سنداً. أخرجه الترمذي في التفسير. ثم قال: هذا حديث حسن غريب. نعرفه إ من حديث موسى بن إبراهيم. رواه عنه كبار أهل الحديث .

 

50. (190) (6037)- Cabir İbnu Abdillah (radıyallahu anh) anlatıyor: "Abdullah İbnu Amr İbni Haram Uhud günü, öldürüldüğü zaman Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana rastladı ve: "Ey Cabir! Allah baban için ne söyledi, sana haber vermiyeyim mi?" buyurdular." Yahyanın rivayetinde ise Resulullah: "Ey Cabir, seni niye böyle kalben kırık (ve üzüntülü) görüyorum?" buyurmuş, Cabir de:  "Ey Allah'ın Rsulü! Babam şehit düştü, geriye bir yığın horanta  ve borç bıraktı" demiştir. Aleyhissalâtu vesselâm da:"Sana, Allah'ın babanı karşıladığı şeklin müjdesini vereyim mi?"  diye sordu. Cabir: "Evet! Ey Allah'ın Resulü!" dedi. Bunun üzerin Aleyhissalâtu vesselâm açıkladı: "Allah her kimle konuştu ise mutlaka hicab gerisinden konuştuğu halde babana vicahen konuştu ve: "Ey kulum! Benden ne dilersen dile, dilediğini sana vereyim!" dedi. O da:"Ey Rabbim! Beni bir kere daha ihya et, senin yolunda ikinci kere öleyim!" dedi. Rab Teala hazretleri de: "Benden daha önce şu hüküm sadır oldu: "Ölenler artık dünyaya bir daha dönmeyecekler" buyurdular. Baban da: "Ey Rabbim, öyleyse (benim durumumu) arkamda kalanlara ulaştır!" dedi. Bu talep üzerine şu ayet nazil oldu: "Allah yolunda şehid edilenleri ölü sanma. Onlar Rablerinin katında hayat sahibidirler ve O'nun nimetleriyle rızıklanırlar" (Al-i İmran 169).[5]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hadiste iki ayrı ravinin rivayeti birleştirilmiştir. Baş kısımları ayrı olan bu rivayetlerin son tarafı müşterektir. Müellif İbnu Mace de baştaki farklılığı belirttikten sonra müşterek olan son kısmı aynen kaydetmiştir.

2- Hadis, Uhud'da babası şehid düşen Hz. Cabir ile Resulullah'ın ilgilenmesini aksettirmekte, onu nasıl teselli ettiğini göstermektedir.

3- Hadiste, Cenab-ı Allah'ın Cabir'in babası ile istisnai olarak vicahen konuştuğu ifade edilmektedir. Bu ifade, Şûra suresinin 51. ayetinde geçen Kur'anî beyana muhaliftir. Orada: "Allah, bir beşerle kalbine ilham etmek yahut perde arkasından sesini işittirmek suretiyle konuşur veya Rabbinin izniyle vahyetmesi için ona melek gönderir..." buyrulmuştur.Aradaki hilafı, alimler: "Ayet dünya hayatı ile ilgilidir, dünya hayatında Allah, insanlara mutlaka ya ilhamla, ya perde gerisinden hitapla, ya da melek vasıtasıyla konuşur. Halbuki hadis, ölümden sonraki hayatla (berzahla) ilgilidir. Hadise göre, berzah ve ahirette İlahî tecelli perdesiz, vasıtasız olabilir, ruhlar ve cesetler bu tecelliye mahal olabilir"  demiştir.

4- Hadis, ölen kimsenin, şehid dahi olsa, bir daha dünyaya dönüş yapmayacağını kesin bir üslubla ifade eder. Öyleyse, zaman zaman gazetelerin tenasuh, hortlama gibi meseleleri gündeme getirmeleri ilmî dayanaktan, gerçekçilikten uzaktır. Gerçek ilmin kaynağı biz Müslümanlara göre vahiydir. Öyleyse ruhun dünyaya geri gelmesi gibi iddialar İslam'a göre safsatadan ibarettir.

5- Hadis, şehidlik mertebesinin yüceliğini te'yid eden delillerden biridir. Şehid olan, bundan öylesine memnundur ki, nazarında en büyük nimet, ikinci sefer şehadet şerbetini içmektir. Allah Teala hazretlerinin "Dile benden ne dilersen!" talebine: "İkinci bir şehidlik!" cevabı bunu ifade eder.[6]

 

ـ51 ـ6038 ـ199ـ حَدّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ. ثَنَا صَدَقَةُ بْنُ خَالِدٍ. ثَنَا ابْنُ جَابِرٍ؛ قَالَ: سَمِعْتُ بُسْرَ بْنَ عُبَيْدِ اللّهِ يَقُولُ: سَمِعْتُ أبَا إدْرِيسَ الْخَوَْنِيّ يَقُولُ: حَدَّثَنِي النَّوَّاسُ بْنُ سَمْعَانَ الْكَِبِيُّ، قَالَ: سَمِعْتُ

رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: »مَا مِنْ قَلْبٍ إَّ بَيْنَ إصْبَعَيْنِ مِنْ أصَابِعَ الرَّحْمنِ. إنَّ شَاءَ أقَامَهُ وَإنْ شَاءَ أزَاغَهُ«. وَكَانَ رَسُولُ اللّهِ # يَقُولُ: »يَا مُثَبِّتَ الْقُلُوبِ ثَبِّتْ قُلُوبَنَا عَلَى دِينِكَ« قَالَ: »وَالْمِيَزانِ بِيَدِ الرَّحْمنِ يَرْفَعُ أقْوَاماً وَيَخْفِضُ آخَرِينَ إلى يَوْمِ الْقِيَامَةِ«.في الزوائد: إسناده صحيح .

 

51. (199) (6038)- Nevvas İbnu Sem'an el-Kilâbî anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işittim. Dedi ki:"Rahman'ın iki parmağı arasında olmayan bir kalp yoktur. Allah dilerse onu doğru yola sevkeder, dilerse  şaşırtır!"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle dua ederdi:"Ey kalpleri tesbit eden Rabbimiz! Kalplerimizi dinin üzerine tesbit et."Resulullah yine derdi ki: "Mizan (terazi) Rahmanın elindedir. Kıyamete kadar bazı kavimleri yükseltir, bazı kavimleri de alçaltır."[7]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hadiste geçen parmak, el, terazi gibi kelimelerin Allah'a nisbeti müteşabihtir, mecazdır, hakikat değildir. Selef uleması bunların Allah'a mahsus sıfatlar olduğunu, inanmak vacib olduğunu, ancak keyfiyetlerini araştırmamak gerektiğini söylemiştir. Zira bunların keyfiyetini araştırmaktan teşbih doğacaktır. Bu sebeple İmam Malik bu gibi sıfatlardan soranlara: "Keyfiyetlerini düşünmeden onları olduğu gibi ikrar ve kabul ediniz" demiştir.

2- Hadis, her şeyi Cenab-ı Hakk'ın tasarruf ettiğini, hiçbir şeyin O'nun tasarrufu haricinde kalmadığını, bu sebeple hayır üzerinde sebat ve devamı hep O'ndan istemek gerektiğini ifade ediyor.[8]

 

ـ52 ـ6039 ـ200ـ حَدّثَنَا أبُو كُرَيْبٍ، مُحَمّدُ بْنُ الْعََءِ. ثَنَا عَبْدُاللّهِ بْنُ إسْمَاعِيلَ، عَنْ مَجَالِدٍ، عَنْ أبِي الْوَدَّاكِ، عَنْ أبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ؛ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: »إنَّ اللّهَ لَيَضْحَكُ إلَى

ثَثَةٍ لِلصَّفِّ فِي الصََّةِ، وَلِلرَّجُلِ يُصَلِّي في جَوْفِ اللَّيْلِ، وَلِلرَّجُلِ يُقَاتِلُ )أُرَاهُ قَالَ( خَلْفَ الْكَتِيبَةِ«.             في الزوائد: في إسناده مقال .

 

52. (200) (6039)- Ebu Saidi'l-Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Allah üç şeye güler (rahmetiyle yönelir): Namaz için teşkil edilen saf, geceleyin namaz kılan adam ve orduda cihad eden adam."[9]

 

ـ53 ـ6040 ـ202ـ حَدّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارِ. ثَنَا الْوَزِيرُ بْنُ صَبِيحٍ. ثَنَا يُونُسُ بْنُ حَلْبَسٍ، عَنْ أُمِّ الدَّرْدَاءِ، عَنْ أبِي الدَّرْدَاءِ، عَنِ النَّبِيِّ #، فِي قَوْلِهِ تَعَالى: كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْن )ـ55، سورة الرحمن!اŒية: ـ29( قَالَ: »مِنْ شَأْنِهِ أنْ يَغْفِرَ ذَنْباً، وَيُفَرِّجَ كَرْباً، وَيَرْفَعَ قَوْماً، وَيَخْفِضَ آخَرِينَ«.              في الزوائد: إسناده حسن .

 

53. (202) (6040)- Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın: "Allah her an iş başındadır" (Rahman 29) ayeti ile ilgili olarak: "Bir günahın affı, bir sıkıntıyı gidermesi, bir kavmi yükseltip, bir başkalarını alçaltması O'nun işlerindendir" buyurduğunu nakletmiştir."[10]

 

AÇIKLAMA:

 

Rivayetler, bu ayetin, Yahudiler tarafından  iddia edilen "Allah cumartesi günü hiçbir emirde bulunmaz" telakkisini reddetmek üzere nazil olduğunu belirtir. İslam inancına göre, kâinatın varlığı, Allah'ın hallakiyet sıfatının her an tecellisiyle mümkündür. İlahî sıfatların tamamı her an tecelli halindedir. Bu tecelli, şuunat-ı İlahiyeye girdiği gibi, Resulullah'ın zikrettikleri de İlahî şuunata girmektedir. Ayete'l-Kürsi'de Allah'ın uyumaya ve uyuklamaya maruz olmadığı  belirtilmiştir.[11]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/532.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/531-532.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/532-533.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/533.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/534-535.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/535.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/536.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/536.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/537.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/537.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/537.