* HZ. OSMAN

 

ـ27 ـ6014 ـ109ـ حَدّثَنَا أبُو مَرْوَانَ، مُحَمّدُ بْنُ عُثْمَانَ الْعُثْمَانِيُّ. ثَنَا أبي عُثْمَانُ بْنُ خَالِدٍ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمنِ بْنِ أبِي الزِّنَادِ، عَنْ أبِيهِ، عَنِ ا‘عْرَجِ، عَنْ أبي هُرَيْرَةَ؛ أنَّ رَسُولَ اللّهِ # قَالَ: »لِكُلِّ نَبِيٍّ رَفِيقٌ في الْجَنَّةِ. وَرَفِىقِي فِيهَا عُثْمَانُ بْنُ عَفَّانَ«.في الزوائد: إسناده ضعيف. فيه عثمان بن خالد، وهو ضعيف باتفاقهم .

 

27. (109) (6014)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Her peygamber için ahirette bir arkadaş vardır. Orada benim arkadaşım Osman İbnu Affan'dır."[1]

 

AÇIKLAMA:

 

Sindî, Hz. Osman-ı Zinnureyn'in Aleyhissalâtu vesselâm'a arkadaş olmasını şu  mealdeki ayete dayanarak izah eder: "(Dünyada) zürriyetleri iman edip kendilerine uyan  mü'minlere, (ahirette) zürriyetlerini kavuştururuz. Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz" (Tur 21).Sindî der ki: "Bu ayete göre, Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm)' in muhterem kızları cennette peygamberin yanında olacaklardır. Hz. Osman (radıyallahu anh) da bu iki kerimenin zevci olduğu için onlara tabi olacak, böylece, o da Aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında bulunacaktır."Sindî, Hz. Ali'nin durumunu şöyle açıklar: "Ali (radıyallahu anh), Aleyhissalâtu vesselâm'ın damadı olduğu halde ondan bahsedilmeyip Peygambere arkadaş olarak sadece Hz. Osman'ın zikrediliş sebebi, Hz. Osman'ın esas itibariyle Resulullah'ın zürriyetinden sayılmamasıdır. Hz. Ali çok yakın bir akrabasıdır ve onun yanında ve terbiyesinde büyümüştür, bu sebeple onun zürriyetinden sayılır. Ayetin muktezasınca, onunla beraberliği tabii bir hadisedir, bunun belirtilmesine hacet yoktur. Ayrıca hadiste, Resulullah'la  beraberlik ve arkadaşlığın Hz. Osman'a has kılındığına dair bir sarahat da yoktur."[2]

 

ـ28 ـ6015 ـ110ـ حَدّثنَا أبُو مَرْوَانَ، مُحَمّدُ بْنُ عُثْمَانَ الْعُثْمَانِيُّ. ثَنَا أبِي عُثْمَانُ بْنُ خَالِدٍ، عَنْ عَبْدِالرَّحْمنِ بْنِ أبِي الزِّنَادِ، عَنْ أبِي الزِّنَادِ، عَنِ ا‘عْرَجِ، عَنْ أبِي هُرَيْرَةَ؛ أنَّ النَّبِيِّ # لَقِيَ عُثْمَانَ عِنْدَ بَابِ الْمَسْجِدِ فَقَالَ: »يَا عُثْمَانُ! هذَا جِبْرِيلُ أخْبَرَنِي أنَّ اللّهَ قَدْ زَوَّجَكَ أُمَّ كُلْثُومٍ، بِمِثْلِ صَدَاقِ رُقَيَّةَ، عَلى مِثْلِ صُحْبَتِهَا«.في الزوائد: إسناد هذا الحديث كالذي قبله .

 

28. (110) (6015)- Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mescid-i Nebevi'nin girişinde Hz. Osman (radıyallahu anh)'la karşılaşmıştı: "Ey Osman! İşte Cibril aleyhisselam! Bana haber verdi ki Allah Teala hazretleri (kızım) Ümmü Gülsüm'ü, Rukiyye'nin mehrine denk bir mehirle  ve ona yaptığın hayat arkadaşlığı gibi bir arkadaşlık yapmak üzere sana  nikahlamıştır!" buyurdular."[3]

 

ـ29 ـ6016 ـ111ـ حَدّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مَحَمّدٍ. ثَنَا عَبْدُاللّهِ بْنُ إدْرِيسَ، عَنْ هِشَامِ بْنِ حَسَّانَ، عَنْ مُحَمّدٍ ابْنِ سيرِينَ، عَنْ كَعْبِ بْنِ عُجْرَةَ؛ قَالَ: ذَكَرَ رَسُولُ اللّهِ # فِتْنَةً فَقَرَّبَهَا فَمَرَّ رَجُلٌ مُقَنَّعٌ رَأسُهُ. فَقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: »هَذَا، يَوْمَئِذٍ عَلى الْهُدَى«. فَوَثَبْتُ فأخَذْتُ بِضَبْعَيْ عُثْمَانُ، ثُمَّ اسْتَقْبَلْتُ رَسُولَ اللّهِ #. فَقُلْتُ: هذَا؟ قَالَ »هذَا«.في الزوائد: إسناده منقطع. قال أبو حاتم: محمد بن سيرين لم يسمع كعب بن عجرة. وباقي رجاله ثقات .

 

29. (11) (6016)- Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) vukuu yaklaşmış olan bir fitneyi zikretmişti. O sırada başı örtülü birisi yoldan geçti. Aleyhissalâtu vesselâm:"İşte şu (giden), o gün hidayet üzere olacak!" buyurdular. Ben hemen sıçrayıp, Osman (olan o geçen kimse)nin bazularından tutup Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın karşısına geçerek: "(O  söylediğiniz) bu mu?"  dedim."Evet bu!" buyurdular.[4]

 

AÇIKLAMA:

 

Hz. Osman'ın Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın  iki kerimesiyle  evlenmeleri, burada mevzubahis edilen fitnede şehid edilme hadisesi daha önce mükerreren geçtiği için burada tekrar etmeyeceğiz (mesela 4809 ve 5612. hadislere bakılabilir).[5]

 

ـ30 ـ6017 ـ113ـ حَدّثَنَا مُحَمّدُ بْنُ عَبْدِاللّهِ بْنِ نُمَيْرٍ، وَعَلِيُّ بْنُ مَحَمَّدٍ، قَاَ: ثَنَا وَكِيعٌ ثَنَا إسْمَاعِيلُ ابْنُ أبِي خَالِدٍ، عَنْ قَيْسِ بْنِ أبِي حَازِمٍ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ: قَالَ رَسُولُ اللّهِ # فِي مَرَضِهِ: »وَدِدْتُ أنَّ عِْنْدِى بَعْضَ أصْحَابِي« قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللّهِ! أَ نَدْعُو لَكَ أبَا بَكْرٍ، فَسَكَتَ. قُلْنَا: أَ نَدْعُو لَكَ عُمَرَ؟ فَسَكَتَ. قُلْنَا: أَ نَدْعُو لَكَ عُثْمَانَ؟ قَالَ »نَعَمْ« فَجَاءَ، فَخََ بِهِ، فَجَعَلَ الْنَّبِيُّ # يُكَلِّمُهُ. وَوَجْهُ عُثْمَانَ يَتَغَيَّرُ. قَالَ قَيْسٌ: فَحَدَثَّنِى أبُو سَهْلَةَ، مَوْلَى عُثْمَانَ: أنَّ عُثْمَانَ بْنَ عَفَّانَ قَالَ يَوْمَ الدَّارِ: إنَّ رَسُولَ اللّهِ # عَهِدَ إليَّ عَهْداً. فَأنَا صَائِرٌ إلَيْهِ.وَقالَ عَلِيٌّ فِي حَدِيثهِ: وَأنَا صَابِرٌ عَلَيْهِ.قَالَ قَيْسٌ: فَكَانُوا يَرَوْنَهُ ذلِكَ الْيَوْمَ.في الزوائد: إسناده صحيح. رجاله ثقات .

 

30. (113) (6017)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hastalığı sırasında: "Yanımda ashabımdan birinin bulunmasını istiyorum!" buyurdular. Biz de:"Ey Allah'ın Resulü! Sana Ebu Bekr'i mi çağıralım?" dedik, sükut buyurdular. Bunun üzerine:

"Sana Ömer'i mi çağıralım?" dedik, yine sükut buyurdular. Bunun üzerine:"Sana Osman'ı mı çağıralım?" dedik."Evet!" buyurdular. (Onu çağırdık. Derhal huzura geldiler.  Resulullah  onunla başbaşa kaldı. Aleyhissalâtu vesselâm ona konuştukça Hz. Osman'ın yüzü (renk renk oluyor) değişiyordu.Kays der ki: "Bana, Ebu Sehle Mevla Osman'ın anlattığına göre, Hz. Osman, yevmü'ddar'da (evinde muhasara edildiği günde) kendisine: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana bir ahidde (sözde) bulunmuştu. (Şu anda) ben ona kavuşmaktayım" demiştir.Hadisin ikinci ravisi Ali (İbnu Muhammed)'in rivayetinde Hz. Osman: "Ben bu ahid üzerine sabrediciyim" demiştir.Ravi Kays der ki: "Alimler, hadiste geçen yevmü'ddar (ev günü) tabiriyle Hz. Osman'ın evinde  muhasara edildiği günü anlarlar."[6]

 

AÇIKLAMA:

 

Resulullah, mükerrer hadislerinde Hz.  Ömer ve Hz. Osman'ın şehid edileceklerini haber vermiştir. Alimlerimizin bir kısmı, bu hadisten hareketle,  bilahare Mısırlı  ihtilalciler tarafından muhasara edilen Hz. Osman'ın onlara mukabele etmemesini ve halife ünvanıyla onların püskürtülme emrini vermemesini, Resulullah'ın hususi  talimatıyla izah ederler. Zinnureyn efendimiz, Ebu Sehle'ye: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), vukua geleceğini bana  bildirdiği fitne patlak verdiği zaman, benim sabretmemi ve fitnecilerle savaşmamamı bana söyledi" demiş olmalıdır. Daha önce, mükerreren temas ettiğimiz  üzere, fitne yani dahilî kargaşada  aslolan, fitneden imkan nisbetinde kaçınmak ve müdafa-i nefiste bile bulunmamakdır. Bu siyaset, Kur'an-ı Kerim'de Hz. Adem'in iki oğlu arasında cereyan eden  hadisenin hikâyesi zımnında, ümmet-i merhumeye ders verilmiştir.  Haksız ve zalim olan Kabil, masum olan Habil'i öldürme niyetini açıklayınca Habil kardeşine şu cevabı verir: "Dilerim ki, sen benim günahımı ve kendi günahını yüklenesin de cehennem ateşinin ehlinden olasın. Bu da zalimlerin cezasıdır" (Maide 29).Alimler, bu ayete, Ümmet-i Muhammed'den ilk örneği Hz. Osman'ın teşkil ettiğini söylerler.[7]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/506.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/506-507.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/507.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/507-508.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/508.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/508-509.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/509.