İKİNCİ FASIL

 

MÜEBBED HARAM GEREKTİRMEYEN DURUMLAR

 

ـ5683 ـ1ـ عن ابنِ عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]كَرِهَ رَسُولُ اللّهِ # أنْ يُجْمَعَ بَيْنَ الْعَمَّةِ وَالْخَالَةِ وَبَيْنَ الْخَالَتَيْنِ وَالعَمَّتَيْنِ[. أخرجه أبو داود والترمذي.ولفظه »نَهى أنْ تُزَوَّجَ الْمَرْأةُ عَلى عَمَّتِهَا أوْ خَالَتِهَا« .

 

1. (5683)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hala ile teyzenin veya hala ile halanın aynı adamın nikahında  birleştirilmesini mekruh addetti." [Ebu Davud, Nikah 13, (2067); Tirmizî, Nikah 30, (1125).]

Bir rivayette: "(Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)) kadının halası veya teyzesi üzerine nikahlanmasını yasakladı" denmiştir.[1]

 

ـ5684 ـ2ـ وعن الشّعبِى قال: ]سَمِعْتُ جَابِراً رَضِيَ اللّهُ عَنه يَقُولُ: نَهى رَسُولُ اللّهِ # أنْ تُنْكَحَ الْمَرْأةُ عَلى عَمَّتِهَا أوْ خَالَتِهَا[. أخرجه البخاري والنسائي .

 

2. (5684)- Şa'bi anlatıyor: "Hz. Cabir (radıyallahu anh)'i dinledim, "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadının halası veya teyzesi üzerine nikahlanmasını yasakladı" demişti." [Buharî, Nikah 27; Nesaî, Nikah 48, (6, 98).][2]

 

ـ5685 ـ3ـ وَلِلسِّتَّةِ عن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # أنْ تُنْكَحَ الْمَرْأةُ عَلى عَمَّتِهَا، وَالْمَرْأةُ عَلى خَالتِهَا. فَتَرَى خَالَةَ أبِيهَا بِتِلْكَ الْمَنْزِلَةِ[ .

 

3. (5685)- Altı kitapta da Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'den şu hadis kaydedilmiştir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadının halası üzerine, kadının teyzesi üzerine  nikahlanmasını yasakladı."

Ravi devamla dedi ki: "Biz,  kadının babasının teyzesini de aynı makamda görürüz." [Buharî, Nikah 27; Müslim, Nikah 37, (1408); Muvatta, Nikah 20, (2, 532); Ebu Davud, Nikah 13, (2065, 2066); Tirmizî, Nikah 30, (1126); Nesâî, Nikah 47-48. (6, 96-98).][3]

 

ـ5686 ـ4ـ وعن الضَّحَّاك بْنُ فِيرُوزْ عن أبيه قال: ]قُلْتُ يَا رَسُولَ اللّهِ إنِّى أسْلَمْتُ وَتَحْتِى أُخْتَانِ؟ قَالَ: طَلِّق أيَّتَهُمَا شِئْتَ[. أخرجه أبو داود والترمذي .

 

4. (5686)- Dahhak İbnu Fîruz babasından naklen diyor ki: "Ey Allah'ın Resulü,  dedim. Ben Müslüman olduğum zaman nikahımda iki kızkardeş vardı (ne yapalım?)"

"Onlardan dilediğin birini boşa!" emrettiler." [Ebu Davud, Talak 25, (2245); Tirmizî, Nikah 34, (1129).][4]

 

ـ5687 ـ5ـ وعن قَبيصَةُ بنُ ذُؤَيْبٍ قال: ]سَألَ رَجُلٌ عُثْمَانَ رَضِيَ اللّهُ عَنه عَنْ أُخْتَيْنِ مَمْلُوكَتَيْنِ؛ هَلْ يُجْمَعُ بَيْنَهُمَا؟ قَالَ: أحَلَّتْهُمَا آيَةُ، وحَرَّمَتْهُمَا آيَةٌ؛ وَأمَّا أنَا فََ أُحِبُّ أنْ أصْنَعَ ذلِكَ. فَخَرَجَ مِنْ عِنْدِهِ، فَلَقِىَ رَجًُ مِنْ أصْحَابِ رَسُولِ اللّهِ # فَسَألَهُ عَنْ ذلِكَ. فقَالَ: أمَّا أنَا فَلَوْ كَانَ لِي مِنَ ا‘مْرِ شَىْءٌ لَمْ أجِدْ أحَداً فَعَلَ ذلِكَ إَّ جَعَلْتُهُ نَكَاً. قََالَ ابْنُ شِهَابٍ رَحِمَهُ اللّهُ: أُرَاهُ عَلِيّ بْنَ أبِي طَالِبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه. قَالَ مَالِكٍ: وَبَلَغَنِي عَنِ الزُّبَيْرِ رَضِيَ اللّهُ عَنه مِثْلُ ذلِكَ[. أخرجه مالك.اŒية التي أحلتهما هى: وما ملكت أيمانكم؛ واŒية التي حرمتها: وأن تجمعوا بين ا‘ختين.»النِّكَال« العقوبة والشهرة والهوان؛ والجمع بين ا‘ختين بالملك حرام.

 

5. (5687)- Kabîsa İbnu Züeyb anlatıyor: "Hz. Osman (radıyallahu anh)'a bir adam: "Köle olan iki kızkardeş, bir kişinin nikahı altında birleştirilebilir mi?" diye  sordu. Hz. Osman:

"Onların bu şekilde nikahlanmasını bir ayet helal, bir ayet de haram kıldı. Ben ise, böyle bir şeyi yapmayı sevmem!" dedi. Adam Hz. Osman'ın yanından çıktı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabından bir kimseye rastladı. Bu meseleyi ona da sordu. O da:

"Bana gelince, yetki benim elimde olsa, bunu yapan birini bulduğum takdirde ona mutlaka ibaretamiz bir ceza veririm!" dedi.

İbnu Şihab rahimehullah: "Bu cevabı veren zatın Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) olduğunu zannediyorum" dedi. İmam Malik: "Böyle bir sözü Zübeyr (radıyallahu anh)'in söylediği bana ulaştı" demiştir." [Muvatta, Nikah 34, (6, 538-539).][5]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Yukarıda kaydedilen beş hadisin beşi de esas itibariyle aynı meseleye temas etmektedir: Bir erkeğin, aralarında yakın akrabalık bulunan iki kadını aynı anda nikahlamasının yasaklanmış olması; iki  kız kardeş, teyzeyeğen, halayeğen gibi... Şu halde bir kadının halası veya teyzesi ile  nikahlı olan bir erkek, bu kadın(lar) sağ olduğu müddetçe, onların kardeş çocuklarıyla yani yeğenleriyle evlenemez. Böyle bir nikah haramdır, kesinlikle yasaklanmıştır. Bu yasak hususunda ulema icma etmiştir. Sadece bir grup harici buna karşı çıkmış ise de ulemanın icması karşısında itibar edilmez. Keza, nikahı altında bulunan kadın sağ olduğu müddetçe onun halası veya teyzesi ile de nikah yapamaz. Bu yasaklık ebedî bir haramı ifade etmez. Kadın ölür veya boşanırsa erkek önceki hanımının kızkardeşi veya halası veya  teyzesi veya yeğeni olan bir başka kadınla evlenebilir.

2- Kişi Müslüman olmazdan önce bu yasağa giren iki kadınla evlenmiş ise, Müslüman olunca bu kadınlardan birini boşamak zorundadır, dilediğini boşamakta serbesttir. Şafii, Malik ve Ahmed İbnu Hanbel, "Bunlardan dilediğini seçer" derken, Ebu Hanife "hangisiyle önce evlendiyse onu seçer" demiştir.

3- 5685 numaralı rivayette ilave  edildiği üzere, alimler kıyas  yoluyla kadının babasının halası ile teyzesinin dahi kendi halası ve teyzesi hükmünde olması sebebiyle onların da aynı nikah altında birleştirilemeyeceğine hükmetmişlerdir.

Bu zikedilen yasak, akraba kadınların birarada olmaları halinde birbirlerine karşı korumaları gereken sıla-i rahm kopacağı içindir. Zira kumalar arasında sılanın kopmasını önlemek mümkün değildir. Hatta İbnu Hibban'ın kaydettiği bir hadiste, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir kadının halası veya teyzesi üzerine kocaya varmasını yasakladıktan sonra "Siz bunu yaparsanız aradaki sıla-i rahmi koparırsınız"  buyurarak, yasağın sebebini de açıklamıştır.

4- Normalde iki kızkardeş, bir nikah altında birleştirilemez. Ancak 5687 numaralı hadiste bunların hür değil de cariye olmaları halinde birleştirilip birleştirilemeyeceği mevzubahis  edilmektedir. Hz. Osman, bunu bir ayetin helal kıldığını  söylemektedir. Bazı şarihler, bu ayetin Nisa suresinin 24. ayeti olduğunu belirtirler. (Mealen): "Harp esiri olarak sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınları  nikah etmek de size haram kılındı..." Ayet âmm olduğu için, kardeş de olsalar cariyeler bu ifadeye dahil edilirler denmiştir. Bunu haram kılan ayetle de yine Nisa suresinin 23. ayetinin kastedildiği belirtilmiştir. (Mealen): "... ve iki kızkardeşi birden nikahınız altına almanız da size haram kılındı."

Hz. Osman bu ihtilafı belirttikten sonra tercihini açıklar: "Ben bunu yapmayı sevmem." Yani "iki kardeş olan cariyeleri  aynı nikah altında toplama işini yapmam" demek ister. Buna, delillerdeki ihtilaf sebebiyle ihtiyat için hükmetmiş olabileceği gibi, yasağı mübaha bir vecibe olarak takdim etmiş de olabilir. Ancak soru sahibi, tatminkâr, kesin bir cevap alamayınca, Ashab'tan bir başkasına daha aynı şeyi sorma ihtiyacı duymuş, bu sefer  daha net cevap almıştır: "Yetki benim elimde olsa, sonra bunu yapanı görsem, başkalarına ibret olacak bir ceza verirdim." Bu ceza had cezası değildir. Çünkü müteevvil, zani sayılmaz, bu hususta icma edilmiştir.

Burada ismi açıklanmayan sahabi zatın Hz. Ali olduğu tahmin edilmiştir. İbnu Abdilberr'e  göre ravi Kabîsa, Hz. Ali'yi ismen zikretmekten kaçınmıştır. Çünkü halife Abdülmelik İbnu Mervan'la sohbeti mevcuttur. O sıralarda Emevî hanedanı Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin isminin zikrini istiskal etmekte, hele Hz. Osman'a muhalefet eden hususlarda hiç tahammül gösterememekte idi.[6]

 

ـ5688 ـ6ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها قالت: ]طَلَّقَ رَجُلٌ اِمْرَأتَهُ ثَثاً، فَتَزَوَّجَهَا رَجُلٌ ثُمَّ طَلَّقَهَا قَبْلَ الْمَسِيسِ. فَسُئِلَ النَّبِيُّ # مَنْ ذلِكَ. فقَالَ: َ. حَتّى يَذُوقَ اŒخَرُ عُسَيْلَتَهَا مَا ذَاقَ ا‘وَّلُ[. أخرجه الستة .

»العُسيلةُ« كناية عن الجماع، وأنثه ‘نّ من العرب من يؤنث العسل .

 

6. (5688)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Bir adam hanımını üç  talakla boşadı. Kadınla bir başka adam evlendi, ancak bu adam da kadını temasdan önce boşadı. (Kadın tekrar önceki kocasına dönmek istemişti.) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bu hususta soruldu.

"Hayır! İkincisi kadının balcığından  tatmadıkça önceki tadamaz!"  buyurdular." [Buharî, Libas 6, Şehadat 3, Talak 4, 7, 37, Edeb 68;  Müslim, Nikah 115, (1433); Muvatta, Nikah 18, (2, 531); Ebu Davud, Talak 49, (2309); Tirmizî, Nikah 26, (1118); Nesâî, Talak 9, 10, (6, 146, 147).][7]

 

AÇIKLAMA:

 

Farklı vecihleriyle gelmiş bulunan bu rivayet diğer bazı tariklerinde teferruatlıdır. Buna göre, Rifâa el-Kurazî hanımını boşar. Hanımı bir başka erkekle (Abdurrahman İbnu'z-Zübeyr ile) evlenir. Ancak bu ikinci kocanın cinsî yönden bir kısım eksiklikleri vardır. Öyle ki,  koca kadınla bir kerecik dahi olsa cinsî temasta bulunamaz. Bu durum karşısında kadın eski kocasına dönmek arzusuyla Resulullah'a gelip durumu bütün açıklığı ile izah eder. Başkalarının huzurunda yapılan  bu müracaatta, meselenin açık tabirlerle anlatılması dinleyenlerden bazılarını rahatsız eder. Hatta, Resulullah'ın huzurunda cinsî meselelerin bu derece açıklıkla konuşulmasını bazıları bir hayasızlık telakki ederler. Ancak Aleyhissalâtu vesselâm kadının konuşmalarını tebessümle karşılar ve sonuna kadar dinler. Kadın neticeyi: "Önceki kocam helal olur mu?" diye  noktalayınca, Efendimiz: "Sen önceki kocana, diğeri balcığından tatmadıkça, sen de onun balcığından tutmadıkça helal olmazsın!" buyurarak, mühim bir meselenin hükmünü  beyan eder.

Yani boşanan eşlerin tekrar evlenebilmeleri İslam'da mümkündür. Ancak kadının bir başka erkekle evlenmiş olması ve bu evliliğin akit safhasında kalmayıp, fiilen duhul ve temasın  vaki olması gerekmektedir. Sadedinde olduğumuz hâdisede ikinci koca hanımıyla  temasta bulunamadığı için, evliliği akid safhasında kalmış olmakta, bu sebeple hanım eski kocasına dönememektedir.

Hemen belirtelim ki, böyle bir durumda, kadının eski kocasına dönmesini sağlamak maksadıyla kısa bir müddet için kadın nikahlamaya hulle denmektedir. Dinimiz bunu haram kılmıştır. Çünkü nikah müebbeten yapılır. Kısa vadeli mut'a nikahı bi'l icma haramdır.  Resulullah hulle yapana da yaptırana da Allah'ın lanetini dilemiştir. Hulle, müessesenin suistimal edilmesi, yıpratılmasıdır. Bu sebeple, hulle yapanlar lanete müstehaktırlar. Buna caiz diyen de olmuştur.

2- Üseyle, "asıl" kelimesinin ism-i  tasgiridir, balcık demektir. Cinsî temasın lezzeti bununla kinaye edilmiştir. Hz. Aişe'den gelen bazı rivayetlerde bundan cima kastedildiği açıklanmıştır.[8]

 

ـ5689 ـ7ـ وعن الزُّبَيْرِ بنِ عبدُ الرَّحمن بن الزُّبَيْرِ الْقُرْظِى: ]أنَّ رفَاعَةَ بْنَ سَمَوالٍ طَلَّقَ امْرَأتَهُ ثَثاً في عَهْدِ رَسُولِ اللّهِ # فَنَكَحَتْ بَعْدَهُ عَبْدَالرَّحْمنِ بْنَ الزُّبَيْرِ فَاعْتَرَضَ عَنْهَا فَلَمْ يَسْتَطِعْ أنْ يَمَسَّهَا، فَفَارَقَهَا. فَأرَادَ رَفَاعَةُ أنْ يَنْكِحَهَا، وَهُوَ زَوْجُهَا ا‘وَّلُ فَذَكَرَ ذلِكَ لِرَسُولِ اللّهِ #، فَنَهَاهُ عَنْ تَزْوِيجِهَا، وَقَالَ: َ تَحِلُّ لَكَ حَتّى تَذُوقَ الْعُسَيْلَةَ[. أخرجه مالك .

 

7. (5689)- Zübeyr İbnu Abdirrahman İbnü'z-Zübeyr el-Kurazî anlatıyor: "Rifâa İbnu Simval, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında,  hanımını üç talakla boşadı. Ondan sonra kadın Abdurrahman İbnu'z-Zübeyr'le evlendi. Abdurrahman, kadına temasa  muktedir olmadığı için, ondan yüz çevirdi ve ayrıldılar. Kadını boşamış olan eski kocası Rifaa kadınla yeniden  nikahlanmak istedi. Arzusunu Resulullah'a açtı. Aleyhissalâtu vesselâm Rifâa'ya onunla evlenmesini yasakladı. "Kadın balcığı  tadıncaya kadar, sana helal olmaz!" buyurdu." [Muvatta, Nikah 17, (2, 531).][9]

 

ـ5690 ـ8ـ وعن زَيْدِ بْنُ ثَابتٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه: ]أنَّهُ كَانَ يَقُولُ في الرَّجُلِ يُطَلِّقُ ا‘مَةَ ثَثاً ثُمَّ يَشْتَرِيهَا، إنَّهَا َ تَحِلُّ لَهُ حَتّى تَنْكِحَ زَوْجاً غَيْرَهُ[. أخرجه مالك .

 

8. (5690)- Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh)'in anlattığına göre, "kendisi bir cariyeyi üç kere boşayıp sonra satın alan bir adam hakkında "Bu cariye, bir başka kocaya varmadıkça ona helal olmaz" diyordu." [Muvatta, Nikah 30, (2, 537).][10]

 

ـ5691 ـ9ـ وعن ابنِ مُحَمّد بْنِ اِيَاسٍ: ]أنَّ ابْنَ عَبّاسٍ وَأبَا

هُرَيْرَةَ وَابْنَ الْعَاصِ رَضِيَ اللّهُ عَنهُمْ سُئِلُوا عَنِ الْبِكْرِ يُطَلِّقُهَا زَوْجُهَا ثَثاً قَبْلَ الدُّخُولِ. فَكُلُّهُمْ قَالَ: َ تَحِلُّ لَهُ حَتّى تَنْكِحَ زَوْجاً غَيْرَهُ[. أخرجه مالك .

 

9. (5691)- İbnu Muhammed İbni İlyas anlatıyor: "İbnu Abbas, Ebu Hureyre ve İbnu'l-As (radıyallahu anhümâ)'dan kocası tarafından duhülden (temastan) önce üç talakla boşanan bakire kız (bu ilk kocası ile yeniden nikah yapmak istese nasıl olur? diye) soruldu. Hepsi de:

"Bir başka zevce ile evlenmedikçe eskisine helal olmaz!" dediler." [Muvatta, Talak 37, (2, 570).][11]

 

ـ5692 ـ10ـ وعن عَليٌّ وَجابرٍ وابنَ مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهُمْ قَالوا: ]لَعَنَ رَسُولُ اللّهِ # اَلْمُحَلِّلَ وَالْمُحَلَّلَ لَهُ[. أخرجه أصحاب السنن، وصححه الترمذي عن ابن مسعود .

 

10. (5692)- Hz. Ali, Hz. Cabir ve Hz. İbnu Mes'ud (radıyallahu anhüm), Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın "hulle yapana da hulle yaptırana da lanet ettiğini" anlattılar. [Tirmizî, Nikah 27, (1119, 1120); Ebu Davud, Nikah 16, (2076, 2077); Nesâî, Talak 13, (6, 149).][12]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Geçen hadislerin hemen hepsi, boşanan eşlerin, tekrar evlenmek istedikleri takdirde bunun İslamî adabını beyan etmektedir. Boşananlar tekrar evlenebilirler, ancak bu evlilikten önce, kadın bir başka kocaya gitmiş ve ondan da boşanmış olmalıdır. Bu evlenip boşanma olmadığı takdirde kadın eski kocasına helal değildir. Böyle bir müeyyide olmadığı takdirde boşanma hadisesinin ciddiyet ve manası ortadan kalkar, aklına esen hanımını boşar, tekrar döner. Fakat dinimizin koyduğu bu müeyyide, boşanma işini oyuncak ve eğlence olmaktan kurtarır. Kişiyi, ağzından çıkacak sözü  tartmaya; hisle, öfkeyle değil, akılla, muhakeme ile, önünü arkasını düşünerek  boşanma kararı vermeye zorlar.

2- Muhallil, tahlil (helal kılma)dan ism-i faildir. "Boşanan kadını kocasına helal kılan" manasına gelir. Bu manada muhill kelimesi de kullanılır. Muhallel aynı kökten ismi mef'ul olup "boşanan karısı kendisine helal kılınan" demektir. Şu halde muhallil, boşanmış olan bir kadınla evlenen kimsedir. Ancak bir kadınla ikinci sefer evlilik yapan herkese muhallil denmez. Eğer bu evliliği, kadını hemen boşayarak eski kocasıyla evlenmesini meşru hale getirmek kasdıyla yapmışsa ona muhallil denir. Muhallel leh de kadının eski kocasına denir, el-Kâdi der ki: ...Resulullah ikisini de lanetlemektedir. Çünkü bu muamelede mürüvvet ayaklar altına atılmış olmakta, hamiyyet azlığı, izzet-i nefsin yokluğu veya düşüklüğü ilan edilmiş olmaktadır. Bu davranışın muhallel leh hakkında ne kadar adice ve haysiyet kırıcı olduğu açıktır. Muhallil hakkında da, bir başkasının menfaati için cimaya tevessül etmekle nefsine yükleyeceği ayıp, öbürünün tezellülünden geri olmasa gerektir. Çünkü, kadına, onu başkasının vatyine arzetmek maksadıyla   vatyde bulunmuş olmaktadır. Bu sebeple Aleyhissalâtu vesselâm böylelerini emanet alınan tekeye benzetmiştir."

Alimler, bu hadisi esas alarak, "evlenince boş olmak" kaydıyla veya "boşamak şartıyla" yapılan nikahların  batıl olacağına  hükmetmiştir. Hatta, İbnu Ömer'den gelen bir rivayette  "Biz Resulullah zamanında bu çeşit muameleleri zina sayardık"  buyrulmuştur.

* Sübülü’s-Selam'da: "Bu hadis, tahlilin (hulle yapmanın) haram olduğuna delildir. Çünkü lanet ancak haram edileni işleyen hakkında kullanılır. Her  haram edilen şey, yasaklanmıştır.  Yasaklama akdin fasid olmasını ve laneti iktiza eder. Bu fail için de olsa, hükme illet  teşkil etmesi sahih olan bir vasfa bağlı kılınmıştır. Tahlilde yer verilen bazı suretler zikredilmiştir.

* Akidde muhallil: "Ben kadını helal kılınca artık (benimle) nikah yoktur" der. Bu şekil, mut'a nikahı gibidir, çünkü nikah müddetini sınırlamıştır.

* Muhallil akid de: "Kadını helal kıldım mı boşadım demektir"  der.

* Bunları söylemez ama, akid yaparken kadını helal kılmak niyetiyle temasta bulunacağına, asıl kasdının daimî bir nikah yapmak olmadığına niyet eder.

Lanetin zahiri bütün bu akid çeşitlerine şamildir. Akdin bütün bu çeşitleri de  fasiddir."

3- Bu mesele ile ilgili olarak şunu da kaydedelim: Hanefîler, tahlile fetva vermiştir. Bunun haram bir akid olmadığı söylenmiştir. Bu meselede Hanefîlere yapılan ta'riz, fetvalarını sahih bir rivayete dayandıramamalarında düğümlenir. Meselenin teferruatına girmeyeceğiz.[13]

 

ـ5693 ـ11ـ وعن الْمِسْوَرِ بْنِ مَخرمَة رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]خَطَبَ عَلِيٌّ رَضِيَ اللّهُ عَنه بِنْتَ أبي جَهْلٍ وَعِنْدَهُ فَاطَمَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنها.

فَسَمِعَتْ بذلِكَ فَأتَتِ النَّبيَّ #. فَقَالَتْ: يَزْعُمُ قَوْمُكَ أنَّكَ َ تَغْضَبُ لِبَنَاتِكَ، وهذَا عَلِيٌّ نَاكِحٌ اِبْنَةَ أبِي جَهْلٍ. فقَامَ النَّبِيُّ # فَتَشَهَّدَ وَقالَ: أمَّا بَعْدُ فإنِّي أنْكَحْتُ أبَا الْعَاصِ بْنَ الرَّبِيعِ فَحَدَّثَنِي وَصَدَقَنِي، وَإنَّ فَاطِمَةَ بِضْعَةٌ مَنِّي، يَرِيبُنِي مَا يُرِيبُهَا، واللّهِ َ يَجْتَمِعُ بِنْتُ رَسُولِ اللّهِ # وَبِنْتُ عَدُوِّ اللّهِ أبَداً قَالَ: فَتَرَكَ عَلِيٌّ الْخِطْبَةَ[ .

 

11. (5693)- Misver İbnu Mahreme (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh) nikahı altında Fatıma  (radıyallahu anhâ) olduğu halde Ebu Cehl'in kızına talib oldu. Bunu işiten Hz. Fatıma, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek:

"Kavmin, kızları için senin hiç gadablanmayacağını zannediyor. İşte Ali, Ebu Cehl'in kızıyla evlenecek!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm kalktı [minbere çıktı] şehadet getirdi ve şu  hitabede bulundu:

"Emma ba'd! Ben Ebu'l-As İbnu'r-Rebî'e (kızımı) nikahladım. Bana konuştu ve doğruyu söyledi [vadetti ve vaadini tuttu. Şurası muhakkak ki ben helal olanı haram kılmıyorum, haramı da helal kılmıyorum]. Fatıma benden bir parçadır. Onu üzen beni de üzer. Allah'a yemin olsun Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kızı Allah düşmanının kızıyla ebediyyen biraraya gelmeyecektir!

"Ravi der ki: "Ali istemekten vazgeçti."[14]

 

ـ5694 ـ12ـ وفي أخرى قال: ]سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ وَهُوَ عَلى الْمِنْبَرِ: أنَّ بَنِي هِشَامِ بْنِ الْمُغِيرَةِ اسْتأذَنُونِي فِي أنْ يُنْكِحُوا ابْنَتَهُمْ عَليَّ بْنَ أبِي طَالِبٍ فََ اذَنُ، ثُمَّ َ آذَنُ ثُمَّ َ آذَنُ إَّ أنْ يُرِيدَ ابْنُ أبِي طَالِبٍ أنْ يُطَلِّقَ ابْنَتِي وَيَنْكِحَ ابْنَتَهُمْ، فإنَّمَا هِيَ بِضْعَةٌ مِنِّي، يَرِيبُنِي مَا يُرِيبُهَا وَيُؤْذِينِي مَا آذَاهَا[. أخرجه الخمسة إ النسائي.»البَضْعةُ« القطعة من اللحم.و»يُريبُني« بفتح أوّله: أي يسوؤني ماساءها .

 

12. (5694)- Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın minberde şöyle söylediğini işittim:

"Benî Hişam İbnu'l-Mugire ailesi, kızlarını Ali İbnu Ebi Talib'le evlendirmek için benden izin istiyor. Ben izin vermedim, vermiyorum ve vermeyeceğim! Ancak, Ebu Talib'in oğlu kızımı boşayıp, kızlarını almak isterse o başka! Şunu iyi bilin, Fatıma benden bir parçadır. Onu üzen beni de üzer, ona eziyet olan bana da eziyet olur." [Buhârî, Fezailu'l-Ashab 16, 12, 29, Cum'a 29, Humus 5, Nikah 109, Talak 13; Müslim, Fezailu's-Sahabe 96, (2449); Ebu Davud, Nikah 13, (2071); Tirmizî, Menakıb, (3866).][15]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hakim'in rivayetine göre Hz. Ali (radıyallahu anh), Ebu Cehl'in kızı [Cüveyre -veya Avra veya Cemileyi] kızın  amcası el-Haris İbnu Hişam'dan ister. Bu sırada Resulullah'la  da bu hususta istişare eder. Aleyhissalâtu vesselâm: "Bana kızın hasebinden mi soruyorsun?" der. Hz. Ali: "Hayır! Ancak onu tavsiye ediyor musun, ( öğrenmek istiyorum)" der. Resulullah:

"Hayır! Fatıma benden bir parçadır. Bu işin onu hüzne boğup üzeceğine inanıyorum!" buyurur. Hz. Ali (radıyallahu anh):

"Ben sizin hoşlanmayacağınız bir şey yapmam!" der ve o meseleyi kapar.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), kızı Fatıma'ya karşı duyduğu şefkat sebebiyle ona eziyet verecek bir evlenmeye müsaade etmemiş, "Onu üzen şey beni de üzecektir" demiştir.

2- Resulullah'ın takdirle bahsettiği Ebu'l-As İbnu Rebi (radıyallahu anh), Aleyhissalâtu vesselâm'ın bir diğer damadı, büyük kızı Zeyneb'in kocasıdır. Mekke'de iken evlendirmişti. Ahlakı mükemmel, sözünde duran, dürst ve mert bir kimse idi. Kureyş, Zeyneb (radıyallahu anhâ) ile evlenmesine karşı çıkmış ise de, bu onları dinlememişti. Bedir'de Müslümanlara esir düştü. Hz. Zeyneb kocasını esaretten kurtarmak üzere, annesi Hz. Hatice (radıyallahu anhâ)'nin düğün hediyesi olarak verdiği gerdanlığı göndermişti. Resulullah bunu görünce tanıdı ve Hz. Hatice'yi hatırlayarak duygulandı. Resulullah'ın talebi üzerine gerdanlık iade edildi. Ebu'l-As'ı da serbest bıraktılar. Ebu'l-As serbest bırakıldıktan bir müddet sonra Müslüman olmuştur.[16]

 

ـ5695 ـ13ـ وعن ابنِ شِهَابٍ: ]أنَّ عَبْدَ اللّهِ بْنَ عَامِرٍ أهْدَى لِعُثْمَانَ رَضِيَ اللّهُ عَنهُمَا جَارِيَةً اِشْتَرَاهَا بِالْبَصْرَةِ وَلَهَا زَوْجٌ، فَقالَ عُثْمَانُ: َ أقْرَبُهَا وَلهَا زَوْجٌ. فأرْضَى ابْنُ عَامِرٍ زَوْجَهَا فَفَارَقَهَا[. أخرجه مالك.

 

13. (5695)- İbnu Şihab anlatıyor: "Abdullah İbnu Amir, Hz. Osman (radıyallahu anh)'a bir cariye hediye etti. Bu cariyeyi Basra'da satın almıştı ve onun kocası da vardı. Osman: "Ben ona yaklaşmam, onun kocası var!" dedi. Bunun üzerine İbnu Amir, kocasını razı  etti ve cariyeden ayırdı." [Muvatta, Buyu 7, (2, 617).][17]

 

AÇIKLAMA:

 

Hz. Osman, kendisine hediye edilen cariyeye kocası sebebiyle temasta bulunmuyor. Çünkü haramdır. Ancak, cariyeyi satın almış olan Abdullah İbnu Amir, boşanması hususunda kocayı razı ediyor. Bu durumda  iddeti tamamlandı mı cariye efendisine helal olur.[18]

 

ـ5696 ـ14ـ وعن مالكٍ: ]أنَّهُ بَلَغَهُ أنَّ ابْنَ عَبّاسٍ وَابْنَ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنهُمْ سُئَِ عَنْ رَجُلٍ كَانَ تَحْتَهُ حُرَّةٌ فأرَادَ أنْ يَنْكِحَ  عَلَيْهَا أمَةً، فَكَرِهَا أنْ يَجْمَعَ بَيْنَهُمَا[ .

 

14. (5696)- İmam Malik'e ulaştığına göre, "İbnu Abbas ve İbnu Ömer (radıyallahu anhüm)'e, nikahı altında  hür bir kadın olduğu halde bunun üzerine bir cariye nikahlamak  isteyen bir adam hakkında soruldu. Bunlar, adamın ikisini cemetmesini mekruh addettiler." [Muvatta, Nikah 31, (2, 536).][19]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu rivayete göre, hür kadının üzerine köle bir kadının (cariye) nikahla alınması mekruhtur. İmam Malik'ten bu meselede farklı fetvalar rivayet edilmiştir. "Bunda bir beis yok" dediği gibi, "Hür kadın kendi nefsinde muhayyer bırakılır" da demiştir.

Bunda ihtilaf, cariyenin nikahlı olarak alınmasından ileri gelmektedir. Nikahlı olmadığı takdirde, hür zevcenin, kocasının cariye edinmesine itiraz etmeye hakkı yoktur.

Said İbnu'l-Müseyyeb: "Hür kadın müsaade etmedikçe, erkek hür üzerine cariyeyi nikahlayamaz!" demiştir. Ona göre, "Hür karısı rıza gösterdiği takdirde nikahlayacak olursa, günlerin  taksiminde hürün hakkı üçte ikidir, cariyenin hakkı ise üçte birdir."

İmam Malik: "Hür erkek, mehir ödeyecek güçte olduğu takdirde, cariye ile evlenemez. Zinaya düşmekten korkmuyorsa, hür kadına ödeyecek mehir bulamadığı takdirde de cariye ile evlenemez" demiştir. Bu hükmüne delil olarak Nisa suresinin 25. ayetini göstermiştir. [20]

 


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/44.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/44.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/44-45.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/45.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/46.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/46-47.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/48.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/48-49.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/49.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/49.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/50.

[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/50.

[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/50-51.

[14] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/52.

[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/52-53.

[16] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/53.

[17] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/54.

[18] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/54.

[19] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/54.

[20] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 16/54.