* ÜMMÜ ŞERÎK

 

ـ5620 ـ2ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها: ]أنَّهَا كَانَتْ مِمَّنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِرَسُولِ اللّهِ #[. أخرجه النسائي .

 

1. (5620)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin anlattığına göre, "Ümmü Şerik, Aleyhissalâtu vesselâm'a nefsini  hibe edenlerdendir."

(Teysir, hadisin kaynağını Nesai olarak gösterir ise de, Nesai'nin el-Mücteba olarak meşhur olan Sünen'inde mevcut değildir, es-Sünenü'l-Kübra'sında olabilir.)[1]

 

AÇIKLAMA:

 

Kadınlardan zaman zaman, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelip kendini hibe edenler olmuştur. Kadının nefsini hibe etmesi, karşılığında mehir gibi bir karşılık istemeksizin evlenme teklifinde bulunmasıdır. Bu sadedde ismi geçenlerden biri, sadedinde olduğumuz hadiste zikredildiği üzere Ümmü Şerik'tir, bir  diğeri Havle Bintu Hakim, bir diğeri Fatıma Bintu Şüreyh, bir diğeri Leylâ Bintul-Hatim, bir diğer Zeyneb Bintu Huzeyme, bir diğeri Meymune Bintu'l-Haris'dir. Hemen belirtelim ki, aslında helal olmasına rağmen, Aleyhissalâtu vesselâm bu bağış sahiplerinin hiçbiriyle  evlenmemiştir. Onun nikahının altında bulunanlardan hiçbiri de nefsini bağışlayanlardan değildir. Buna rağmen Hz. Aişe'nin nefsini bağışlayan kadınlara karşı kıskançlık duyduğu belirtilir.[2]

 

ـ5621 ـ3ـ وعن ثَابِتٍ رَحِمَهُ اللّهُ قال: ]كُنْتُ عِنْدَ أنَسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه وَعِنْدَهُ بِنْتٌ لَهُ. فقَالَ أنَسٌ: جَاءَتِ امْرَأةٌ الى النَّبِىِّ # تَعْرِضُ نَفْسَهَا عَلَيْهِ، فَقَالَتْ: يَا رَسُولَ اللّهِ؛ ألَكَ بِى حَاجَةٌ؟ فَقَالَتْ بِنْتُ أنَسٍ: مَا أقَلَّ حَيَاءَهَا، وَاسَوْأتَاهُ وَاسَوْأتَاهُ. فقَالَ: هِيَ خَيْرٌ مِنْكِ. رَغِبَتْ في رَسُولِ اللّهِ # فَعَرَضَتْ نَفْسَهَا عَلَيْهِ[. أخرجه البخاري والنسائي .

 

2. (5621)- Sabit rahimehullah anlatıyor: "Ben Hz. Enes (radıyallahu anh)'in yanında idim. Onun yanında bir kızı vardı. Enes dedi ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bir kadın gelerek nefsini ona arzetti ve: "Ey Allah'ın Resulü! Senin bana ihtiyacın var mı?" dedi. Bunun üzerine Enes'in kızı: "Bu kadının hayası ne kadar az! Ne ayıp, ne ayıp!" dedi. Enes:

"Hayır, o senden daha hayırlı! Resulullah'a rağbet ve arzu duydu ve nefsini ona arzetti" buyurdu." [Buharî, Nikah 32, Edeb 79; Nesaî, Nikah 25, (6, 78-79).][3]

 

ـ5622 ـ3ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه: ]أنَّ أبَا بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه جَاءَ يَسْتَأذِنُ على رَسُولِ اللّهِ # فَوَجَدَ النَّاسَ بِبَابِهِ جُلُوساً لَمْ يُؤْذَنْ لَهُمْ، فأذِنَ لَهُ فَدخَلَ فَوَجَدَهُ جَالِساً حَوْلَهُ نِسَاؤُهُ وَهُوَ سَاكِتٌ. ثُمَّ اسْتأذَنَ عُمَرُ فأذِنَ لَهُ وَهُوَ كذلِكَ فَقَالَ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه: ‘قُولَنَّ قَوًْ أُضْحِكَ بِهِ رَسُولَ اللّهِ #. فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ! لَوْ رَأيْتَ ابْنَةَ خَارِجَةَ تَسْألُنِي النَّفَقَةَ. فَقُمْتُ إلَيْهَا، فَوَجَأتُ عُنُقَهَا. فَضَحِكَ رَسُولُ اللّهِ #، وَقالَ: كُلُّ مَنْ حَوْلِى كَمَا تَرَى تَسْألُنِى النَّفَقََةَ، فقَامَ عُمَرُ الى حَفْصةَ رَضِيَ اللّهُ

عَنها يَجَأُ عُنُقَهَا، وَقَامَ أبُو بَكْرٍ الى عَائِشَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنها يَجَأُ عُنُقَهَا. كَِهُمَا يَقُولُ: تَسألْنَ رَسُولَ اللّهِ # مَا لَيْسَ عِنْدَهُ؟ فَقُلْن: واللّهِ َ نَسْألُهُ أبداً مَا لَيْسَ عِنْدَهُ. ثُمَّ اعْتَزَلَهُنَّ شَهْراً؛ ثُمَّ نَزَلَتْ هذِهِ اŒيةُ: يَا أيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ ‘زْوَاجِكَ. حَتّى بَلَغَ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ أجْراً عَظِيماً. قَالَ: فَبَدَأ بِعَائِشَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنها. فقَالَ: إنِّي أُرِيدُ أنْ أعْرِضَ عَلَيْكِ أمْراً أُحِبُّ أنْ َ تَعْجِلِي فيهِ حَتّى تَسْتَشِيرِي أبَوَيْكِ. قَالَتْ: مَا هُوَ يَا رَسُول َاللّهِ؟ فَتََ عَلَيْهَا اŒيَة. قَالَتْ: أفِيكَ أسْتَشِيرُ أبَوَيَّ؟ بَلْ أخْتَارُ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ اŒخِرَةَ وَأسْألُكَ أنْ َ تُخْبِرَ امْرَأةً مِنْ نِسَائِكَ بِالّذِى قُلْتُ لَكَ. فَقَال: َ تَسْألُني امْرَأة مِنْهُنَّ إَّ أخْبَرْتُهَا، لَمْ يَبْعَثْنِي اللّهُ تَعالى مُعْنِتاً وََ مُتَعَنِّتاً، وَلَكِنْ بَعثَنِي مُعَلِّماً وَمُيَسِّراً[. أخرجه مسلم.»وَجَأتُ« عتقَ فن: إذا دستها برجلك ونحو ذلك .

 

3. (5622)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh) gelip (Hz. Peygamber'in huzuruna girmek için) izin istedi. Kapıda oturmuş bekleyen insanlar vardı. Onlara izin verilmemişti. Hz. Ebu Bekr'e izin verildi, o da girdi. Girince, Aleyhissalâtu vesselâm'ı etrafında zevceleri toplamış olduğu halde sessiz oturuyor  buldu. Derken Hz. Ömer de izin istedi, ona da aynı halde iken izin verdi. Hz. Ebu Bekr: "Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı güldürecek bir şey söyleyeceğim!"dedi ve sordu:

"Ey Allah'ın Resulü! Hârice'nin kızı benden nafaka istese ben de kalkıp boğazını tutsam ne dersiniz?" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) güldü ve: "Şu etrafında gördüklerinin hepsi benden nafaka istiyorlar!"  dedi. Ömer, hemen kalkıp boğazını tutmak üzere Hafsa'ya yöneldi. Hz. Ebu Bekr de kalkıp boğazını tutmak üzere Aişe'ye yöneldi. Her ikisi de:

"Demek siz Resulullah'tan onda olmayan şeyi istiyorsunuz ha!"  diyordu. Onlar: "Allah'a yemin olsun! Biz  ondan asla olmayan şeyi istemiyoruz!" dediler. Sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlardan bir ay ayrı durdu. Arkadan şu ayet nazil oldu. (Mealen): "Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: "Eğer dünya hayatını ve zevkini istiyorsanız, gelin boşanma bedelini verip  sizi güzellikle serbest bırakayım. Eğer Allah'ı, Resulü'nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, şüphesiz ki, sizden iyilik yapan ve iyi kullukta bulunanlar için Allah pek büyük bir mükafaat hazırlamıştır" (Ahzab 28-29).

Hz. Cabir devamla der ki: "Bunun üzerine Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'den  başlayarak şöyle dedi:

"Ben sana bir husus  arzedeceğim. Cevap vermede acele etmemeni dilerim, ebeveyninle de istişare ettikten sonra cevap ver."

"O husus nedir ey Allah'ın Resulü?" diye Aişe sorunca, Aleyhissalâtu vesselâm ayeti tilavet buyurdu. Bunun üzerine Hz. Aişe hemen: "Yani  sizi tercih  meselesinde mi  ailemle istişare edeceğim? Asla! Ben Allah'ı ve Resulü'nü ve ahiret yurdunu tercih ediyorum. Senden ricam, kadınlarından hiçbirine benim şu söylediğimi haber vermemendir!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Onlardan biri sormaya görsün, ben hemen cevap veririm. Zira Allah beni zorlaştırıcı ve şaşırtıcı olarak değil, öğretici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi!" buyurdular." [Müslim, Talak 29, (1478).][4]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu rivayet, Ümmühatu'lmü'minîn'in dünya veya ahireti tercih hususunda muhayyer  bırakıldıklarını haber veren ayetin nüzul sebebini açıklamaktadır. Anlaşılacağı üzere Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer mutad ziyaretlerinin birinde Aleyhissalâtu vesselâm'ı kadınları  etrafında  toplanmış olduğu halde sessiz (ve kaygılı) bulurlar. Resulullah'ı neşelendirmek ve konuşturmak için Hz. Ebu Bekr'in şaka yollu bir cümlesi Resulullah'ı güldürmekle kalmıyor, sessiz ve kaygılı oluşunun sebebini de ortaya çıkarıyor: Hanımları kendisinden veremeyeceği veya örnek olmalarında vermeyi uygun bulmadığı şeyleri istemektedir.

Bu durumu öğrenen kayınpederler [Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer (radıyallahu anhümâ)] hemen kızlarının üzerlerine yürüyüp "Demek  siz, Resulullah'tan onda olmayan şeyler istiyorsunuz ha!" diyerek tedib etmek, cezalandırmak isterler, Aleyhissalâtu vesselâm buna mani olur. Ama müdahale faydadan hali olmaz. Validelerimiz, o günden sonra Resulullah'tan, onda olmayan bir şey talep etmeyecekleri hususunda söz verirler, yemin ederler. Derken muhayyerlik ayeti nazil olur.

Aleyhissalâtu vesselâm emr-i İlahî'yi Hz. Aişe'den başlayarak zevcelerine tebliğ eder. Hepsi de düşünmeye, aileleriyle istişareye gerek  duymadan Allah ve Resulü ile beraber olup darlık içinde yaşamayı, ayrılıp bolluk içinde yaşamaya tercih ederler.

Bu muhayyerlikte  kadınlar ayrılmayı tercih etmiş olsalar, başkalarıyla evlenmeleri helal olup olmayacağı hususunda ulema  mütalaa yürütmüş, ihtilafa düşmüştür. Çoğunluk, ayrılığın gereği olarak  evlenebileceklerine hükmetmiştir.

Ayet geldiği zaman Resulullah'ın  nikahı altında, hayatta dokuz karısının olduğu belirtilmektedir. Beşi Kureyşîdir. Hz. Aişe, Hafsa, Ümmü Habibe, Sevde, Ümmü Seleme radıyallahu anhünne; dördü de Kureyş dışından: Safiyye, Benî Nadir Yahudilerinden; Meymune, Benî Hilal'den; Zeyneb Bintu Cahş, Benî Esed'den; Cüveyriye, Benî Mustalik'ten, radıyallahu anhünne.

2- Hadis üzgün olan eş dostun fıkra vs. nezih vasıtalara başvurularak konuşturulup, güldürülmesinin müstehab  olduğunu ifade etmektedir. [5]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/505.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/505-506.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/506.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/507-508.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/508-509.