* RESULULLAH ALEYHİSSALATU VESSELAM'IN YIKANMASI KEFENLENMESİ

 

ـ5409 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]لَمَّا أرَادُوا غُسْلَ رَسُولِ اللّهِ # قَالُوا: وَاللّهِ َ نَدْرِي أنُجَرِّدُ رَسُولَ اللّهِ # مِنْ ثِيَابِهِ كَمَا نُجَرِّدُ مَوْتَانَا؟ أوْ نُغَسِّلُهُ وَعَليْهِ ثِيَابُهُ؟ فَلَمَّا اخْتَلَفُوا ألْقَى اللّهُ عَلَيْهِمُ النَّوْمَ، حَتّى مَا مِنْهُمْ رَجُلٌ إَّ وَذَقْنُهُ في صَدْرِهِ، فَكَلَّمَهُمْ مُكَلِّمٌ مِنْ نَاحِيَةِ الْبَيْتِ، َ يَدْرُونَ مَنْ هُوَ: اغْسِلُوا رَسولَ اللّهِ # وَعَلَيْهِ ثِيَابُهُ. فَقَامُوا فَغَسَلُوهُ وَعَلَيْهِ قَمِيصُهُ، يَصُبُّونَ الْمَاءَ فَوْقَ الْقَمِيصِ، وَيُدْلُكُونَهُ بِالْقَمِيصِ دُونَ أيْدِيهِمْ، وَكَانَتْ عَائِشةُ تَقُولُ: لَوِ اسْتَقْبَلْتُ مِنْ أمْرِى مَا اسْتَدْبَرْتُ، مَا غَسَلَ رَسُولَ اللّهِ # إَّ نِسَاؤُهُ[. أخرجه أبو داود .

 

1. (5409)- Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı yıkamak istedikleri zaman: "Allah'a kasem olsun bilmiyoruz! Ölülerimizi soyduğumuz gibi, Resûlullah'ı da elbiselerinden soyacak mıyız, yoksa elbisesi üzerinde olduğu halde mi yıkayacağız?" dediler. Bu şekilde ihtilaf edince, Allah üzerlerine uyku attı. Öyle ki, onlardan herbirinin çenesi göğüslerindeydi. Beyt cihetinden, kim olduğu bilinemeyen bir konuşmacı:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı elbisesi üzerinde olduğu halde yıkayın!" diye konuştu. Bunun üzerine kalkıp, kamîsi üzerinde olduğu halde yıkadılar. Su, kamîsin üzerinden dökülüyordu... Aleyhissalâtu vesselâm'ın bedenini elleriyle değil, kamîsiyle ovuyorlardı."

Hz. Aişe sözlerine devamla dedi ki: "Eğer, daha önce yaptığım işi şimdi yapacak olsaydım, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı kadınlarından başkası yıkamazdı." [Ebu Davud, Cenâiz 32, (3141).][1]

 

ـ5410 ـ2ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كُفِّنَ رَسُولُ اللّهِ # في ثَثَةِ أثْوَابٍ نَجْرَانِيَّةٍ، اَلْحُلَّةُ ثَوْبَانِ وَقَمِيصُهُ الّذِى مَاتَ فيهِ[.زاد في رواية عن عامر الشعبى: »وَغَسَّلَهُ عَلِيٌّ وَالْفَضْلُ وَأُسَامَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنْهم وَهُمْ أدْخَلُوهُ قَبْرَهُ« أخرجه أبو داود.»نَجْرَانِيَّةُ« منسوبة الى نجران، موضع باليمن معروف كان فيه نصارى نجران .

 

2. (5410)- İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) üç necrânî kumaş içerisine kefenlendi: İki parçalı bir hulle, bir de öldüğü sırada üzerinde bulunan kamîs."

Âmiru'ş-Şâbi'den kaydedilen bir rivayette İbnu Abbâs şu ziyadede bulunur: "Aleyhissalâtu vesselam'ı Hz. Ali, Fazl ve Üsâme radıyallahu anhüm yıkadı ve bunlar kabrine indirdiler." [Ebu Dâvud, Cenâiz 34, (3153).][2]

 

ـ5411 ـ3ـ وعن مالكٍ قال: ]بَلَغَنِي أنَّ رَسُولَ اللّهِ # تُوُفِّىَ يَوْمَ ا“ثْنَيْنِ وَدُفِنَ يَوْمَ الثَُثَاءِ، وَصَلّى عََلَيْهِ النَّاسُ أفْرَاداً َ يَؤُمُّهُمْ أحَدٌ. فقَالَ نَاسٌ يُدْفَنُ عِنْدَ الْمِنْبَرِ. وَقالَ آخَرُونَ: بِالْبَقِيعِ. فَجَاءَ أبُو بَكْرٍ فقَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: مَا دُفِنَ نَبِيُّ إَّ مَكَانَهُ الّذِي تُوُفِّيَ فيهِ، فَحُفِرَ لَهُ فيهِ. فََلَمَّا أرَادُو غُسْلَهُ أرَادُوا نَزْع قَمِيصِهِ فَسَمِعُوا صَوْتاً يَقُولُ: َ تَنْزِعُوا الْقَمِيصَ، فَغُسِّلَ وَهُوَ عَلَيْهِ[ .

 

3. (5411)- İmam Mâlik anlatıyor: Bana ulaştığına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) pazartesi günü vefat etti ve salı günü de defnedildi. Halk namazını (cemaat halinde değil) ferd ferd kıldı, hiç kimse imamlık yapmadı.

Bir kısmı: "Minberin yanına defnedilsin" dedi. Bazıları da: "Bakî mezarlığına defnedilsin" dedi. Bu (münakaşaya) Hz. Ebu Bekir geldi ve: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın "Her peygamber öldüğü yere defnedilir" buyurduğunu işitmiştim" dedi. Bunun üzerine hemen orada mezar kazıldı.

Aleyhissalâtu vesselâm'ı yıkamak istedikleri vakit, gömleğini çıkarmak istediler. Derken: "Gömleği çıkarmayın!" diye bir ses işittiler. Bunun üzerine gömleği üzerinde olduğu halde yıkadılar." [Muvatta, Cenâiz 27, (2, 231).][3]

 

ـ5412 ـ4ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ] جُعِلَ تَحْتَ رَسُولِ اللّهِ # في قَبْرِهِ قَطِيفَةٌ حَمْرَاءُ[. أخرجه النسائي والترمذي .

 

4. (5412)- İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Kabrinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın altına kırmızı bir kadife kondu." [Tirmizî, Cenâiz 55, (1048); Nesâî, Cenâiz 88, (4, 81); Müslim, Cenâiz 91, (967).][4]

 

ـ5413 ـ5ـ وعن محمد بن عليّ بن الحُسيْنِ قال: ]الّذِي ألْحَدَ قَبْرَ رَسُولِ اللّهِ # أبُو طَلْحَةَ، وَالّذِي ألْقَى الْقَطِيفَةَ تَحْتَهُ شُقْرانُ مَوَْهُ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما[. أخرجه الترمذي .

 

5. (5413)- Muhammed İbnu Ali İbni'l-Hüseyin anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kabrine lahid[5] yapan Ebu Talha'dır. Aleyhissalâtu vesselâm'ın altına kadifeyi koyan (Aleyhissalâtu vesselam'ın) azadlısı Şükran radıyallahu anh'dır." [Tirmizî, Cenâiz 55, (1047).][6]

 

ـ5414 ـ6ـ وعن القاسم بن محمّد قال: ]دَخَلْتُ عَلى عَائِشةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها بَيْتَهَا؛ فَقُلْتُ: يَاأُمَّهْ؛ اَكْشِفِي لِي عَنْ قَبْرِ رَسُولِ اللّهِ # وَصَاحِبَيْهِ. فَكَشَفَتْ لِي عَنْ ثَثَةِ قُبُورٍ: َ مُشْرِفَةٍ وََ َطِئَةٍ، مَبْطُوحَةٍ بِبَطْحَاءِ الْعَرْصَةِ الْحَمْرَاءِ[. أخرجه أبو داود.

 

6. (5414)- Kâsım İbnu Muhammed rahimehullah anlatıyor: "(Halam) Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nın evine gidip yanına girdim ve: "Ey anneciğim! Bana Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve iki arkadaşının kabirlerini(n örtüsünü) aç da bir göreyim!" dedim. Üç kabri de benin için açıverdi. Bunlar (yer seviyesinden ne) yukarıda ne de aşağıda idiler. Kırmızı arsanın kumlarıyla kumlanmış idi." [Ebu Dâvud, Cenâiz 72, (3220).][7]

 

ـ5415 ـ7ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]أنَّهُ رَأى قَبْرَ النّبِىِّ # مُسَنَّمَا[. أخرجه البخاري .

 

7. (5415)- İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ'nın anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kabrini yerden yükseltilmiş olarak görmüştür. [Buharî, Cenâiz 96).][8]

 

AÇIKLAMA:

 

Burada kaydedilen yedi hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın vefatından sonra yıkanması, kefenlenmesi ve defnedilmesiyle ilgilidir.

* Resûlullah pazartesi günü vefat etmişti. Ancak defin işi salıya kaldı. Ashab teçhiz ve tekfin işlerinde hizmet etmek için can atıyordu. Cenazenin birinci derecede sahibi olarak Hz. Ali vaziyete hakim oldu. Bu hizmetleri önce kendisi olmak üzere Aleyhissalatu vesselâm'ın en yakınlarıyla yürüttü: Hz. Abbâs, Fadl İbnu Abbâs, Kusam İbnu Abbâs, Usâme İbnu Zeyd ve Aleyhissalâtu vesselam'ın azadlısı Şükrân radıyallahu anhüm ecmain. Hz. Ali, Ensar-ı Kirâm'ı temsilen, Bedir ashabından olan Evs İbnu Havlî radıyallahu anh'ı içeri alıp odanın kapısını kapattı.

* Yıkama sırasında elbisesinin çıkarılıp çıkarılmayacağı hususunda ihtilaf vaki oldu ise de, İlahî bir irşadla elbise çıkarılmadan yıkamaya karar verildi. Üst giysileri kaftan ve izar soyuldu ise de, kamîsi ( iç gömleği) soyulmadı. Kamîs üzerinden oğularak yıkandı. Böylece Aleyhissalâtu vesselâm'ı yıkayan Hz. Ali'nin eli Resûlullah'ın bedenine değmemiş oldu. Hz. Aişe, bilahere bir pişmanlık duyarak: "Şimdiki aklım olsaydı, Aleyhisselâtu vesselâm'ın yıkanma şerefini, hanımlarından başkasına bırakmazdım" manasında bir söz sarfetmiştir.

* Aleyhissalâtu vesselâm bir sedir üzerinde yıkandı. Hz. Abbas ve iki oğlu Kusam ve Fadl, Aleyhissalâtu vesselâm'ın cedeslerini çevirme hizmetini yaptılar.

* Aleyhissalâtu vesselâm üç parça pamuklu kumaş ile kefenlendi. Bu kumaşlar Necran'da bulunduğu için  necrânî deniyordu. Hz. Aişe'den gelen bir riayette, Resulullah'ı kefenlemede kullanılan kumaşın renginin beyaz olduğu belirtilir.

Resulullah'ın nereye defnedileceği de ihtilaf edilmiş ise de, Hz. Ebu Bekir, Aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Allah Teala bir peygamberin ruhunu ancak o peygamberin defnolunmasını istediği yerde kabzeder" sözünü hatırlatır ve Aleyhissalâtu vesselâm'ı en son yattığı döşeğin altına gömmek gerektiğini söyler ve böylece münakaşa biter. Resulullah'ın cesedi başka yere kaldırılarak, son nefesini verdiği karyolanın altına mezar kazıldı.

Yıkanıp teçhiz ve tekfin işi bittikten sonra daha önceden kullanmakta olduğu ve kendisine Es'ad İbnu Zürare (radıyallahu anh) tarafından yapılıp hediye edilmiş olan sedir üzerine kondu. Hücresi küçük olduğu için, Müslümanlar, küçük gruplar halinde sırayla erkekler, kadınlar, en sonra da çocuklar ve köleler gelip teker teker namaz kıldılar. Namazın cemaatle kılınmayışına sebep olarak bir de hadis zikredilir. Buna göre, kendisine  kılınacak namazdan sorulduğu zaman Aleyhissalâtu vesselâm:  "Beni kabrimin kenarında sedirimin üzerine koyup bölük bölük melekler, erkekler, kadınlar ve çocuklar sıra ile namazımı kılarsınız"  buyurmuştur. namaz, teker teker kılındığı için, salı günü gece yarısına kadar devam etti. Bu sebeple defin gecikti ve salıyı çarşambaya bağlayan gecenin yarısında defnedilebildi. Defnin gecikmesine, ölüm haberinin Aleyhissalâtu vesselâm'ın yakınlarını  ne yapacaklarını şaşırtmasıyla da izah ederler. Nitekim, Hz. Ebu Bekr'in araya girmesiyle ölüm haberine inanmışlar ve kendilerine gelmişlerdir. İlaveten denir ki:  Hz. Ebu Bekr'in Mescid-i Nebevî'de okuduğu hutbe  bittiği zaman, cenazenin teçhiz, tekfin ve defin işlerine vakit kalmamıştı. Esasen kabrin  kazılması işi de başka gecikme amili olmuştur: Çünkü teçhiz, tekfin işlerinin bitiminden sonra kabir kazılmıştır. Yer meselesi de münakaşa ile halledilmiştir.

Mezarın nasıl kazılacağı da ihtilaflı oldu. Bu işi iyi beceren iki kişi vardı: Biri muhacirlerden Mekkeli Ebu  Ubeyde İbnu'l-Cerrah, diğeri de ensardan Medineli Ebu Talha (radıyallahu anhümâ) idi. Ebu Ubeyde Mekkelilerin usulünce yerde bir çukur kazıyordu. Ebu Talha ise, Medinelilerin usulünce bir lahid yapıyordu. Efendimiz'in mezarı ne şekilde olacağı müzakere edilince, Hz. Ömer: "İkisine de haber salalım, hangisi erken gelirse onun tarzınca kazdırırız" teklifinde bulundu. Teklif kabul görünce her ikisine de adamlar çıkarıldı. Ebu Ubeyde evinde bulunamadı. Ebu Talha ilk gelen olunca, Medinelilerin usulünce kabir kazıldı.

Kazma işi bitince, Fahr-i Âlem'in mübarek cesedleri, Hz. Ali, Fazl İbnu Abbas, Üsame İbnu Zeyd ve Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anhüm) tarafından mezara indirilip defnolundu. Kusam İbnu Abbas, Şükran ve Evs İbnu Havlî (radıyallahu anhüm) de definde hazır bulundular.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen ve güzel ahlakı tamamlamak vazifesiyle gelmiş bulunan Benî Adem'in en eşrefi, Rabbülalemin'in Habibi Muhammed Mustafa (aleyhissalâtu vesselâm) ebedî istirahatgâhına, Rabb-i Rahiminin huzuruna  tevdi edilmiş oldu. Cenab-ı Hak bizleri ve bütün mü'minleri O'nun şefaatinden mahrum etmesin. Kıyamet günü Livau'l-Hamd altında beraberlik nasib etsin, sünnetine ittiba ve hizmetten ayırmasın. Amin, elfü elfi amin.

* Son iki hadiste (5414, 5415) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kabirleriyle ilgili bilgi var: Kasım İbnu Muhammed halası olan Hz. Aişe'ye Aleyhissalâtu vesselâm'ın ve beraberinde bulunan Hz. Ebu Bekr ve Ömer'in kabirlerinin üstündeki örtüyü açtırarak yakından gördüğünü, bu üç mezarın da yer  seviyesinde olduğunu belirtiyor. İbnu Abbas ise, kabrin yerden yüksekçe olduğunu ifade ediyor.

Bu hususta azçok farklılık arzeden rivayetler var. Nitekim Cafer İbnu Muhammed, babasından naklen: "Resulullah'ın kabrinin yerden bir karış kadar yükseltildiğini ve arsadan alınan kırmızı toprakla sıvandığını" belirtir. Hakim'in rivayetinde aynı vecihten şu ziyade vardır: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kabrini gördüm, o  öndeydi. Hz. Ebu Bekr'in başı, Resulullah'ın iki yanı arasındaydı. Ömer de Aleyhissalâtu vesselâm'ın ayak tarafındaydı."

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kabrini Ömer İbnu Abdilaziz'in emîrliği sırasında "dört parmak kadar" yerden yüksek gördüğünü belirten müşahidin veya "bir karış veya bir karış kadar yüksek" gördüğünü belirten müşahidlerin rivayetleri mevcuttur. Keza Buhârî'de "Süfyan et-Temmar'dan "Resulullah'ın kabrini yüksekçe gördüğü" kaydedilmiştir

Beyhakî merhum, farklı rivayetleri şöyle te'lif eder: "Muhtemeldir ki, bidayette kabirler yer seviyesinde idi. Ömer İbnu Abdilaziz'in Medine valiliği zamanında kabrin duvarları inşa edilince, kabirleri yükseltmiştir. Bidayette düz olması meselesini, Aleyhissalâtu vesselâm'ın Hz. Ali'ye "yer seviyesine indirilmedik kabir bırakmaması" ile ilgili emri de doğrular."

Ebu Hanife, Malik, Ahmed, Müzenî ve Şafiîlerden birçoğu -hatta Kadı Hüseyin, Şafii'nin ashabının ittifak ettiğini iddia eder- Kadı İyaz'ın ulemanın  ekseriyetinden nakline göre, kabri yüksek tutmanın efdal olduğuna hükmetmişler ve Süfyan et-Temmar'ın kavlini esas almışlardır. [9]

 


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/232-233.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/233.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/233-234.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/234.

[5] Lahid, kabrin kıble cihetinde ölünün yerleşmesi için açılan küçük oyuğa denir.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/234.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/235.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/235.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/235-237.