* ÖLÜNÜN NAKLİ

 

ـ5472 ـ1ـ عن عبداللّهِ بن أبي مُلَيْكة قال: ]لَمَّا تُوُفِّىَ عَبْدُ الرَّحْمنِ بْنُ أبِى بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُمَا بِالْحُبْشِىِّ، وَهُوَ مَوْضِعٌ قُرْبَ مَكَّةَ، حُمِلَ الَى مَكَّةَ فَدُفِنَ بِهَا فَلَمّا قَدِمَتْ عَائِشَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنْها أتَتْ قَبْرَهُ وَجَعَلَتْ تَقُولُ:وَكُنَّا كَنَدْمَانَىْ جَذِيمَةً حِقْبَةًمِنَ الدَّهْرِ حَتّى قِيلَ لَنْ يَتَصَدَّعَاوَعِشْنَا بِخَيْرٍ في الْحَيَاةِ، وَقَبْلَنَاأصَابَ الْمَنَايَا رَهْطَ كِسْرى وَتُبَّعَافَلَمَّا تَفَرَّقْنَا كَأنِّي وَمالكاًلِطُولِ افْترَاقٍ لَمْ نَبِتْ لَيْلَةً مَعاثُمَّ قَالَتْ: واللّهِ لَوْ حَضَرْتُكَ مَا دُفِنْتَ إّ حَيْثُ مِتَّ. وَلَوْ شَهِدْتُكَ مَا زُرْتُكَ[. أخرجه الترمذي .

 

1. (5472)- Abdullah İbnu Ebî Müleyke anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Ebî Bekr (radıyallahu anhümâ) Mekke yakınlarında bir yer olan Hubşiyy'de vefat ettiği zaman Mekke'ye taşındı ve orada defnedildi. Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) Mekke'ye gelince Abdurrahman'ın kabrine uğradı ve şu beyitleri okudu:

"Biz (Irak Kralı) Cezîme'ye uzun zaman (kırk yıl hizmet eden) iki nedimesi (Malik ve Akîl) gibiydik.

Öyle ki (hakkımızda): "Bunlar ebediyen ayrılmayacaklar" denmişti.

Vakta ki, ben ve (kardeşim) Malik uzun beraberlikten sonra ayrılınca, sanki  tek gece  beraber kalmadık gibi oldu."

Hz Aişe sonra şunları söyledi: "Vallahi ben burada olsaydım, öldüğün yerde defnedilirdin. Eğer ölümüne  hazır olsaydım ziyaretine de gelmezdim." [Tirmizî, Cenaiz 60, (1055).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hz. Aişe'nin okuduğu mersiye, uzun da olsa, beraberliğin bir gün gibi geçeceğini ve ayrıldıktan sonra sanki hiç beraber kalınmamış gibi olacağını ifade etmektedir. Bu mersiyenin Temim İbnu  Nüveyre'ye ait olduğu, bunu Halid İbnu Velid tarafından öldürülen kardeşi Malik için söylediği bilinmektedir. Cezîme ise, Irak ve el-Cezire taraflarında hükmeden bir kraldır. Temim ve Malik adlı iki kardeş kırk yıl boyu beraberce kral Cezime'ye nedimlik yaparlar. Şair Temim, öldürülen kardeşinden ayrılınca ona mersiye  yazarak hasretini dile getirmiştir. Hz. Aişe, burada ifade edilen hasretin aynını, vefat etmiş olan kardeşi Abdurrahman hakkında duymuş olarak, o beyti ziyaret sırasında terennüm eder. Beytte, uzun müddet beraberliğe rağmen ayrılığın ferdasında, hiç beraber olunmamış gibi özlem içinde kalındığı ifade edilmektedir.

2- Hz. Aişe, ayrıca, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kadın ziyaretçileri  tel'in etmiş olmasına telmihan, "Eğer ölümünde hazır olsaydım,  ziyaretine de gelmezdim" demektedir. Telmihte bulunduğu hadiste Aleyhissalâtu vesselâm   لَعَنَ اللّهُ زَائِرَاتُ الْقُبُورِ وَالْمُتَّخِذِينَ عَلَيْهَا الْمَسَاجِدَ وَالسُّرْجَ   bir rivayette  de "Allah kabirleri ziyaret eden kadınlara lanet etsin" buyrulmuştur.

Kadınların kabir ziyareti meselesine 5477-5480 numaralı hadislerde temas edeceğiz.

Yasağa rağmen Hz. Aişe'nin ziyarete gelmesi, yasağın "çok ziyaret"le ilgili olmasına hamledilmiştir.[2]

 

ـ5473 ـ2ـ وعن عثمان رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # إذَا فَرَغَ مِنْ دَفْنِ الْمَيِّتِ وَقَفَ عَلى قَبْرِهِ وَقَالَ: اسْتَغْفِرُوا ‘خِيكُمْ، وَإسْألُوا لَهُ التَّثْبِيتَ، فَإنَّهُ اŒنَ يُسْألُ[. أخرجه أبو داود .

 

2. (5473)- Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), ölünün defnini tamamlayınca, kabri üzerinde durur ve:

"Kardeşiniz için (Allah'tan) mağfiret talep edin, onun için (karşılaşacağı sorgulamada) metanet  dileyin. Zira şimdi ona hesap sorulacak!"  buyururdu. [Ebu Davud, Cenaiz 73, (3221).][3]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadis, definden sonra, ölüler adına istiğfarda bulunmanın, onlara, sual sırasında Allah'ın metanet bahşetmesini talep etmenin meşru ve caiz olduğunu ifade etmektedir. Hadis, kabir hayatının sübûtuna da delil olmaktadır. Bu mesele üzerine bir çok hadis gelmiştir. Keza hadis, ölünün kabirde hesaba çekileceğini de ifade etmektedir. Bu hususta da başka hadisler var.[4]

 

ـ5474 ـ3ـ وعن عَلِيٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ كَانَ يَقُولُ إذَا فَرغَ مِنْ دَفْنِ الْمَيِّتِ: اَللَّهُمَّ هذَا عَبْدُكَ نَزَلَ بِكَ وَأنْتَ خَيْرُ مَنْزُولِ بِهِ، فَاغْفِرْ لَهُ وَوَسِّعْ مَدْخَلَهُ[. أخرجه رزين .

 

3. (5474)- Hz. Ali (radıyallahu anh)'den anlatıldığına göre, bir ölünün defin işini  tamamlayınca şöyle derdi: "Allahım, bu kulundur, sana gelmiştir. Sen ise yanına inilenin en hayırlısısın. Ona mağfiret et, onun girdiği yeri (kabri) geniş kıl." [Rezin tahric etmiştir.][5]

 

ـ5475 ـ4ـ وعن بُرَيْدَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ أوْصَى أنْ يُجْعَلَ عَلى قَبْرِهِ جَرِيدَتَانِ[. أخرجه البخاري في ترجمة باب .

 

4. (5475)- Hz. Bureyre (radıyallahu anh)'den anlatıldığına göre, "Ölünce, kabrinin üzerine iki yaş çubuk konmasını tavsiye etmiştir." [Buharî, Cenaiz 82, (Bab başlığında muallak olarak kaydetmiştir).][6]

 

ـ5476 ـ5ـ وعن عُرْوةُ بن الزُّبَيْرِ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت ‘خِيهِ عبدُاللّهِ بن الزُّبَيْر: ]اِدْفِنِّي مَعَ صَواحِبِي وََ تَدْفِنِّي مَعَ رَسُولِ اللّهِ # في الْبَيْتِ فإنِّي أكْرَهُ أنْ أُزَكَّى بِهِ[. أخرجه البخاري.

 

5. (5476)- Urve tu'bnu'z-Zübeyr, Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'den naklen anlatıldığına göre, "Urve'nin kardeşi Abdullah İbnu Ôz-Zübeyr'e  Aişe dedi ki:

"Beni arkadaşlarımla birlikte defnedin. Resulullah'la birlikte odaya defnetmeyin. Zira ben, O'nunla birlikte tezkiye olunmamdan hoşlanmam." [Buhârî, Cenaiz 96, İ'tisam 16.][7]

 

AÇIKLAMA:

 

Hz. Aişe (radıyallahu anhâ), kardeşi Abdullah'a vasiyet ederek, ölünce, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına değil, Resulullah'ın diğer hanımlarının yanına Bakî mezarlığına defnedilmesini talep eder. Büyük bir tevazu eseri olarak, Resulullah'ın mazhar olacağı medh u senaya kendisinin layık olmayacağını, nefsülemirde sahib olmadığı muhtemel olan bir fazilet ve mertebeye konularak ziyade  bir medh u senaya Resulullah sebebiyle  mazhar olmaktan hoşlanmayacağını ifade ediyor. Bu ifade, Hz. Ömer'in, kendisi için orada mezar izni istediği zaman sarfettiği "Orayı ben kendim için istiyordum" sözüne ters düşmektedir. İbnu Hacer, bu farklılığı, Hz. Aişe bilahere içtihadını değiştirmiş olabilir" diye açıklar.[8]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/287-288.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/288.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/288-289.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/289.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/289.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/289.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/290.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/290.