* AYAKKABI GİYİNME

 

ـ5252 ـ1ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا انْتَعَلَ أحَدُكُمْ فَلْيَبْدَأ بِالْيُمْنَى، وَإذَا خَلَعَ فَلْيَبْدَأ بِالشِّمَالِ[ .

 

1. (5252)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Biriniz ayakkabı giyince sağdan başlasın, çıkarırken de soldan başlasın [ya ikisini birlikte  giysin, ya ikisini birlikte çıkarsın.]" [Müslim, Libas 67, (2097).] [1]

 

ـ5253 ـ2ـ وفي رواية: ]َ يَمْشِى أحَدُكُمْ في نَعْلٍ وَاحِدَةٍ لِيُحْفِهِمَا جَمِيعاً أوْ لِيُنْعِلْهُمَا جَمِيعاً[. أخرجه ا‘ول مسلم، والثانية الستة .

 

2. (5253)- Bir rivayette de: "Sakın kimse tek ayakkabı ile yürümesin, ya ikisini de çıkarsın, yahut ikisini de giyinsin" buyrulmuştur. [Buharî, Libas 39 Müslim, Libas 68, (2097); Muvatta, Libas 14, 15, (2, 916); Ebu Davud, Libas 44, (4139); Tirmizî, Libas 37, (1780).][2]

 

ـ5254 ـ3ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها، قالت: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # يُعْجِبُهُ التَّيَمُّنُ في تَنعُّلِهِ أوْ تَرَجُّلِهِ وفي طُهُورِهِ وفي شَأنِهِ كُلِّهِ[. أخرجه الخمسة.»التّرجُّل« تسريح الشعر وغسله .

 

3. (5254)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ayakkabı giymede, başını taramada, temizlikte ve bütün işlerinde sağdan başlamayı severdi." [Buhârî, Salat 47, Vüdu 31, Et'ime 5, Libas 38, 77; Müslim, Taharet 67, (268); Ebu Davud, Libas 44, (4140); Tirmizî, Salat 428, (608); Nesâî, Taharet 90, (1, 78).][3]

 

ـ5255 ـ4ـ وعن أبي هريرة وأنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قاَ: ]نَهَى رَسُولُ اللّهِ #: أنَّ يَنْتَعِلَ الرَّجُلُ قَائِماً[. أخرجه الترمذي وأخرجه أبو داود عن جابر .

 

4. (5255)- Hz. Ebu Hureyre ve Hz. Enes (radıyallahu anhümâ) anlatıyorlar: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kişinin ayakta giyinmesini yasakladı." [Tirmizî, Libas 35, (1776, 1777). Bu hadisi Ebu Davud Hz. Cabir (radıyallahu anh)'dan rivayet etti: Libas 44, (4135).][4]

 

AÇIKLAMA:

 

Ayakkabının ayakta giyilmesinin yasaklanış sebebiyle ilgili olarak Hattâbî şu açıklamayı yapar: "Resulullah bunu yasaklamıştır. Çünkü ayakkabıyı oturarak giymek kişiye daha kolay ve daha rahattır. Ayrıca ayakta giyinmesi, adamın başaşağı olmasında da bir sebeptir. Bu sebeple oturmayı ve elini de kullanarak sıkıntıya düşmeden giyinmeyi emretti." [5]

 

ـ5256 ـ5ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]مِنَ السُّنَّةِ إذَا جَلَسَ الرَّجُلُ أنْ يَخْلَعَ نَعْلَيْهِ فيَضَعَهُمَا بِجَنْبِهِ[. أخرجه أبو داود .

 

5. (5256)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) diyor ki: "Kişi oturduğu zaman, ayakkabılarını çıkarıp (sol) yanına  koyması sünnettir." [Ebu  Davud, Libas 44, (4138), Salat 89, (648).][6]

 

AÇIKLAMA:

 

Şarihler, bu hadisi açıklama sadedinde  şu bilgiyi sunarlar: "Ayakkabının oturulacağı zaman çıkarılması sünnettir. Ebu Davud'un namazla ilgili bölümünde gelen rivayette, çıkarılan ayakkabının sol tarafa konması emredilir. Kâri'nin yorumuna göre sağa konmayış, sağın bereketi sebebiyledir. Öne konmayış da kıbleye hürmetendir. Çalınma endişesiyle de  arkaya  konulmaması uygundur."

Hadis, sergisiz olan Resulullah devrinin  mescit şartlarını aksettirir. Günümüzde, mescide ayakkabıyla girmek mevzubahis olamaz. Ayrıca ayakkabılıklar varken halıların üzerine ayakkabı taşımak da tecviz edilemez. Hırsızlık endişesi galebe çalan kimselere, hadiste ayakkabıyı beraberinde götürme ruhsatı vardır. Ancak bunu naylon torbalarda yapmak gerekir.  Hadisleri anlarken veya  tatbik ederken, Aleyhissalâtu vesselâm devrinin içtimâî ve teknik şartlarını gözönüne almak, muhataplarıyla ilgili değişken unsurlara dikkat etmek gerekir.[7]

 

ـ5257 ـ6ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # في غَزْوَةِ غَزَوْنَاها: اِسْتَكْثِرُوا مِنَ النِّعَالِ فإنَّ الرَّجُلَ َ يَزَالُ رَاكِباً مَا انْتَعَلَ[. أخرجه مسلم وأبو داود .

 

6. (5257)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), katıldığımız bir gazvede buyurdular ki:

"Ayakkabıları çoğaltın. Çünkü kişi ayakkabı giydiği müddetçe binmeye devam eder." [Müslim, Libas 66, (2096); Ebu Davud, Libas 44, (4133).][8]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadiste, sefer sırasında ayakkabı giymeye  teşvik var.  Ayakkabı giymekle biniyor olmanın manası, "ayakkabılı kimsenin ayakları binen kimsenin ayakları gibi bir kısım zararlardan ve meşakkatlerden selamette kalır" demektir. [9]

 

ـ5258 ـ7ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَلْبَسُ النِّعَالَ السِّبْتِيَّةَ، وَهِىَ الّتِي لَيْسَ عَلَيْهَا شَعْرٌ، وَيَتَوَضّأ فيها، وَأنَا أُحِبُّ أنْ ألْبَسَهَا[. أخرجه النّسائى.»السِّبْتِيةُ« جلود بقر مدبوغة بالقرظ قد سبت عنها شعرها: أى حلق .

 

7. (5258)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı sebtiyye ayakkabısı giyerken gördüm. Sebtiyye ayakkabısı, üzerinde hiç tüy bulunmayan ayakkabıdır. Aleyhissalâtu vesselâm bu ayakkabı içinde abdest alıyordu. Ben bu ayakkabıyı giymeyi severim." [Nesâî, Taharet 95, (1, 80), Zinet 67, (7, 186).][10]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Sebtiyye: Debbağlanmış sığır derisi demektir. Üzerindeki bütün kıllar, debbağlanma sırasında yolunmuştur. Sebt kelimesi yolunmayı ifade eder. Yumuşama manası da bulunduğundan, ismin bu manadan geldiği de söylenmiştir.

2- Hadis, Ashab'ın zevklerini bile sünnete göre  ayarladığına güzel bir örnektir.[11]

 

ـ5259 ـ8ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ لِنَعْلَىْ رَسُولِ اللّهِ # قِبَاَنِ[. أخرجه الخمسة إ مسلماً.»قِبَال النّعلِ« زمامها، وهو السير الذي يكون بين ا‘صبع الوسطى والتي تليها .

 

8. (5259)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ayakkabısında  parmak arasına geçen atkısı vardı." [Buhârî, Libas 41, Ebu Davud, Libas 44, (4134); Tirmizî, Libas 33, (1773, 1774); Nesâî, Zinet 117, (8, 217).][12]

 

AÇIKLAMA:

 

Burada Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ayakkabısı  hakkında bilgi verilmektedir. Yapılan tarife göre, ayakkabısında parmak aralarından geçen bir atkı mevcuttur. Kıbal, bu parmak atkısına denmektedir. Sırımdan olan bu atkı, orta parmakla onu takip eden parmak arasına girmelidir. Aliyyu'l-Kârî'nin el-Cezerî'den nakline göre, "Resulullah'ın ayakkabısında  iki sırım vardı. Birini başparmağı ile onu takip eden parmağın arasına geçirirdi, diğerini de orta parmakla onu takip eden parmağın arasına geçirirdi. Bu iki sırımın birleşme yeri ayağın üst yüzünün üzeri idi. Bu, ayakkabının  şirak denen bağlama takımını teşkil ediyordu." Kıbal'ı, Cevherî şöyle açıklamıştır: "Ayakkabı atkısı: Ortaparmakla onu takibeden parmak  arasında bulunan zimam (yular)dır."[13]

 

ـ5260 ـ9ـ وعن ابن أبي مُلَيْكَةَ قَالَ: ]قِيلَ لِعَائِشَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها. هَلْ تَلْبَسُ الْمَرأةُ النّعْلَ؟ فقَالَتْ: قَدْ لَعَنَ رَسُولُ اللّهِ # الرَّجُلَةَ مِنَ النّسَاءِ[. أخرجه أبو داود.»اَلْمُترجِّلَةُ« من النّساءِ: هِىَ الّتِي تشبّه بالرجال في هيئتهم وأحوالهم وأخقهم وأفعالهم .

 

9. (5260)- İbnu Ebi Müleyke anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'ye:

"Kadın (erkeğe mahsus) ayakkabı giyer mi?" diye sorulmuştu:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadınlardan erkekleşenlere lanet etti!" diye cevap verdi." [Ebu Davud, Libas 31, (4099).][14]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Na'l kelimesi,  nalın veya ayakkabı diye çevrilebilir. en-Nihaye'de "yürüme  sırasında giyilen şey" diye açıklanmıştır. Şu halde bunu sadece takunya  diye anlamak hatalı ve eksik olur. Bu durumda hadisi "erkek ayakkabısı" diyerek kayıtlayarak anlamak gerekecektir.

2- Hadis, kadınların ayakkabıda dahi erkeklere benzememesi gereğini teşri buyurmaktadır. Recüle kelimesi reculün müennesidir. Erkekleşmiş, kılık kıyafetiyle, konuşma  tarzıyla erkeğe benzemiş kadın demek olur.[15]

 

ـ5261 ـ10ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]لَعَنَ رَسُولُ اللّهِ #: اَلرَّجُلَ يَلْبَسُ لِبْسَةَ الْمَرْأة، وَالْمَرْأةَ تَلْبَسُ لِبْسََةَ الرَّجُلِ[. أخرجه أبو داود.

 

10. (5261)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadın elbisesini giyen erkeğe ve erkek elbisesini giyen kadına lanet etti." [Ebu Davud, Libas 31, (4098).][16]

 

AÇIKLAMA:

 

"Bu hadis, benzeşme meselesini önceki hadise nazaran daha umumi olarak ele almaktadır. Anlaşılacağı üzere, sadece ayakkabıda değil, kılık kıyafete giren her hususta cinsler birbirlerine benzememelidir. en-Nihaye'de, "kadınların rey ve ilimde erkeklere benzemelerinin mahmud olduğu"nu, bunun takdir edilecek bir  meziyet olduğunu belirtir.[17]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/56.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/57.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/57.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/57.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/57.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/58.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/58.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/58.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/58.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/59.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/59.

[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/59.

[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/59-60.

[14] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/60.

[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/60.

[16] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/61.

[17] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 15/61.